Zenginlerden neden kurtulmalıyız?

Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —

  • Sosyal psikoloji alanında yapılan deneyler, para ile insan ilişkileri arasındaki bağlantı konusunda üzerinde düşünmemiz gereken sonuçlar ortaya koyuyor. Araştırmalara göre varlıklı kesimlerin başka insanlarla empati yeteneği her alanda zayıf.

Sistemler zenginleri bir nevi kurtarıcı olarak görür. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler kendi topraklarına yatırım yapan sermayenin toplumların karşı karşıya olduğu ekonomik sorunların çözümüne katkıda bulunacağı inancını toplumlara yerleştirmiştir. Bir yere bir yatırım yapıldığı zaman, yan sanayi ve diğer ihtiyaçların getirdiği ekonomik hareketlilikle birlikte insanlar, kendileri için daha fazla iş fırsatı oluştuğunu düşünerek sevinir.

Peki gerçek böyle mi?

Zenginlerin psikolojisi

Paranın ve gücün insanı kötü yönde değiştirdiği yönündeki kabul hemen hemen bütün kültürlerde görülür. Psikologlara göre de bu durum böyle. Bol miktarda paranın, yani zenginliğin insanlarda açgözlülüğü beslediği ve empatiyi öldürdüğüne dair çok sayıda deney bulunuyor.

Siyaset meşakkatli ve incelikli bir uğraş olsa da siyaset iddiası olan toplumsal güçlerin psikolojiye sırtlarını akılalmaz bir şekilde dönmüş olmaları en hayret verici gerçeklerden biridir. Sistem değişikliğini en iddialı bir şekilde savunan solda dahi, siyaset bir matematik gibidir. Öngörü odur ki egemenliğin formülü değiştiği zaman toplum da değişir.

19’uncu yüzyılda sosyal bilimlerin bir disiplin olarak oturmasıyla birlikte birçok düşünür ve bilim insanı, sınıf ve zenginlik birikiminin sonuçları üzerine kafa yordu. Bunlar daha ziyade genele bakan, psikolojiyle çok ilgilenmeyen yöntemler izledi. Ancak son yıllarda sosyal psikoloji alanında, paranın diğer insanlarla ilişki kurma yeteneğimizi nasıl etkilediği konusunu irdeleme anlamında artan oranda bir eğilim görülüyor.

Para ile empati arasındaki ters orantı

Dünyanın önde gelen üniversitelerinden biri olan Kaliforniya Üniversitesinden Dacher Keltner, para ve empati arasındaki bağlantıyı ilk kez Wall Street’teki bankacıların “derin kişisel çıkar ve sosyal kopukluk” olarak nitelendirdiği bir durumdan etkilenmeleriyle ortaya koydu.

Keltner’e göre para ve güç ile empati ve sosyal beceriler arasında ciddi bir ters orantı var.

Keltner ve ekibi bu çıkarımları basit sosyal deneylere dayandırdı. Farklı gelir gruplarından insanları bir araya getiren ekip, her bir bireye farklı duyguları resmeden 20 kişinin fotoğraflarını göstererek bunları değerlendirmelerini istedi. Deney sonucunda orta-alt ve düşük gelir düzeyli grupların, yüksek gelirli kesimlere göre çok daha yüksek bir performans gösterdikleri görüldü.

Bu sonuçlara dünyanın dört bir yanında gerçekleştirilen benzeri deneylerle tekrar tekrar ulaşıldı.

Zenginler sağa kayıyor

Para ve güce sahip olan bireyler, yüksek gelirlerini hak ettiklerini düşünmek eğiliminde oldukları için zor durumda olan insanlara yardım etmek konusunda pek de istekli değillerdir. Bu kesim sosyal politikalar içine girerek daha dezavantajlı kesimler için kendilerini sorumlu kılmak istemez. Bu nedenle varlık ile gelen empati azalmasıyla birlikte zenginliklerini korumak amacıyla daha muhafazakar ve sağcı bir konuma yönelme anlamında daha güçlü bir eğilime sahiptir.

Zengin ve eğitimli insanlar tarafından idare edilen bir ülkede hükümet bu nedenle ağırlıklı olarak mevcut sosyal düzeni korumak ve sürdürmekle ilgili politikalar yürütür. Herkesin refahından ziyade kendi refah ve çıkarları ile ilgilenirler.

Dacher Keltner de para ve varlık ile ilgili olarak yapılan deneylerin sonuçlarının, toplumsal sorunların çözümünde varlıklı kesimlere güvenilemeyeceğini söylüyor. Bunun nedenini ise çok keskin bir belirlemeyle açıklıyor: “Psikolojik olarak bu mümkün değil.”

Orta sınıfın notu da pek parlak değil

Deneylerde profesyonel becerilere sahip orta sınıfın da empati yeteneğinin daha zayıf olduğu görülüyor. Stanford Üniversitesinden Rose Markus’a göre orta sınıftaki insanların yaşam koşulları kendilerine, kendi ihtiyaçlarına, ilgi alanlarına ve seçimlerine daha fazla odaklanıyor ve bu nedenle toplumsal sorunlara karşı ilgileri düşük.

Genel siyasi literatürde de orta sınıf aşağı yukarı bu şekilde karakterize edilir. Orta sınıf yumuşak ve kendi konumlarına fazla dokunmayacak bir değişimi öngörürler. Radikal toplumsal değişim hareketlerinin orta sınıfları etkileme gücü sınırlıdır.

Orta sınıf aslında tam da bu nedenle kapitalist egemen yapı tarafından sistemin belkemiği olarak nitelendirilir. Bu kesim sınıf piramidinde ya yukarı yönde hareket etmek ya da bulunduğu konumu korumak ister.

Değişim iddiasındaki siyasi yapılar...

Bu veriler tabii çok sınırlı, birçok ülke ve toplum gerçekliğine uyumsuz sonuçlar içerebilir. Ancak üzerine düşünebileceğimiz bazı noktaları ortaya koyuyor.

Bir değişim iddiasında olan siyasi yapılar toplumların alt kesimlerini değişim hareketlerinin içine alacak mekanizmalara sahip olmak durumundadır. İçine alacak derken, kuru propaganda ve ajitasyonla bu kesimleri etkilemeye çalışan klasik çabadan bahsetmiyoruz; toplumun alt kesimlerini siyasete etki eden, temsil üzerinde ciddi bir söz sahibi konumda olmasına işaret ediyoruz.

Eğer bir toplumun tepesinde, toplumun sorunlarının çözümü konusunda en iyi yöntemi, siyaseti bildiğini iddia eden bir kesim yer alıyor ve bu kesimin meşruiyeti sadece kitleleri ikna etmeye yönelik çabanın muvaffakiyetine dayanıyorsa, bu durum muhtemelen pek de iyi sonuçlanmayacaktır.

Değişimden yana olan hareketler toplumda dayanışma yeteneği yüksek olan orta alt ve düşük gelirli kesimlerin siyasete dahlini sağlamak durumunda.

Orta ve üst sınıfların yeteneklerinin cazibesi

İlginçtir ki, genel olarak birçok örnekte görüldüğü üzere bir toplumu idare etme, onun ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğuyla karşı karşıya kalan hareketler orta ve üst sınıfların “yeteneklerinin” cazibesine kapılma eğiliminde. Ya da siyaset ehli olarak gördüğü kesimlerdeki statik temsilin toplumun ihtiyaçları için ortaya koyduğu öngörü ve politikaları, toplumun talep ve gerçek ihtiyaçlarından daha fazla önemseme noktasına geliyor.

Özellikle günümüz dünyasındaki araçlar ve ihtiyaçlar her toplumsal hareket için gerçekten nitelikli bir insan gücüne dayanması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle öyle orta ve varlıklı kesime sırt dönmek çok gerçekçi bir durum değil. Zaten sıkıntı bu kesime karşı geliştirilmesi gereken radikal bir yaklaşımın yokluğundan kaynağını almıyor. Sorunun temel nedeni bu kesimlerin yeteneklerinin siyasi olarak ödüllendirilmesindedir. Varlık ve yetenekleriyle siyasete, siyaseti temsil eden kesimlere etki etmeleri durumunda bu kesimler toplumsal değişim iddiasını geri çekme konumu geliştirebiliyor. En büyük ve en çok küçümsenen yetenekleri de budur. Ne benim diyen devrimciler olmuştur ki bu kesimlerin tuzaklarına hiç farkında olmadan düşmüşlerdir.

Empati yeteneği

Başka bir insanla empati kurma yeteneği düşük bir insanın, yoksul kesimlerin lehine bir değişimi gerçekleştirme eğilimine sahip olması mümkün müdür? Ya da sağlıklı bir toplumsallıktan uzak, salt siyasal güç odaklarının düzenlenmesi ve hakimiyetine dayanan bir siyasal yapı neyi değiştirebilir?  

Bunlar, üzerinde düşünülmesi ve tartışılması gereken konular. Bir insan toplumunun yaşayabileceği sorunların en ekstrem hallerinin düğümlendiği bir coğrafyadan geliyoruz. Sargon’dan bu yana 5 bin senedir aşağı yukarı benzer yönetimlerin egemen olduğu bu coğrafyada değişim iddiası çok büyük ve çok ciddi bir iş. En basit belki de çok önemsenmeyecek boşluk anlarında dahi karşımızdaki sistem bina edilen her şeyi kendi hizmetine tekrar geri koyabilecek kapasiteye sahip. Tarihimiz bunun sayısız örnekleriyle dolu. Belki biraz alakasız olacak ama en basitinden tarihte en çok insanı etkilemiş iki din olan Hıristiyanlık ve İslamiyetin zaman içerisinde nasıl bir değişim geçirdiğini, nasıl egemenlerin elinde oyuncak olduğunu ve hala da sistemler ve çıkar çevreleri tarafından nasıl manipüle edildiğini bir düşünün.

Zenginliğin, varlığın, hazzın kutsandığı bir çağda devrimci, sol değerleri savunmanın boş olduğunu savunanlar da çıkacaktır. Liberal siyaset ve değerlerle toplumun önemli bir bölümünün zehirlendiği bir ortamda bu çıkışlar çok da anormal değil. Ama bu çıkışların kaynağını da görmek durumundayız.

Bu da artık başka bir yazı konusu…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.