'Allah’ın lütfu' sürecini tamamladı mı?
Fehim IŞIK yazdı —
- 15 Temmuz darbe tiyatrosunun karanlıkta kalan bir yönü yok. Sadece iktidar tarafından karanlıkta kalması istenen, darbeyle birlikte bir kez daha pekiştirilen faşizan sistemin etkisiyle de kimsenin üstüne gitmediği, gidemediği hakikatler var. Gizlenen hakikatlerden biri de darbenin yönetimini üstlendiği ifade edilen Yurtta Sulh Konseyi.
Bu Konsey’in üyelerinin tam adı, görülen mahkeme tiyatrolarında bile hiçbir zaman tam olarak açığa çıkarılmadı. Konsey’de yer alanların adlarının tamamının bilinmesi iktidarın ve ortaklarının hesabına gelmedi. Tasfiye edilmek istenen askerler hiç ilgileri olmamasına rağmen bu Konsey’e yamanarak düzmece mahkemelerle uzun süreli hapse mahkûm edildiler. Ancak Konsey’in adı sanı bilinen üyelerine dokunulmadı.
Darbe, iddia edildiği gibi öyle Gülen Cemaati’nin yalnız başına kararlaştırıp yaşama geçirmek için adım attığı bir girişim değil. Basbayağı ordunun üst yönetimince hiyerarşik olarak planlanmış bir girişim söz konusu. Eldeki bilgiler, Milli Güvenlik Kurulu’nca 2014 yılının Ekim ayında Kürtlere karşı hazırlanan “Çökertme Planı” ile 15 Temmuz darbe planının aynı dönemde hazırlandığı yönünde. Tıpkı geçmişte hazırlanan Balyoz, Sarıkız, Ayışığı darbe planları gibi 15 Temmuz darbe planı da bizzat ordunun çekirdek komuta kademelerinin emir komuta zinciri içinde hazırlanıyor.
Bu planla birlikte hazırlanan ve bugün bile adından hiç söz edilmeyen bir başka plan daha var. MİT’in ordunun komuta kademesi tarafından hazırlanan planı öğrenip Erdoğan’la paylaşmasının ardından bir de Hakan Fidan’ın komutasında darbeyi boşa çıkarma planı hazırlanıyor. Yani bir hukuk devletinde olması gereken darbeyi önleyecek, sivil iradeyi güçlendirecek bir adım atmak yerine, başarılı olunması halinde ‘lütuf’ olacak bir başka plan yapılıyor.
MİT’in planı sonrasında ‘güvenilir’ darbecilerle ilişkiye girilip pazarlıklar yürütülüyor. Pazarlıkları yürütenler bazıları Gülen Cemaati’ne yakın olmakla birlikte ideolojik olarak iktidara daha yakın duran isimlerle eski ordu mensubu olan bazı Ergenekoncular. Hakan Fidan’ın yönettiği pazarlıklar sürecinde darbeciler kanadında öne çıkan iki isim var: Hulusi Akar ile Yaşar Güler. Bu iki isim aynı zamanda Yurtta Sulh Konseyi’nin iki yöneticisi. Ergenekoncuların önemli bölümü ise AKP döneminde Gülen Cemaati’nin kontrolündeki yargının hapsettiği eski ordu mensuplarından oluşuyor.
Pazarlıkların dışında kalanlar, yani ordunun Gülen Cemaati’ne yakın isimleri ile birçoğu NATO çizgisinde olan Kemalist subaylar, bu pazarlıkların hiçbirinden haberdar değil. Onlar, ordunun hiyerarşik ağı içinde 16 Temmuz’da günün ilk saatlerinde saat 3 gibi bir darbe gerçekleşeceğini sanıyorlar. Hedefleri de ilk olarak Erdoğan’ı almak. Bunu bilen Erdoğan darbeden günler önce ortadan kayboldu ve darbe gecesi, Hakan Fidan’ın planı tuttuktan sonra ortaya çıktı. Bir grup askerin planlanan darbeden saatler önce İstanbul Boğaz Köprüsü’nü trafiğe kapatması, bazı kışlalarda plansız hareketlilik yaşanması da karşı darbe planının unsurları.
Peki, darbe ile ne oldu? Erdoğan için Allah’ın lütfu oldu. Burası tamam. Çünkü çok büyük suçlar işlemiş Erdoğan, ordu eliyle gerçekleşecek bir darbe sonrasında en büyük kaybeden olacaktı. Bu nedenle kaybeden olmamak için önüne konulan her şeye onay verdi. En önemlisi ise Türkiye 1950’lerden sonra girdiği eksenden çıkmaya başladı. Yönünü Rusya’ya, Avrasya güçlerine vermeye başladı. Bu arada Erdoğan ile Ergenekoncuların ortak düşmanı Gülen Cemaati yaşamın her yanından silinirken, her zamanların ortak düşmanı Kürtlere karşı da etkin bir soykırım siyaseti yaşama geçirilmeye başlandı.
Darbeden günümüze yaşananları uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Gülen Cemaati ülkede neredeyse sıfırlandı. Ancak aynı başarıyı Kürtler karşısında sağlayamadılar. Yani darbeden nemalananlar açısından asıl kırılma Kürt direnişi ile yaşandı. Darbeyi “Allah’ın lütfu” gören Erdoğan ve ortakları ne ovada ne de dağda Kürt direnişini kıramadı. Direnişi kırmak için her şeyi yaptılar. Gülen Cemaati’ne yapılanların onlarca katı zulüm uyguladılar, binlerce Kürt’ü katlettiler ancak Kürtler hiçbir yerde meydanı terk etmedi.
Şimdilerde hesabı yapılan yeni durum budur. Yönünü iktidara ortak ettiği kesimlerin isteğine uygun olarak Avrasya güçlerine, Rusya’ya çeviren Erdoğan bunu yaparken dünyadan izole oldu, ekonomisi sıfırı tüketti. Son seçime bir de bu açıdan bakılırsa, Erdoğan kendi enkazını devraldı, denebilir. Ülkenin artık bu tablo ile yönetilemeyeceği iktidar kanadında açık bir biçimde konuşulmaya başlanmış. Ancak iktidarın korkusu, ortakları. Henüz dışarıya ciddi sızıntılar olmasa bile köşeden bucaktan yansıyan bilgiler iktidar ve ortaklarının rahat olmadıkları, bu kez birbirlerine karşı yeni planlar yaptıkları yönünde.
Bu işleri sadece iç dengelerle anlatmak elbet yetersiz kalır. Yaşananları açıklamak açısından dış dengeler de alabildiğine önemli ve oralarda da ciddi gelişmeler yaşanıyor. Artık onları da bir başka yazıda ele alırız.