Mezopotamya beşiği genişliyor

Toplum/Yaşam Haberleri —

MEZOPOTAMYA

MEZOPOTAMYA

  • 2001 yılında İran'ın Jiroft kenti yakınlarında meydana gelen sel, Mezopotamya ile birlikte gelişen Bronz Çağı kültürüne ait eski bir uygarlığının kalıntılarını ortaya çıkardı.

ANTONİO RATTİ

 

2001’de antika pazarında nereden geldiği belli olmayan arkeolojik nesneler görülmeye başladı. Mücevherler, silahlar, ince işçilik eseri seramikler, kaseler ve oyun tahtalarından oluşan bu sıra dışı parçaların üzerinde, birbirleriyle ya da insan figürleriyle savaşan hem evcil hem de yabani hayvanların gayet karmaşık tasvirleri vardı.

Bu gizemli parçaları satışa çıkarmış olan internet sitelerinin ve müzayede evlerinin verdiği bilgiler dağınıktı ve en iyi ifadeyle muğlaktı. Kökenleri çoğu zaman Orta Asya olarak belirtilmişti. İlk başta bu eserlerin işinde usta sahtecilerin elinden çıktığı düşünüldü ama takip eden aylarda bu parçalardan daha fazlası antika pazarını doldurmaya devam ettikçe, uzmanlar, bunların kayıt dışı kazı yapılan bir antik bölgeden olduğunu düşünmeye başladılar. 2002’de daha da fazla eser pazara düştü.

 

Jiroft uygarlığının mirası

Gizemi 2002’nin sonunda çözen İran polisi oldu. Koordineli yürütülen bir soruşturmanın sonucu olarak çok sayıda tarihi eser kaçakçısı tutuklandı ve Tahran’dan dünyanın dört bir yanına götürülmek üzere olan bir yığın tarihi eser ele geçirildi.

Araştırmacılar, bu istisnai eserlerin kökenini Jiruft uygarlığının toprakları olarak bilinen Halil Nehri Vadisi olarak belirlediler. Peki ama, nereden çıkarılmışlardı? O dönem o civarda bilinen bir kazı alanı yoktu ama biraz kurcalayınca, işin aslı ortaya çıktı: 2001 başlarında yaşanan bir selde Halil Nehri taşmış ve yatağının çevresindeki toprakları aşındırarak kat kat tortuyu yerinden kaldırmıştı. Böylelikle antik bir mezarlığın kalıntıları ortaya çıkmıştı. Yerel sakinler ile define avcısı yağmacılar hiç gecikmeden ortaya çıkan parçaların önemini anladılar ve bulduklarını toplayıp satmak için kolları sıvadılar.

Bu keşfin ne kadar önemli olduğu, bölgede arkeologlar tarafından resmi araştırmalar yapıldıktan sonra ortaya çıktı: Burası, Bronz Çağı’ndan kalmaydı, yani neredeyse 5000 yıllıktı. Define avcıları mezarlardaki binlerce parçayı yağmalamış ve kazı yerine zarar vermişlerdi ama arkeologlar elde kalan şeyleri kurtarma kararlılığıyla işbaşı yaptılar.

 

Bir taş ağırlık. MÖ üçüncü bin yıl ortası. Yaygın bir Bronz Çağı teması olarak mitsel bir kahramanı vahşi hayvanları evcilleştirirken gösteriyor. İran Ulusal Müzesi

Yeni kent kültürü

Arkeologlar 2003 Şubat’ında kazılara başladılar. Kaynağı belirsiz şekilde antika pazarına düşen eserlerin yeri olan yağmalanmış ana mezarlığı net şekilde tespit etmelerinin yanı sıra, buranın bir mil batısında iki suni höyüğe de genişlettiler araştırmalarını.

Aralarında bir mil olan bu iki höyüğe sırasıyla Konar Sandal Güney ve Konar Sandal Kuzey adları verildi. Kuzeyde bir ibadethane, güneyde ise bir hisar olduğu ortaya çıkarıldı. Bu ikisinin bir zamanlar, millerce genişlikteki bir ova üzerine kurulmuş tek bir kentsel kompleksin parçası olduğuna inanılıyor.

Kazılardan elde edilen bulgular ışığında yapılan ilk çıkarımlar, bilim camiası açısından çok etkileyiciydi: Jiroft uygarlığına dair eldeki bilgiler daha da netleşti. Buna göre Jiroft’taki kent merkezi MÖ beşinci bin yılın sonunda inşa edilmişti. Baş araştırmacı Mecitzade’ye göre “Jiroft bölgesi, MÖ üçüncü binyılda bölgede kentsel özelliğe sahip başlıca yerleşim yeriydi. Bölgenin merkezi Halil Nehri vadisiydi. Burada anıtsal mimariye sahip geniş yerleşimler, büyük el işi üretimi alanları, düzenlenmiş meydanlar, geniş mezarlıklar bulunuyordu.

Asma kilit şekilli üstteki gibi nesneler Ciruft’ta çok sayıda bulunmuş. Bunlara bazen “ağırlık” dense de işlevleri tam olarak bilinmiyor. Azerbaycan Müzesi, Tebriz, İran.

Mezopotamya beşiği genişliyor

Arkeologlar, istisnai özelliklere sahip parçalar buldular; bazıları pratik amaçlı, bazıları dekoratif, bazılarıyla kutsal nitelikliydi. Bu şehrin sakinleri Mezopotamya ile yakın bağlara sahip gibi görünüyordu çünkü bu eserlerde Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki bu medeniyet beşiği bölgenin izleri yoğundu. Kullanılan ikonografi Mezopotamya geleneğine çok benziyordu. Jiroft’ta bulunan akrep şekilleri, Ur’daki kraliyet mezarlığındaki akrep kralı anımsatıyordu. Jiroft’un boğa adamı, Akkad’ın Gılgamış Destanı’ndaki Enkidu’ya benziyordu. Benzerlikler öylesine yoğundu ki, iki kültürün ortak bir tarihsel kökenden geldiği yorumu yapılmakta bugün. Yani, Mezopotamya olarak bildiğimiz medeniyet beşiğinin alanı, daha da genişlemiş oluyor.

Bu benzerliklerden en çarpıcı olanı, ters dönmüş ve tepesinde bir kartal olan boğa ve kartallarla yılanların savaştığı şekiller. Bu iki motif, Jiroft’ta bulunan kapların çoğunda mevcut ve en çok bilinen Mezopotamya mitlerine gönderme yapıyor gibi görünüyor: Yani adı Sümer kralları listesinde geçen, tufandan sonraki ilk egemen olan, Kiş’in mitsel çoban kralı Etana miti.

Erken döneme ait en karmaşık ve heyecanlı hikayelerden birini oluşturan bu mitte, Etana’nın sihirli bir bitkiyi almak için cennete yükselmesi gerekiyor. Böylece karısı ona bir varis doğurabilecek. Bu arada, bir kartal ile yılan savaşıyor; bir zamanlar müttefik olan bu ikili, kartal yılanın yavrularını yiyince ebedi düşman olmuş. Yılan kartaldan öcünü alıyor ve onu ölüme terk ediyor. Güneş tanrısı Şamaş’ın tavsiyesiyle, Etana kartalı kurtarıyor ve kartal onu ihtiyaç duyduğu sihirli bitkiyi alabilmesi için cennete çıkarıyor.

Uruk’taki çatışma

Sümer ve Babil uygarlıklarının merkezi mitlerinden biri olan tufan motifi de Jiroft’taki bazı eserlerde tasvir edilmiş. Bir vazonun üzerinde, diz çökmüş karakterler başlarıyla dalga yaratan iki öküz tutuyorlar. Dalgalardan bir dağ yükseliyor, üzerinde kutsal güneş ve ay sembolleri olan başka bir karakter gökkuşağına benzer bir şeyi havaya kaldırıyor ve bunun altından yükselen sıra dağları görebiliyoruz.

Konar Sandal Güney’deki hisarın girişlerinden birinde, uzmanlar üzeri yazılı bir kil tablet de bulmuşlar. 500 fit kuzeyde bulunan bir başka tablette iki ayrı yazı sistemi var. Yani bu insanların yazı sistemi de varmış. Bunlardan biri Elam’daki lineer sisteme benziyor. Diğer geometrik formlu ve daha önce görülmemiş bir sistem.

Mecidzade, kazı alanındaki gözlemlerine ve Mezopotamya’nın çizi yazısı metinleri üzerine bir çalışmaya dayanarak, Jiroft medeniyetinin Aratta olduğunu düşünüyor. Aratta, sayısız Sümer şiirinde zenginlikleri ile övülen bir diyar. Antik metinlerden biri, Aratta ile Mezopotamya’nın Uruk şehri arasındaki bir çatışmadan bahsediyor.

 

Akkad krallarının yazıtları

Mezidzade, yerleşimin coğrafi konumunun dağlarla çevrili olmasına, yarı değerli taşların bolluğuna ve yüksek medeniyet seviyesine işaret ederek, buranın Aratta olduğunu iddia ediyor. Bu teoriyi eleştirenler ise hiçbir somut kanıt olmadığını ve Aratta diye bir yerin sadece Sümer şiirlerinde olduğunu, bunun bir Bronz Çağı mitinden ibaret olduğunu söylüyorlar.

Başka uzmanlar ise, Jiroft uygarlığının antik Marhasi krallığı olabileceğini düşünüyor. Bu teoriyi destekleyen yazılı kanıtlar var. İlki, bir Mezopotamya imparatorluğu olan Akkad krallarının yazıtları. Bunlar, İran’ın dağlık bölgelerindeki güçlü bir devlete karşı verilen mücadele sırasında görkemli Akkad şölenlerinden bahsediyorlar. Metinlerden birinde, çatışmanın başlangıcı ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor: “Akkad Kralı Rimuş, Marhasi Kralı Abalgamaş’ı savaşta yendi. Elam’ı ve Marhasi’yi fethettiğinde 30 altın madeni, 3600 gümüş madeni ve 300 erkek ve dişi köle aldı.” Akkad şehrinin MÖ 2350 ve 2200 arasında var olduğuna dair kesin kanıtlar var. Marhasi Akkad’ın çağdaşı olduğundan, o da o zamanda var olmuş olabilir. Bu da Jiroft kazı alanında bulunan verilerle örtüşüyor. Ancak Marhasi’nin aksine, Aratta spesifik bir tarihe dönemlenemiyor.

Birçokları tarafından karmaşık bir uygarlığın gelişmesine ihtimal verilmeyen böylesine uzak ve kurak bir bölgenin kumlarından rafine bir kültürün ortaya çıkacağını hayal etmemişti. Kazılar başladığından bu yana yapılan sayısız keşifle Jiroft tarihte hakkettiği yere kavuştu. Sümer kültürünün ilk kalıntılarının ortaya çıkarıldığı 1869’dan bu yana, Mezopotamya medeniyetin beşiği olarak değerlendiriliyor. Ancak Jiroft’taki bulguların önemi, bu yorumu yeniden değerlendirme ihtiyacı ortaya çıkarıyor.

 

Çeviren: Serap Güneş

Kaynak: www.nationalgeographic.com

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.