'Sen kazandın oğlum'

Forum Haberleri —

Mahmut Gün (Cemal)

Mahmut Gün (Cemal)

  • Cemal gördüğü düşün dipsiz büyüsünde zorlukla kendine gelebildi. Uykulu gözlerle üzerine eğilmiş Akif’in telaşlı yüzüne baktı ve hemencecik durumu anladı. Kalktı, silahını omzuna asıp arkadaşlarına dönerek, "Kurtulacağız" dedi. 

AVREŞ JİYAN

Kartallar uçuyordu ovanın göğünde. Bir ova ki uçsuz bucaksız, yaz güneşi altında kavrulmuş çatlamış toprağı öyle göz kamaştıran bir sarıda, sıcak bir toz bulutu içinde yitip gitmişti. O toz bulutunun içinde hayal meyan bir kadın sureti beliriyordu birden. Cemal’in içini tuhaf bir acı ve keder alıyordu. Yıllar yılı birikmiş bir hasretlik ve özlem… Yaşlı kadın ona doğru akıyordu. Derken hüzünlü bir ses kulaklarında bitiveriyordu.

"Mahmut oğlum, ne oldu sana?"

"Ana, ana, ana" diye inliyordu. Derken ses ovanın o tozlu ve buğulu göğünde yankılanmaya başlıyordu. "O gençleri kurtar oğlum kurtar, kurtar, kurtar…" Cemal uykusunda sayıklıyordu.

"Kurtar onları kurtar, kurtar, kurtar…" Bir el boyuna onu sarsıyordu. Güçlü bir ses kulaklarında: "Heval Cemal uyan uyan, askerler." diye bağırıyordu.

Cemal gördüğü düşün dipsiz büyüsünde zorlukla kendine gelebildi. Uykulu gözlerle üzerine eğilmiş Akif’in telaşlı yüzüne baktı ve hemencecik durumu anladı. Kalktı, silahını omzuna asıp arkadaşlarına dönerek, "Kurtulacağız" dedi.  Bulundukları tepeyi obüsler dövüyordu. Bir top gelip yanı başlarında bir kayalıkta patladı. Kar örtüsü kayaya savruldu. Kulakları sağır eden bir ses vadide yankılandı. Yer sarsıldı, yanı başlarındaki kayalara turundular. Tam o sıra Cemal birliğe seslendi: "Toparlanın tepeyi terk ediyoruz."

Birlik hızla Kuzey’e, Dara Hênê’ye doğru akmaya başladı. Birkaç gün sonra Apê Musa Taburu da onlara eklenince sayıları 300’ü buldu. Bu sayıda bir gerilla gücünü dört bir yandan yapılan saldırılara karşı korumak pek kolay olmayacaktı. Amed'den gelen operasyon gücüne Bingöl, Genç ve çevre kasabalardan gerillayı Kuzey’den sıkıştırmak için başka operasyon güçleri de eklenmişti. Amaç tepeleri tutup dar ve çıplak vadilere hapsederek ölümcül darbeyi vurmaktı. Toplu bir katliam hazırlığı içindeydiler.

ARGK savaşçıları Yegêderî mıntıkasına doğru hızla akıyordu. Yegêderî savunma bakımından elverişli bir araziye sahipti. Cemal’in asıl amacı buradaki korunaklı üslere varıp operasyonu boşa çıkarmaktı. Bu amaçla var güçleriyle yürüyorlardı. Yedi gündür ağızlarından bir lokma dahi geçmemişti. Bir hayli takatsiz düşmüşler ve sonu belirsiz bir düşün içinde bazıları nereye gittiğini dahi bilemeden dar ve kuytu dağ koyaklarında öylece salınıp duruyordu. Onlar vadide akıp giderken tepelerden keskin nişancıların açtıkları ateşle her on metrede bir, bir gerilla karlara düşüp hareketsiz kalıyordu. Yegêderi’ye varan dağ silsilesini takiben ilerlemeyi sürdürdüler. Vadinin Kuzey ucuna varmışken ağır silahlarla üzerlerine kurşunlar yağmaya başladı.

Cemal: "Karşıki tepelerden geliyorlar" diye birliğe seslendi.

Siper aldılar. O sıra Cemal birliğe dönüp "Daha fazla bu güzergâhı kullanamayız tepelerden ilerlemeliyiz" dedi.

Birlikten sesler yükseldi. "Tüm tepeleri tutmuşlar."

"Evet, o tepelerden gidemeyiz". "Gidemeyiz hepimiz ölürüz gidersek." Fakat başka seçenekleri yoktu. Bu gün karşılarında yükselen tepeyi alamazlarsa bu dar boğazda toplu kıyımdan geçirileceklerdi. Cemal: "Bu tepeyi alacağız kim benimle geliyor?" diye sordu kararlı. Birkaç manga öne çıktı. Tam o anda Cemal parkasını çıkarıp yere atarak haykırdı. "Gün yiğitlik günüdür arkadaşlar."

Bunu der demez de önünde yükselen tepeye var gücüyle atıldı. Cemal ve beraberindekiler öyle bir hırs ve inançla saldırdılar ki askerler korkudan siperlerini terk edip kaçmaya başladılar. Siperler tek tek ele geçirildi ve tepe düştü. Tüm birlik o gece tepede konumlanıp şafakla beraber Yegêderi’ye doğru çekilmeye başladı. Ordu gerillanın çekilmeye başladığı Yegêderi mıntıkasına bu kez yüklenmeye başlamıştı. Bombardıman uçakları dağları, tepeleri ve derin vadileri döverken piyadeler helikopterlerle gerillanın yürüdüğü güzergâhtaki tepelere indiriliyordu. Amaçları gerillayı Lice, Kulp ve Genç üçgeninde çembere alıp bozguna uğratmaktı. O yüzden dört bir yandan ordu alanı daraltmaya çalışıyordu.

Birkaç gün daha göğüs göğüse bir çarpışma sürüp gitti. Cemal birliğin büyük bir bölümünü Yegêderi’nin kuzeyindeki korunaklı üslere vardırmayı başardı. Birlik savaş çemberini aşıp güvenli alanlara varınca ikindiye doğru telsizlerden: "Memyan, Memyan" sesleri yükselmeye başladı. Bu Cemal’in telsiz koduydu. "Memyan, Memyan"

Karşı taraftan hiç ses gelmiyordu. Bir sis bulutunun içinden kapkara dumanlar yükseliyordu. "Memyan, Memyan, Memyan"

Cızırtıdan başkada bir şey duyulmadı. Cemal askerlerin bulunduğu siperlere iki yüz metre mesafede bulunan bir kayalığın dibinde boylu boyunca uzanıyordu. Gözleri yarım açıktı. Kumral bıyıkları altında hafiften gülümsüyordu. Üzerine yağan karların içinden birden o yaşlı kadının sureti tekrardan belirivermişti. Kadın ellerini ona doğru uzatıp yüzünü okşamaya başlıyordu. Derken kulaklarında tanıdık bir ses:

"Sen kazandın oğlum sen kazandın" diye söyleniyordu.

Cemal o garip düşün içinde kaybolurken mutlu ve kıvançlıydı. O bu savaş oyununu da kazanmıştı.

 

 

NOT: Özet şeklinde yararlanıp tekrardan kurguladığım SATRANÇ romanının yazarı Siraç BİLGİN’e saygı ve hürmetlerimle…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.