52 yılın en kurak dönemi

Serhat'ta kuraklık
- Türkiye ve Kuzey Kürdistan son 52 yılın en kurak dönemini yaşıyor. Yağışlar yüzde 26 azaldı. Barajlar hızla boşalıyor. Yeraltı suları maden şirketlerine peşkeş çekiliyor. Tarımsal sulama verimsizliğin kurbanı.
Kuraklığın tarıma ve kent yaşamına etkisi de giderek arttı. Barajlardaki doluluk oranlarının hızla düşmesi, yeraltı sularının kontrolsüz biçimde maden şirketlerine verilmesi ve tarımsal sulamanın verimsizliği birçok ilde kesintileri gündeme getirdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökan Zeybek, 12 aylık kuraklık haritasını paylaştı. Sosyal medya hesabından paylaşım yapan Zeybek, şu ifadeleri kullandı: "Yaşadığımız tablo yalnızca iklim krizinin değil, aynı zamanda yanlış politikaların, bilim insanlarının ve yaşam savunucularının yıllardır süren uyarılarına kulak tıkanmasının sonucudur. Bugün karşı karşıya olduğumuz şey, sadece bir su krizi değil, aynı zamanda bir yönetim krizidir."
Zeybek, su varlıklarının nasıl yok edildiğini şöyle sıraladı:
* Maden ve taşocağı ruhsatlarıyla parçalanan havzalar,
* HES’lerle delik deşik edilen akarsular,
* Kontrolsüz yapılaşmayla işgal edilen alanlar…
İstanbul’un en önemli içme suyu kaynaklarından Sazlıdere Barajı'nın doğrudan tehdit altında olduğunu örnek gösteren Zeybek, "Baraj havzasına yapılan konut projeleri ve Kanal İstanbul milyonlarca yurttaşın içme suyunu riske atıyor. Avrupa Yakası’nın en önemli su kaynağı, baraj havzasındaki inşaatlarla yok edilmek üzere. Kanal’la birlikte Terkos Gölü de tuzlanma riski ile karşı karşıya. İçme suyu kaynaklarını yağmaya ve talana açan bir ülke konumuna geldik. Bunu yapan mevcut iktidar oldu" dedi.
Yapılması gerekenler
Gökhan Zeybek, acil olarak şunların yapılmasını istedi:
* Su havzalarındaki tüm beton projeler derhal durdurulmalıdır.
* Maden ve enerji şirketlerine verilen sınırsız alan tahsisleri iptal edilmelidir.
* Su Yasası vakit kaybetmeden çıkarılmalı; havza ölçeğinde, bilimsel ve katılımcı bir yönetim kurulmalıdır.
* Kentlerin su kaynaklarını tehdit eden Kanal İstanbul ve benzeri projelerden derhal vazgeçilmelidir.
* * *
İki ayda 104 maden izni
AKP iktidarı, son iki ayda 104 maden arama izni verdi.
İklim krizi ve artan kuraklıkla boğuşan aralarında Sinop, Dêrsim, Muğla, Çanakkale gibi illerin de olduğu 40 farklı kentte doğa sermayeye açıldı. Ruhsatların 15’ini altın madeni arama ruhsatı oluşturdu. Verilen ruhsatlarla birlikte Samsun, Kütahya, Aksaray, Tokat, Çorum ve Dêrsim’de altın aranabilecek.
15 altın madeni ruhsatının 8’i Uşak’ın suyunun yüzde 10’unu tek başına tüketen ve ‘işgal yasası’nın geçmesinin hemen ardından Rize’de de maden arama çalışmalarına başlamasıyla gündeme taşınan Kanadalı Tüprag Madencilik’e gitti.
MAPEG şirketlere ruhsat dağıtırken Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da boş durmadı. Bakanlık 1 Haziran’dan bu yana tam 255 petrol, doğalgaz ve maden projesine onay verdi.
Resmi Gazete’de önceki gün petrol arama ruhsatlarına dair bir karar yayımlandı. MAPEG’in Petrol Hakkına Müteallik Kararı ile Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) Şirnex ve Amed'deki petrol arama ruhsatlarının süresinin 3 Temmuz 2025’ten 3 Temmuz 2027’ye uzatılmasına karar verildi. Ayrıca TPAO da Karadeniz’deki deniz yetki alanlarında yer alan 21 petrol arama ruhsatının süresini uzatmak için başvuruda bulundu.
* * *
Dêrsim yok ediliyor
Dêrsim coğrafyası madenler, barajlar, Hidroelektrik Santralleri (HES) ve Güneş Enerjisi Santralleriyle (GES) tahrip ediliyor. Kentin onlarca noktasında maden faaliyetleri sürerken, son olarak 60 kilometre uzunluğundaki Munzur Dağları da maden sahası ilan edildi. Bölgedeki İksor köyü sınırlarında çinko, bakır ve gümüş madeni için fizibilite çalışması başlatıldı. Xozat (Hozat) ve Pertâg (Pertek) ilçesi sınırlarında bulunan 2 bin 200 dönümlük alanda pomza ve kum ocağı kurulması için yapılan başvuruya "ÇED gerekli değildir" raporu verilirken, Aliboğazı'nda ise Çemîşgezek ilçesinin Hazarî köyü Gözeler Mevkiinde yapılmak istenen Tağar Barajı için Devlet Su İşleri tarafından sondaj çalışması başlatıldı.
Munzur Çevre Derneği Dêrsim Temsilciliği üyesi Mehmet Kaş, birçok katliamın yaşandığı Dêrsim'in bugün doğa kıyımı ile daha tehlikeli bir saldırı ile karşı karşıya kaldığını ifade etti. Çevre dernekleri ve demokratik kurumlar olarak yapılan talana karşı mücadelelerini daha da büyüteceklerini söyleyen Kaş, Munzur Dağı'nın yüzde 50'si, Geyiksuyu, Aliboğazı, Pîlemûriye (Pülümür), Xozat bölgesinde birçok yerin ruhsatlandırılarak satılıp, kiraya verildiğini belirtti. Buralarda henüz çalışmalarının başlamadığını halkın nabzına göre felaketin başlayacağını ifade eden Kaş, bu nedenle gösterilecek tepkinin o maden şirketlerinin geri adım atmasını ve çalışmayı durdurmasını sağlayacağını söyledi.
Büyük bir katliam
Bölgede maden arama, baraj çalışmalarının devlet destekli bir şekilde hız kesmeden devam ettiğini belirten Kaş, bu tahribatlar sonucunda bölgede yaşamın biteceğini belirtti. Dêrsim'in tarih boyunca katliamlara, sürgünlere tanıklık ettiğini hatırlatan Kaş, "Köyler daha önce boşaltıldı halk göç ettirildi, ama bu onlara benzemiyor. Şu anda tüm doğaya, tüm canlılara zarar veriliyor. Doğanın insansızlaştırmaya, cansızlaştırılmaya çalışıldığı büyük bir katliam var. Şimdi bu katliama karşı bölgede yaşayan bizler bedeli ne olursa olsun bu katliam karşısında durmalıyız" ifadelerini kullandı.
Ekokırıma karşı mücadele
Maden alanı olarak kullanılan alanın içinde köylerin ve inanç merkezlerinin olduğunu hatırlatan Kaş, "Para, pul, şan, şöhret için çaba sarf edenlere karşı birilerinin de toprak, hava, su için onların karşısında durması gerekiyor. Dêrsim'e yönelik apayrı bir saldırı var" dedi. Dêrsimlilere mücadeleyi sürdürdürme çağrısı yapan Kaş, ekokırıma karşı ortak mücadelenin önemini vurgulayarak, "Bu katliam karşısında ortak mücadele etmeliyiz" dedi.














