60. yıl dönümünde Nazım Hikmet’i anmak

Forum Haberleri —

Nazım Hikmet

Nazım Hikmet

  • 60. ölüm yıl dönümünde ünlü sosyalist şair Nazım Hikmet’i bir kez daha saygıyla anıyoruz. Ve Tayyip Erdoğan ile Cumhur İttifakı’nın örmeye çalıştığı faşist duvarlar için, “O duvar, o duvarınız, vız gelir bize, vız” diyoruz.

SERHAD RUBAR

Türkiye sosyalist hareketinin inançlı militanı ve ünlü şairi Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963 tarihinde Moskova’da yaşamını yitirdi. Ölümünün 60’ıncı yıl dönümü. Bu vesileyle saygı ve minnetle anıyor; Sovyetler Birliği yıkıldı, ama sosyalizmin özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokratik komünalizm gibi temel ilke ve hedeflerinin yaşamaya devam ettiğini belirtiyoruz.

Kuşkusuz Nazım Hikmet’in Türkiye sosyalist hareketi içinde önemli ve özgün bir yeri var. Usta şair olması, sosyalist propagandayı çok daha etkili ve yaygın yapabilmesini getiriyor. Bu anlamda, neredeyse hepimizin sosyalista olmasında etkisi ve emeği var. Türkiye edebiyat ve sanatının AKP’den önce ağırlıklı olarak sosyalist ideolojinin etkisi altında olmasına en çok katkı sunanlardan biri. Şiirle sosyalist propagandayı daha etkili ve yaygın yapmış ve sosyalist ideolojiyle şiiri çok daha güçlü, anlamlı ve etkili hale getirmiştir. Ne mutlu ki Türkiye sosyalist hareketi Nazım Hikmet gibi güçlü bir şair yetiştirmiştir.

Elbette Nazım Hikmet sadece bir şair ve propagandacı değildir. Aynı zamanda bir sosyalist düşünür ve teorisyendir de. Örgütlülüğe ve örgütsel birliğe önem verdiği gibi, düşünce üretimine de önem veriyor. Olayları değerlendirip düşünce üreterek, bu temelde tartışma yürütüyor ve sosyalist teorinin gelişmesine çalışıyor. Türkiye gerçeğini daha derin ve bütünlüklü anlamak, var olan sorunlarına uygulanabilir çözüm yolları bulmak istiyor.

Bu çerçevede Kürt sorununa ve çözüm yoluna ilişkin de çok net ve radikal görüşlerinin olduğu belirtiliyor. Kemalist TC’nin Kurdistan’da katliamlar geliştirdiği ve bunlara karşı halk direnişlerinin olduğu dönemde, yaşanan bu olayların TKP içinde de çeşitli tartışmalara yol açtığı ve bu temelde farklı görüşlerin ortaya çıktığı ifade ediliyor. Bilindiği gibi, TKP merkezine hakim olan görüş, “Türkiye’de sosyalist devrimi yaparsak Kürtler de özgürlüğüne kavuşur” biçimindedir. Nazım Hikmet’in bu görüşe karşı çıktığı, “Kürtlerin özgürlüğünün Türkiye’deki sosyalist devrimin başarısına bağlanamayacağı, Türkiye’de devrim olmadan da Kürtlerin mücadele ederek özgürlüklerine kavuşabilecekleri, bu nedenle Kurdistan’daki direnişlerin kayıtsız ve şartsız desteklenmesi gerektiğini” savunduğu belirtilmektedir.

Bu konuda inandırıcı bazı görüşler ve belge niteliğinde bazı şeyler sunulsa da kuşkusuz bu durumu net ve yeterli ifade eden bir belge ortada henüz yoktur. Fakat birçok sosyalist tarihçi bu konuda inandırıcı bilgiler ortaya koymaktadır. Dönemin TKP yönetiminin bu görüşü yanlış bulması nedeniyle söz konusu tartışma tutanaklarını gizlediği (belki de yok ettiği) söylenmektedir.

Kuşkusuz gerçeği tam olarak bilemiyoruz. Fakat Nazım Hikmet’in böyle bir anlayışta olması muhtemeldir ve eğer gerçek buysa elbette bu durum çok önemlidir. Yine farklı görüşte olduğu için TKP yönetiminin söz konusu tartışma tutanaklarını gizlemesi ve bunları TKP arşivinden çıkarması da muhtemeldir. Yani böyle bir şeyin yapılmış olması ihtimal dahilindedir; olmayan ve yapılmayan şey değildir.

O halde, her şeyden önce bu gerçeğin aydınlatılması ve bu konuda TKP arşivinde bir biçimde gizlenmiş olan belgelerin de açığa çıkartılması gerekir. Eğer yapılmışsa, daha 1930’lu ve 1940’lı yıllarda TKP içinde Kürt sorununun tartışılmış olması önemlidir. Daha da önemlisi, Nazım Hikmet’in görüşleri olarak belirtilen hususlardır. Eğer Nazım Hikmet, Kürt sorunu konusunda gerçekten de yukarıda belirttiğimiz görüşlerin benzerini savunmuşsa, elbette bu durum hem tarihin düzeltilmesi hem de bugünün daha doğru örgütlendirilmesi açısından büyük öneme sahiptir.

Şimdiye kadar Nazım Hikmet’in Kürt sorunu konusunda görüşünün olmadığı ve bu konuyla fazla ilgilenmediği hep söylenmiştir. Bunun da Türkiye’deki sosyalist bilinçlenme üzerinde olumsuz etkisi olmuştur. Böyle bir durum, sosyalist hareket içinde sosyal-şovenizmin bu kadar güçlü ve etkili olmasına yol açmıştır. Bugün de Türkiye sosyalist hareketinin kendi içinde birlik yaratamamasında ve bir bütün olarak Kürt Özgürlük Hareketi’yle her alanda çok güçlü ve etkili ittifak kuramamasın da bu durumun etkisi vardır.

Dönemin sosyalist kadro ve önderlerinin bu konudaki görüşleri o zaman ve daha sonra çoğunlukla olumlu yönde belirginlik kazanmıştır. Örneğin; Mihri Belli ve Vedat Türkali gibi sosyalist liderler, önceki dönemde olmasa da sonrasında Kürt sorunu ve çözüm yolu üzerindeki görüşlerini net hale getirmişler, Önder Apo ve Kürt Özgürlük Hareketi ile hep birlik ve dayanışma ilişkisi içinde olmuşlardır. Hikmet Kıvılcımlı daha o zamandan görüşlerini açık ve geniş olarak yazıp kendi çizgisini ortaya koymuştur. Behice Boran ve TİP yöneticileri parti programlarına Kürt sorunu ve çözümünü koyarak açık tutum takınmışlardır. Daha sonraki kuşak olarak Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya’nın Kürt sorunu ve çözümüne ilişkin önemli bir yaklaşımlarının olduğu bilinmektedir. Eğer Nazım Hikmet’e ilişkin belirtilen hususlar doğruysa, bu durumun Türkiye sosyalist hareketi üzerindeki etkisi büyük olacaktır.

Bütün bunları burada niçin belirtiyoruz? Birincisi; mevcut durumda Türkiye sol ve sosyalist hareketi hala bir ve bütünlüklü değil ve de çok parçalı. Kendi içinde hala yoldaşça ideolojik mücadele yürütemiyor ve siyasi birlik oluşturamıyor. Bu da Türkiye toplumunu eğitme, örgütleme ve demokratik siyasi yönetimi geliştirme görevini başaramamasına yol açıyor. 14 ve 28 Mayıs seçim sonuçları ortadadır. Bu durumun oluşması ve yaşanmasında Kürt halk varlığına ve özgürlüğüne yaklaşım belirleyici rol oynuyor. Kemalizmin etkisini aşamayan her türden sosyal-şoven yaklaşım mevcut parçalanmanın, oportünizmin ve siyasal güç haline gelememenin en temel kaynağı oluyor.

İkincisi; Türkiye sol ve sosyalist hareketi ile Kürt özgürlük hareketi arasındaki ilişki ve ittifak hala çok güçlü ve yeterli değil, hatta parçalılık ve uzaklık bile söz konusu. Bazı örgütler zayıf ilişki ve ittifak kurarken, bazı örgütler ise hala “Kürtlerin kuyruğuna takılmamalıyız” adı altında ilişki ve ittifaksız, hatta uzak ve karşıt durumu yaşıyorlar. Belli ki Nazım Hikmet’in görüşlerinin çok uzağındalar. Bu konuda da 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde yaşanan tablo ortadadır. Hiç kuşkusuz bu durumun oluşmasında ve yaşanmasında da Kürt varlığına ve özgürlüğüne sosyal-şoven yaklaşım ve Kemalist etki belirleyici rol oynamaktadır.

Üçüncüsü; ilk iki durumun pratik sonucu olarak, yüz yılı aşkın bir tarihe sahip olan Türkiye sosyalist hareketi ile Kürt Özgürlük Hareketi’nin toplum üzerindeki ideolojik etkisi ve siyasi gücü çok, ama çok zayıftır. Dolayısıyla Türkiye toplumu çeşitli faşist iktidar blokları arasında yönetim tercihi yapmaya zorlanmaktadır. 14 ve 28 Mayıs seçimlerinin sonuçları ortadadır. Türkiye toplumu bir kez daha faşist Cumhur İttifakı’nın ve Tayyip Erdoğan’ın yönetimine bırakılmış ve bu durumu aşabilmek için, rolü ve görevi Tayyip Erdoğan’a seçim kazandırmak olan Kemal Kılıçdaroğlu’na ve Millet İttifakı’na dayanmak zorunda kalınmıştır. Birinciler açık faşist, ikinciler restorasyoncu gizli faşisttirler. Bunların ne olduğunu zaten herkes biliyor, bunu ifade etmenin bir anlamı ve yeniliği yoktur. Fakat Türkiye toplumunun bunlara muhtaç kalmasında sol, sosyalist, devrimci ve demokratik hareketin hiç sorumluluğu yok mudur? Toplum bu faşist bloklara muhtaç kalmıyor, tersine sol, sosyalist, devrimci ve demokratik güçler tarafından muhtaç bırakılıyor. Peki bu durum aşılamaz bir kader midir? Kuşkusuz kader değildir ve mutlaka aşılabilir. Onun da yolunu Nazım Hikmet’e ait olduğu söylenen görüşler göstermektedir.

60. ölüm yıl dönümünde ünlü sosyalist şair Nazım Hikmet’i bir kez daha saygıyla anıyoruz. Ve Tayyip Erdoğan ile Cumhur İttifakı’nın örmeye çalıştığı faşist duvarlar için, “O duvar, o duvarınız, vız gelir bize, vız” diyoruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.