Alaturka Greenpeace!

.

.

  • Greenpeace Türkiye, Şırnak Barosu'nun kentteki ağaç kıyımına karşı yaptığı çağrıya, "Konu maalesef uzmanlık alanlarımızın dışında" cevabıyla yetindi. Av. Sabri Çatıkkaş, "Akdeniz’deki doğadır da Kürdistan’daki doğa değil mi?" diye sordu.

Greenpeace Türkiye, 'Biz kimiz?' sorusuna, "Bazı insanlar ormanlara bakarlar ve kereste görürler. Fakat milyonlarca başka insan evlerini görür, kültür miraslarını görür, diğer canlıları görür, geleceğini görür. Dünyanın her yerinde topluluklarımızla birlikte ayağa kalkıyor ve hükümetlerin ya da şirketlerin yanlış politikalarının önünde duruyoruz" yanıtını veriyor. 'Savaşa hayır' sloganıyla 24 Şubat'tan beri sabitlediği tweetinde "Ukrayna’daki askeri çatışmadan derin endişe duyuyor. Kalbimiz, çapraz ateşe yakalanmış ya da evlerinden sürülmüş insanlarla. Bu çatışma, Ukraynalılar kadar Rusyalılar için de büyük bir trajedi" tiradıyla şiddet döngüsünün devam etmesinden duyduğu endişeyi dile getiriyor. İşte yeşile ve barışa dair bu 'yüksek' hassasiyet, Türk devletinin Kürdistan'da, üstelik kimyasal silahlar da kullanarak sürdürdüğü savaşa 'hayır' diyemiyor. Kürtlerin, evini, kültür mirasını, diğer canlılarını ve geleceğini gördüğü ormanlarını 'kereste' olarak kabulleniyor, Kürdistan'daki doğa tahribatını ve yeşil kıyımı umursamıyor. 
Şırnak'ta maden ocakları, barajlar, Hidroelektrik Santralleri (HES) ve kum ocakları nedeniyle ekoloji büyük zarar görüyor. Türk ordusu, insansızlaştırma için kademeli olarak ormanları yakıyor; "güvenlik" gerekçesiyle Cudi, Gabar ve Besta bölgelerinde ağaç kıyımını sürdürüyor. Korucuların katıldığı kıyımla onlarca kamyonla kesilen ağaçlar taşınıyor. Şırnak Barosu Çevre ve Kent Komisyonu, bir süre önce bu ekolojik yıkıma karşı harekete geçmeleri için Greenpeace, Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) ve Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) gibi kuruluşlara başvurdu.  
 
Kürdistan kapsama alanı dışı
 
Baro'nun başvurusuna bir hafta önce yazılı cevap veren Greenpeace, "teşekkür etmekle" yetindi. Türkiye’de 40 bin  maddi destekçisi bulunan 250’yi aşkın gönüllü, 50’ye yakın ofis çalışanı olan; üstelik vizyonunu anlatırken "Yeşil ve barışçıl bir geleceğe ulaşmak amacındayız. Hikayemizin kahramanları daha iyi bir dünyaya ve o dünyanın bugün inşa edildiğine inananlardır" diyebilen Greenpeace, yanıtında şunları ifade edebildi: "Bugün Türkiye'nin her noktasında sürekli olarak çevre suçları işlenmektedir. Kısıtlı olanaklar nedeniyle hepsine ulaşabilmemiz ve her türlü çevre sorunlarıyla ilgili çalışmamız mümkün değildir. Bu sebeple Greenpeace, sadece bireylerden aldığı bu desteği en etkili şekilde değerlendirmek için belli konulara yoğunlaşıp, çalışmalarını da o konulara ilişkin yürüttüğü kampanyalar şeklinde sürdürmektedir. Mailinizde bulunduğunuz bölgedeki ağaç kesimleri konusundaki haklı endişenizi paylaşmışsınız. Kurum olarak her türlü çevre problemine karşı olsak da konu maalesef yukarıdaki uzmanlık alanlarımızın dışında kalmış olduğundan hem doğru cevaplara ulaşmak hem de konuyu hızlı şekilde sonuçlandırmak için sizi bu konularda uzmanlaşmış ve bugüne kadar çok çalışma yürütmüş deneyimli sivil toplum kuruluşlarına yönlendirebiliriz." 
 
Bu vahim tabloyla ilgilenmiyorlar
 
MA'dan Ömer Akın'a konuşan Şırnak Barosu Çevre ve Kent Komisyonu üyelerinden avukat Sabri Çatıkkaş, uzun bir süredir Şırnak ve çevresinde doğa talanının sürdüğünü hatırlattı. Av. Çatıkkaş, vahim tabloyu şöyle özetledi: "Barajlar, maden ocakları, Dicle Nehri üzerinde kurulan kum ocakları ve son olarak ağaç kıyımıyla doğa talanı devam ediyor. Şırnak’ta irili ufaklı barajlar nedeniyle birçok yer su altında kaldı. Barajların yapılmasından dere yatakları değiştirildi, bölgede bulunan canlılık çeşidi değişti. Şırnak’ta çok sayıda kömür ocağı açılmış. Kömürün çıkarılması sırasında doğa talan ediliyor. Kömür ocaklarından çıkarılan bütün kirlilikler derelere akıtılıyor. Derelerdeki canlı yaşamı olumsuz etkileniyor. Aynı zamanda bu dereler Dicle Nehri'ni kirletiyor. Nehir üzerindeki kum ocakları da büyük bir sorun. Ocaklardan kum çıkarılıyor ve bundan dolayı büyük çukurlar meydana geliyor. Her yıl çok sayıda kişinin boğulmasına neden oluyor. 2010'dan beri kum ocakları yüzenden onlarca kişi hayatını kaybetti.” 
 
Devlet resmi kılıf bile uyduruyor
 
Kentteki yakıp yıkmanın yanı sıra yaklaşık iki yıldır ağaç kıyımı yapıldığını anımsatan Çatıkkaş, "Bu ağaç kıyımı, Şırnak Orman İşletme Müdürlüğü tarafından gerçekleştiriyor. Talanı ihale yoluyla gerçekleştiriyorlar. Yapılan ihaleler de ihale kanunlarına aykırı bir şekilde gerçekleştiriliyor. Aynı zamanda ihaleler Şırnak’ta kendilerine yakınlığıyla bilinen kişilere (korucu/kontra) veriliyor. Bu kişilerin eliyle Şırnak’ın ormanları kesiliyor” dedi. 

Diğerleri hiç cevab vermedi

Kıyıma karşı çevre kuruluşlarına çağrıda bulunduklarını söyleyen Çatıkkaş, "Mail yoluyla onlara Şırnak’ta yaşanan doğa talanına ilişkin hazırladığımız raporları ve elde ettiğimiz fotoğrafları gönderdik. Yardım çağrısında bulunduk. Hiçbir şey yapmasalar bile en azından bu doğa talanının durdurulması çağrısında bulunmalarını talep ettik. Şimdiye kadar sadece Greenpeace cevap verdi. Verdikleri cevapta ise Türkiye’de birçok doğa suçunun işlendiğini bildiklerini fakat Greenpeace olarak bütçelerinin az olduğunu ve belirledikleri bazı çalışmalar yürüttüklerini söylediler. Buradaki doğa talanına ilişkin bir şey yapamayacaklarını belirttiler" şeklinde konuştu.
 
Kürdistan olunca hepsi aynı
 
Raporlarında bile Kürdistan'ı görmeyen Greenpeace’in verdiği cevaba yabancı olmadıklarını ifade eden Çatıkkaş, şunları söyledi: "Çevre koruma üzerine faaliyet yürüten diğer kurumların da yaklaşımı aynı. Söz konusu Kürdistan doğası olduğu zaman hepsi aynı tavrı gösteriyor. Bugüne kadar uluslararası veya ulusal hiçbir kurum orman yakmalarına ya da ağaçların kıyımına karşı bir ses çıkarmadı. Bölgenin maden ocakları, kum ocakları ile talan edilmesine karşı tepki ortaya koymadılar. Elbette bunun sebepleri var. Bu kurumlar bazı devletlerden yardım alıyorlar. Bu yardımlarla varlıklarını sürdürüyorlar. O yardımların kesilmemesi için söz konusu bölgemizin doğası olduğunda kör ve sağır rolünü oynuyorlar. Kendilerini fonlayan devletlerle karşı karşıya gelmek istemiyorlar. Bu büyük bir ikiyüzlülüktür. Doğayı koruma adı altında kurulan bir kurumun doğa arasında ayırım gözetmesi kabul edilemez. Akdeniz’deki doğa doğadır da Kürdistan’daki doğa doğa değil midir? Oralarda canlı hayatı yok ediliyor da buralarda edilmiyor mu? Kürdistan doğası talan edilse ve yok edilse bunun Akdeniz doğasına etkisi olmayacak mı? Bu ikiyüzlülüktür.”
 
Birinin başında holding yönetici

Cevap verme gereği bile duymayan Doğal Hayatı Koruma Vakfı - Türkiye'nin (WWF) başkanlığını Garanti Bakası şeflerinden Doğuş Holding yöneticisi Nafiz Karadere yapıyor. Vergiden muaf vakfın büyük bir kadrosu; birçok alanda çalışmaları var, ancak Kürdistan ve Kürtler, bu dünyada yokmuş rahatlığında.
Başkanlığını Prof. Dr. Metin Sözen'in yaptığı (Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı) doğal, tarihsel ve kültürel varlıklarını korumak amacıyla 1990'da vakıf statüsünde kuruldu. Kuruluşundan itibaren doğa-kültür-insan arasındaki yaşamsal uyumun savunucusu olan ÇEKÜL, “Doğa ve Kültürle Varız” sloganını kullanıyor. Şırnak Barosu'na yanıt vermeyen ÇEKÜL'ün de gündeminde Kürtler, Kürdistan ve doğası yok.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.