Ali Ekber katledildi!


Uzun yıllardır Fransa’da mülteci olarak yaşayan Kalender Hışır, Ali Ekber Yürek’in gözaltında katledilmesine tanık olan yol arkadaşlarından biri. Mehmet Yürek’in çabalarını basın organları ve dostlarından öğrenen Hışır, gazetemizle yaşadığı tanıklıkları paylaştı. 1981 Mayıs ayının 8’inci sabahında evleri basılarak gözaltına alındıklarını belirten Hışır, aynı gün kendisiyle birlikte Kayseri Hava İndirme Tugayı ekibi tarafından Elbistan’da Ali Ekber Yürek’in de gözaltına alındığını belirtiyor. Hışır’ın anlatımlarına göre, bu sırada Ali Ekber Yürek’in üzerinde Mehmet Mustafa Udsar ismine kayıtlı bir kimlik vardı. Gözaltı sırasında Yürek’in gerçek kimliğini kabul etmesi için işkence yapılır. Yürek’in ser verip sır vermeyen bir devrimci direniş gösterdiğine dikkat çeken Kalender Hışır, „İlgili makamların ve ailenin başvurularını öğrendim. Gazeteniz aracılığıyla tanıklıklarımı anlatmak istiyorum. Ben Türkiye’ye gidemiyorum. İlgili makamlar ifademe başvurmak istediğinde, buradaki herhangi bir noter aracılığıyla ifade verebilirim. Ben gözaltından sonra mahkemeye çıkarıldığımda, o dönem Sıkıyönetim Mahkemesi’nde Ali Ekber Yürek’in nasıl katledildiğini anlatmıştım. Ama o kayıtlar ortada yok“ diyor. Kalender Hışır’ın gazetemizle paylaştığı gözaltı sürecini olduğu gibi paylaşıyoruz:
‘Ali’yi işkencede öldürdüler’
„Bizi Kayseri Hava İndirme Tugayı ekibi gözaltına aldı. O dönem Afşin Yol Su Elektrik Kurumu’na (YSE) götürdüler. Tugay sorguları burada yapıyordu. Bu bina işkencehaneye çevrilmişti. Önce işkenceyle kimlik bilgilerimiz teyit edilmek isteniyordu. Ali Ekber Yürek’in üstünde başka bir isme düzenlenmiş kimlik vardı. Bana sorduklarında aile bilgilerimi, kardeş adlarını doğruluyordum. Ali Ekber’e sorulduğunda anne-baba adı dışında bir bilgi sunamıyordu. Ali Ekber’in kim olduğunu biliyorlardı. Israrla kimliğini kabul ettirmeye çalışıyorlardı. Ali Ekber kabul etmiyordu. İşkence odasına sırayla götürülüyorduk. Her işkence seansından sonra O’nu odadan çıkarıyor, sonra beni alıyorlardı. Filistin askısı, kum torbası vs. her türlü yöntem üzerimizde denendi. O dönem kum torbasını daha çok caydırıcı bir yöntem olarak tehdit etmek için öne sürüyorlardı. Ama Ali Ekber üzerinde denediler. Ali Ekber öldürücü darbeyi kum torbasıyla aldı.
Gözaltının ikinci gününden sonraydı. Ali Ekber’i içeri aldılar. Bağırma sesi bu kez gelmiyordu; kötü bir şeylerin olduğu açıktı. Her defasında Ali’den sonra beni işkence odasına alıyorlardı. Kapı açıldı Ali’yi askerler çıkardı. O arada tuvalete götürdüler. Askerlerin konuşmasını duydum, ‘Kanaması var. Bu adam çok yaşamaz’ diyorlardı. Ali öldürücü darbeyi o gün almıştı. Ciğerleri kum torbasıyla yapılan işkence sonucu ezilmişti. Daha sonra gözaltının 12. günüydü Ali’yi gördüm. Bizi banyoya indirmişlerdi; orada gördüm. Göğüs kafesi bölümü resmen çökmüştü. Afrika’da açlıkla pençeleşen insanlar gibiydi görüntüsü. Her iki kolu Filistin askısı nedeniyle çalışmıyordu. Benim sadece bir kolum hareket ediyordu, o da yarı işlevliydi. Orada konuşmaya çalıştık, ancak askerler buna izin vermedi. Hareket bile edemiyordu. Yapılan işkencelerde Ali Ekber, sadece kimliğini kabul etmişti. Ama yüklemeye çalıştıkları suçlamaları reddetmişti. Daha sonra Ali’yi görmedim. Ali’nin başına bir şey getirildiğini o günden sonraki sorgularda anladım. Ali öldürüldüğü için bu kez bana yükleniyorlardı. Benim konumumda olan birine sorulsa da, yanıt alınamayacak sorular soruyorlardı. O zaman Ali’ye bir şey yapıldığını anladım. Çünkü bana sorulan sorular çok anlamsızdı.
YSE binası işkencehaneydi!
Ali Ekber’in intihar etmesi -hele de sanırım eşofmanının ipiyle- mümkün değildi. Biz gözaltına alındığımızda üzerimizdeki her şeyi aldılar. Ayakkabı bağlarımız da dahil, her şey alındı. Sayısız işkencelerden geçirildik. Ali Ekber Yürek, Kayseri Hava İndirme Tugayı ekibi tarafından o dönemde Afşin’de YSE binasındaki işkencehanede katledildi. Ölüm kayıtlarında başka bir yer geçiyor. O dönemin kayıtlarında sözkonusu yatılı yurt, zaten sel felaketi yaşayan insanların kaldığı bir yerdi. Ali orada değil, YSE binasında sorgulandı. Bundan da Maraş Kolordu Komutanlığı’nın bilgisi vardı. Dönemin komutanı böyle bir kayıtlarının olmadığını söylüyor. Biz Afşin’de sorgulandıktan sonra Maraş’a teslim edildik. O dönem gözaltı süreleri 90 gündü. Ama ben 150 günden fazla kaldım. Ama 90’nıncı günden sonra cezaevine kaydımız yapılırdı. Biz sorgudayken cezaevinde olduğumuz resmiyette gösteriliyordu. Radikal gazetesinde o dönemin Sıkıyönetim komutanlarından Haznedaroğlu’nun yazısını okudum. 12 Eylül’ün Kahramanmaraş Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı Emekli Tümgeneral Yusuf Haznedaroğlu, Ali Ekber Yürek’in adını anımsamadığını, böyle bir gözaltı işleminin olmadığını, ancak öğretmenin bir dönem Kahramanmaraş’ta operasyonlar yapan Kayseri Hava İndirme Tugayı’nca gözaltına alınmış olabileceğini söylüyor. Ve sorguların yatılı okulun spor salonunda yapıldığını belirtiyor. Yalan söylüyor. Ali, Afşin’de katledilmişti. Ama kayıtlarda mutlaka vardı ve onlar biliyordu. Sorgular, Afşin’de YSE binasında yapılmıştı.
İfade vermeye hazırım
Maraş’ta ben Sıkıyönetim Mahkemesi’ne çıkarıldığımda Ali’nin işkenceyle katledildiğini anlattım. Bana ‘ya Ali’nin bir akrabası olarak konuşabilirsin ya da örgüt adına açıklama yap’ şeklinde dayatma yaptılar. Ben yapılan işkenceleri, Ali’nin nasıl katledildiğini o dönem mahkemenin önünde anlattım. O dönem avukatlarımız bile yoktu. Anlatımlarım o mahkeme salonunda kaldı. Kayıtlar şimdi bulunamıyor. Ya da o dönem bizim anlatımlarımız kayıtlara geçmedi. Ali Ekber Yürek’in katledilmesine birebir tanık oldum. İlgili makamlara şu an Fransa’da olduğum için ifade vermem mümkün değil. Ancak burada bir noter aracılığıyla bilgime resmi yollardan başvurulursa ifade verebilirim. Gazeteniz aracılığıyla bu tanıklığımı 30 yıl sonra paylaşmak istedim. Ali’nin abisi Mehmet Yürek ile telefonda görüştük. Herhangi bir mahkeme olursa tanık olabileceğimi belirttim. Ali, ser verip sır vermeyen bir devrimciydi. Hakkındaki suçlamaları, kendisine sorulan insanlar üzerine ifade vermediği için katledildi. Kum torbasıyla ciğerleri ezildi.“
SELMA AKKAYA /PARİS
