Almanya’nın PKK tavrı küstahça

Dosya Haberleri —

Tarihçi Nick Brauns ve Azadî Derneği’nden Arno Jermaine Laffin Anayasa Koruma Dairesi’nin 2021 raporunu gazetemize değerlendirdi:

  • Aynı oyun oynanıyor. Geçmiş yıllardaki rapor kopyalanıp yapıştırılmış. PKK’nin Almanya için tehlikeli görülmesi küstahçadır. Yasak Kürtleri PKK’den uzaklaştıramamıştır. Açıkçası yasağın halen var olması sadece Ankara’yı kızdırmamak için. 
  • Merkel ve Scholz hükümeti arasında fark yok. Neredeyse Almanya-Türkiye politikası 150 yıldır değişmedi. Ekonomik ve politik çıkarlar üzerinden hüküm süren Alman-Türk birliği sınıfları yüz yıllar öncesinden Ermenileri, bugün ise Kürtleri hedef alıyor. 
  • Korkarım ki Erdoğan ve MHP yandaşları seçimler öncesinde yine ajanlarını ve Bozkurtları harekete geçirecek. Saldırı ve izlemeler artacak. Anayasa Koruma Dairesi bu konuda uyarıyor. Fakat önemli olan Almanya bu konuda gereken adımı atacak mı? Örneğin; Türk istihbaratı ajanlarını sınır dışı edecek mi?

 

BERDAN DOĞAN/FRANKFURT

Almanya’da 29 yıldır devam eden PKK yasağının kaldırılması talebiyle 11 Mayıs’ta İçişleri Bakanlığı’na başvuru yapılarak, Kürtlerin kriminalize edilmesi, Kürt siyasetçi ve aktivistlerin yargılanması, Kürt Özgürlük Hareketi’nin sembol ve bayraklarının yasaklanmasına son verilmesi istendi. Şimdiye kadar Bakanlık tarafından avukatların başvurusuna verilmiş resmi bir yanıt yok. Ancak Bakanlık, başvuruyla ilgili meclise taşınan bir önergeye verdiği yanıtta PKK’nin ’terör örgütü’ olduğunu savunarak, yasağın kaldırılmasının ise söz konusu olmadığını belirtti. Bakanlığın yasaktaki ısrarını, Haziran ayı başında açıklanan Anayasa Koruma Dairesi’nin (BfV) 2021 yılı raporunda da görmek mümkün. 

Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt kurumlarının hedef alındığı raporda, her türlü sosyal, siyasal, kültürel çalışma kriminalize ediliyor. ‘Şiddetin PKK ideolojisinde stratejik bir seçenek olduğu’, ‘uluslararası bir terör örgütü olduğu’ ileri sürülen raporda, Almanya’daki şiddet olaylarının arttığı ve PKK’nin Almanya demokrasisini ‘tehdit ettiği’ savunuldu. Ancak kimi eylemlerde yaşanan olayların, polisin “yasaklı sembol ve sloganları” gerekçe göstererek gerçekleştirdiği provokasyonlar sonucu yaşandığı görmezden gelindi. Bu yılki raporda Kürtler ve Alman sol gruplar arasındaki dayanışma ve ortaklaşma ile PKK yasağına karşı verilen mücadeleden duyulan rahatsızlık dikkat çekerken, Türkiye’de seçim öncesinde olası ihtilaf ve gerilimin Almanya’ya taşınmasından duyulan endişe de göze çarpıyor. 

2021 BfV raporunu Junge Welt gazetesi İç Politika Editörü Nick Brauns ile konuştuk. 

Anayasa Korumu Örgütü’nün 2021 yılı raporunda PKK ve Kürtlere ilişkin 8 sayfalık bir bölüm ayrılmış. İlk olarak söz konusu bölüme ilişkin değerlendirmenizi sormak istiyoruz?

Her zaman olduğu gibi aynı oyun oynanmış. Yani geçmiş yıllardaki raporlardan kopyalanıp yapıştırılmış. Anayasa Koruma Örgütü gerçekten PKK’nin ideolojisini analiz etseydi, Abdullah Öcalan’ın şiddeti eleştirdiğini bilirdi. Fakat şu da bilinmeli ki saldırıya uğrayan her toplumun kendisini savunması en doğal hakkıdır. Ortadoğu gibi bir yerde bu tabi ki silah ile mümkündür. Ama Almanya gibi bir yerde demokratik haklarını kullanarak bunu yapıyor. Yani herhangi bir şiddet kullanmıyor. Anayasa Koruma Örgütü, PKK ile bağlantılı ceza vakalarını işaret ediyorsa; bunlar "PKK yasağı var" diye verilen cezalardır. Yani PKK yasağı kalkarsa bu durum da ortadan kalkar. 

Raporda asıl küstahça olan yan ise PKK’nin Türkiye ve Kürdistan’ın dört parçasında şiddet eylemlerine başvurduğu gerekçesiyle tehlikeli olarak kabul edilmesi, Almanya için de tehlikeli olarak görülmesi. Güney Kürdistan’da ve Rojava’da şiddet kimler tarafından uygulanmaktadır? Oraya yasa dışı giriş yapan, zehirli gaz kullanan ve paralı DAİŞ milislerinin o ülkeyi işgal etmesini sağlayan, NATO ortağı Türkiye tarafından bu şiddet uygulanmaktadır.  

 Her şeye rağmen PKK yasağıyla istenilen hedefe ulaşılamamıştır. Anayasa Koruma Örgütü’nün açıklamalarına göre PKK geçen yıl Almanya’da bağış toplamada rekor bir sonucuna ulaşmış. Aynı zamanda PKK üyelerinin sayısı da aynı kalmış. Yani bu yasak Kürtlerin PKK’den uzaklaşmalarını sağlayamamış. Açıkça görülmektedir ki yasağının halen var olması sadece Ankara’yı kızdırmamak içindir. 

Rapordan yola çıkarak geçmiş Merkel hükümeti ile günümüz Scholz hükümetinin PKK ve Kürtlere yaklaşımında herhangi bir farklılık görüyor musunuz?

Bugüne kadar herhangi bir fark göremedim. Bu şaşırtıcı değil. Çünkü Kürtler üzerinden sürdürülen politikanın ortaya çıktığı Alman-Türkiye politikası neredeyse 150 yıldır değişmedi. İster imparatorluk, ister Hitler dönemi, ister Federal Almanya Cumhuriyeti, ister CDU ya da SPD ile yönetilen hükümetler olsun, Almanya-Türkiye politikası hiçbir zaman değişmedi. Ekonomik ve politik çıkarlar üzerinden hüküm süren Alman-Türk birliği sınıfları yüz yıllar öncesinden Ermenileri, bugün ise Kürtleri hedef alıyor. 

 Özellikle Rojava’yla birlikte PKK’yle enternasyonalist dayanışma da büyüdü. Raporda bundan duyulan rahatsızlık da dikkat çekiyor. Bunun arka planında ne yatıyor sizce?

Kürt Hareketi ne kadar izole edilirse, iktidarlar tarafından da o kadar kriminalize edilebiliyor. Fakat ne kadar dayanışma ve destek varsa, hedefleri kamuoyu tarafından biliniyorsa, bir Özgürlük Hareketi’ni ‘kriminal ve terörist’ olarak damgalamak o kadar zor oluyor. Tabi özellikle Rojava Devrimi, Almanya solu için ve dünya genelinde önemli bir hareketlenme yarattı. Ülkemizde de özellikle genç solcu aktivistler Rojava Devrimi’nden cesaret alarak, Kürt Hareketi’nden öğrenerek kendi mücadeleleri için yeni yöntemler belirleyebiliyorlar. Bu tabi ki devletin hoşuna gitmiyor.  

   

Nick Brauns

Raporda Türk ırkçı kesimlere, örgütlülüklerine de yer verilmiş ancak Almanya’da bir dönem ciddi tartışma konusu olan Bozkurtların yasaklanmasına dair herhangi bir yorum yok. Almanya’nın yükselen sağa karşı tavırsızlığı neden?

Kasım 2020’de Almanya Federal Meclisi, Bozkurtların (Ülkücü Hareketi) yasaklanmasını gündeme almaya karar vermişti. Fakat o dönem hiçbir şey yapılmadı. Tahminen, Türkiye için yapılmadı. Federal Meclisteki soru önergesi Ankara’ya doğru bir uyarı atışı gibi algılanabilinir. Uyarı ise Ankara’nın daha fazla Almanya iç siyasetine karışmaması için yapıldı. Anayasa Koruma Örgütü raporunun aktarıldığı basın konferansında SPD’li Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser’e gazeteciler Bozkurtların yasaklanmalarına ilişkin sorular sordu. Bakan Faeser, Alman hükümetinin Ülkücüler Hareketi olarak adlandırdırdığı Bozkurtların Anayasa Koruma Örgütü raporuna göre gözetim ve takip altında tutulduğunu vurguladı.

Benim anladığım kadarı ile yeni bir yasağın hazırlığı içindeler. Yani Kürt Hareketine ve komünist gruplara karşı uygulanan sert müdahaleyi meşru kılmak için aynı zamanda Türkiyeli faşist çevrelere karşı da harekete geçilmesi gerektiğini ifade etmiş oldu.  Fakat böylesi bir yasağın tümden Bozkurt hareketine ve en büyük çatı birliği olan Almanya Türk Federasyonu’na karşı uygulanabilineceğine inanmıyorum. Bunun yerine sadece aşırı radikal görünen fakat aslen fazla etkisi ve yetkisi olmayan Türk-faşist kurumlar yasaklanacaklardır. Geçmişte Osmanen Germania’ya karşı uygulandığı gibi. 

Öte yandan Türkiye’deki seçim sonuçlarının da Almanya içeresinde etki yaratacağı açıklanıyor. Bu uyarıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de önemli seçimlerin veya referandumlarının yaşanacağı her dönemde Almanya’da yaşayan Türk vatandaşları oy hakları nedeniyle korkutulmuştur. Erdoğan diasporası insanların gözünü korkutma yöntemlerine başvurmuştur. Korkarım ki Erdoğan ve MHP yandaşları seçimler öncesinde yine ajanlarını ve Bozkurtları harekete geçirecek. Saldırı ve suikast tehlikesi, Erdoğan karşıtlarına karşı saldırılar ve sürgünde olan muhaliflerin ajanlar tarafından Almanya’da gözetlenmeleri ve takibe alınmaları yine artacaktır. Bu konudaki Anayasa Koruma Dairesi’nin uyarısı bir kez de olsa çok gerçekçidir. Fakat kendime şunu soruyorum: Alman devleti böylesi aydınlatmaya yönelik gereken adımları atacak mı? Örneğin; Türk istihbaratı ajanlarını sınır dışı edecek mi?   

 Raporda ayrıca Kürt gençlik gruplarının hedef alındığı ve örneğin Devrimci Gençlik Hareketi’nin (TCŞ) kriminalize edildiği görülüyor. Böylesi bir kriminalizasyonu ve damgalamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?  

Kürt gençliği Kürt toplumumun dinamik gücüdür ve TCŞ Kürt Özgürlük Hareketi içerisinde özellikle devrimci ve militan bir duruş sergileyen bir birliktir. Kriminalize edilerek gözleri korkutulmaya çalışılıyor. Fakat gençlerin bu şekilde baskı ve gözetim yaşamaları onların daha büyük bir kararlılık ile devam etmelerini sağlıyor.   

 * * * 

Azadî Derneği: Kürt düşmanlığı yeniden üretiliyor 

Almanya’da yaşayan Kürt siyasetçi ve aktivistler için hukuk danışmanlığı yapan Azadî Derneği’yle de BfV’nin 2021 raporunu konuştuk. 2015 yılından itibaren BfV raporunda “yabancı aşırılık” bölümünde yer alan Azadî Derneği, 2021 raporunda ise PKK’ye ilişkin bölümde "tutuklular için yardım" alt başlığında yer alıyor. Ve tutukluların, "örgüte bağlılıklarının devam edebilmesi için" Azadî tarafından desteklendiği belirtiliyor. 

"Bu tipik bir gizli servis yorumu" diyen Azadî Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Arno Jermaine Laffin 2021 BfV raporunun PKK ve Kürt Hareketi’ne yaklaşım konusunda önceki raporların da gerisinde kaldığını belirterek "Bu raporla yıllardır inşa edilen Kürt düşmanlığı imajı yeniden üretiliyor" dedi. 

Arno Jermaine Laffin

Kürtler-PKK-terör denklemi!

Anayasayı Koruma Dairesi’nin, Kürt Özgürlük Hareketi’ndeki paradigma değişimini görmezden geldiğini belirterek şu değerlendirmeyi yaptı: "İç istihbarat servisi yayınladığı raporda 'Kürtler-PKK-terör' denkleminde hiçbir değişiklik yapmadan bağlı kalmaya devam etti. Birkaç yıl önce en azından Kürt toplumunun demokratikleşmesinden ve özgürlük hareketindeki paradigma değişiminden bahseden bir rapor vardı. Mevcut raporda bundan da bahsedilmiyor. Hareket hiyerarşik, merkeziyetçi ve şiddet odaklı olarak tasvir ediliyor. Gizli servis böylece yıllardır inşa edilmiş bir düşman imajını yeniden üretiyor." 

YÖP’ü kriminalizeye ne hakkı var?

Bu görüşünü iki örnekle de destekleyen Laffin şöyle devam etti: 

* İlk olarak raporda gazeteniz Yeni Özgür Politika 'PKK günlük gazetesi' olarak anılıyor. YÖP'dan önceki gazeteniz Özgür Politika'nın yasaklanması için yürütülen dava mahkemece reddedildi. Peki gizli servisin gazeteyi 'PKK günlük gazetesi' olarak tanımlamaya ne hakkı var?

Yasak olmasaydı suç da olmayacaktı!

* İkinci olarak da raporda dile getirilen rakamlardan bahsetmek istiyorum. Raporda 2021'de işlenen 775 'yabancı bağlantılı aşırılık' suçlarının yüzde 40'ı PKK ile bağlantılandırılıyor. İlk başta kulağa çok gibi geliyor. Ancak gizli servis, 'yabancı ülkelerle ilgili aşırılık' diye nitelendirdiği gruba dahil kişilerin yüzde 50'sinden fazlasını, yani 14 bin 500 kişiyi PKK çevresine bağlıyor. Bu tek başına PKK çevresinin gizli servis tarafından gözlemlenen diğer çevrelere göre nispeten daha az suç işlediği anlamına gelir. Ayrıca, PKK ile bağlantılı suçların yarısı (311'den 160’ı) dernek yasası ihlali ile ilgili suçlamalar. Yani aslında en başta PKK faliyetlerine yönelik 1993’te gündeme gelen yasak olmasaydı, bu suçlar da var olmayacaktı. Bunlar, gizli servis tarafından uygulanan karalama ve aktif kriminalizasyonun örneğidir. Anayasa Koruma Dairesi, yıllık raporları kendi çıkarları doğrultusunda yazıyor."

Hükümet değişti politika aynı

Kürt politikası bağlamında Merkel Hükümeti ile SPD-FFDP ve Yeşiller’in oluşturduğu Scholz hükümeti arasında Kürtler ve PKK’ye yaklaşımda bir fark olmadığının altını çizen Laffin şöyle devam etti: "Güncel rapor 2021 yılına ilişkin. Sosyal Demokrat Parti (SPD) yönetimindeki hükümet, geçen yılın Aralık ayında göreve başladı. Bu rapor üzerinden bir karşılaştırma yapmak için henüz erken. Fakat 2022 Şubat ayında Federal İdare Mahkemesi’nin Mezopotamya Yayınları ve MİR müzik şirketinin yasaklanmalarını onaylamasına ilişkin Milletvekili Gökay Akbulut’un (Sol Parti) yazılı soru önergesine cevap veren İçişleri Bakanlığı bu konunun tekrardan incelemesine gerek görülmediğini belirtmişti." 

SPD’li Bakan’a bir şans verilebilir

Mayıs ayında PKK’ye yönelik yasağın kaldırılması için İçişleri Bakanlığı’na başvuru yapıldığını da hatırlatan Laffin, "Bakanlığın bu konuda uzun bir çalışma yürütmesi gerekecek. Belki SPD’li Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser -beklentilerimiz o kadar yüksek olmasa da- bir şans verilebilir. 

Yasağa karşı direniş rahatsız ediyor

Raporda Almanya’nın Kürtlerle gösterilen uluslararası dayanışmadan rahatsız olduğunun gözlemlendiğini ifade eden Laffin, bu rahatsızlığın sebeplerine dair de değerlendirme yaptı: "Tabi ki gizli servis, Almanya’daki radikal solun göçmen topluluklar ve başka ülkelerdeki hareketler ile bir araya gelmesinden ve bu doğrultuda enternasyonalist dayanışmadan rahatsız. PKK yasağına karşı verilen direnişe raporun bir kaç bölümünde değiniliyor. Elbette gizli servis, Kürt hareketinin Almanya’da ve uluslararası alanda kriminalize edilmesinin yarattığı izolasyondan kurtulmasını ve Alman toplumunun artık bu yasağa karşı çıkmasını önlemek için her yolu deniyor. 

Alman solunun Kürdistan’a gitmesi korkutuyor

Raporda yer alan diğer konu ise Almanya’dan kaç kişinin Kürdistan’daki silahlı mücadeleye katıldığı ile ilgili istatistikler. Tabi ki buradan katılımın Rojava’ya mı, Şengal’e mi yoksa gerillaya mı olduğu konusunda bir fark gözetilmeden, hepsi de PKK’ye katılım olarak kaydediliyor. Almanya’daki solun Kürdistan’a gitmesi ve orada devrimci hareketten bir şeyler öğrenebileceği tahayyülü Alman devleti için bir dehşettir."

Raporda yazılmayanlar da önemli

Raporda yazılanlar kadar yazılmayanların da görülmesi gerektiğini kaydeden Laffin şöyle devam etti: "Örneğin; geçen yaz Güney Kürdistan'a giden barış heyetinden söz edilmiyor. Aralarında Hamburg Milletvekili Cansu Özdemir'in (Die Linke) de bulunduğu yaklaşık 20 kişi Güney Kürdistan'a gitmek üzere havaalanındayken, Alman makamları tarafından çıkışları engellendi. Hewlêr'deki Güneyli Kürt yetkililer, heyetin diğer katılımcılarının ülkeye girişini engelledi. Bu uygulamalara karşı yasal olarak kendini savunmak isteyenlerin dosyalara erişim talebi, bunun 'Alman devletinin çıkarlarını ve gizli servis faliyetlerini bozacağı' gerekçesiyle reddedildi. Ancak gizli servis bunu raporuna yazmamayı tercih ediyor."

Sağcı örgütler kollanıyor

Rapor, Almanya'da sağın güçlenmesinden de bahsediyor. Ama Bozkurtlar gibi milliyetçi akımların yasaklanması gerektiğine dair tek bir satır yok. "Bu kısım bilerek mi atlandı, Bunun arka planı nedir?" sorumuza Laffin’in cevabı şöyle: "Ulusal gizli servisin sadece aşırı sağcı yapıları kanatları altında almakla kalmadığı, aynı zamanda onları finansal, lojistik veya bilgi ile desteklediği gerçeği, (özellikle NSU’ya yönelik soruşturmalarda) birçok defa belgelendi. Sayılar manipüle edilerek, Alman sağcılar zararsız gösterilmeye çalışılıyor. Türkiye'deki sağcı gruplar için de durum benzer. Federal hükümet, Tayyip Erdoğan'ı dış politikada koşulsuz desteklediği sürece, ortağı MHP'yi ve Almanya'daki yapılarını yasaklamayacak. Çünkü yasaklama onların çıkarları ile uyuşmuyor."

Türkiye’deki seçimler kritik

Raporda Türkiye'deki seçim sonuçlarının Almanya'yı da etkileyeceği uyarısı yer alıyor. "Aslında bu madalyanın sadece görünen yüzüdür" diyen Laffin şöyle devam etti: "Federal Almanya Cumhuriyeti için, Kürt sorunu ve Almanya-Türkiye ilişkileri, uzun zamandan beri dış politika olduğu kadar, bir iç mesele de oldu artık. İlk olarak Anayasayı Koruma Dairesi'nin, Almanya dış İstihbarat Servisi (BND) ile hiçbir ilgisi olmayan, iç gizli servis olduğunu unutmamalıyız. 2023'te birçok olay bir araya gelecek: Milletvekilliği seçimleri, Türkiye'nin kuruluşunun 100. yıldönümü ve çok övülen 'Lozan'ın sonu. Erdoğan, 2023'ü kaderinin yılı ilan etti. Dolayısıyla sadece Türkiye'de değil, Avrupa'da da kitlesel bir milliyetçi seferberlik ile karşı karşıya kalacağız ve bu gerilimlerin tırmanabileceği, tüm gözlemciler ve aktörlerce hem fikir olunan bir şey. Alman devleti de bunu biliyor. Onun için de AKP/MHP rejimiyle ittifak politikası, iç siyasette gerginlik anlamına geliyor."

Gençlik meydan okuyor!

Raporda Kürt gençlik örgütlerinin neredeyse tüm eylem ve etkinlikleri suç sayılıyor. Bu kriminalize etme ve etiketlemeyi değerlendiren Laffin, "Gizli servis açık bir şekilde Kürt Gençlik Hareketi’nden duyduğu korkuyu itiraf ediyor" dedi. "Gençler sokaklara çıkıyor ve güvenlik yetkililerine meydan okuyor. Bu gizli servis için bir sorun. Güvenlik yetkililerinin, tüm Kürt gençlerini kriminalize etmesi, eylemleri veya sembolleri yasaklamalarını kolaylaştırıyor" diye ekledi. 

11 yıldır kesintisiz 129

Almanya’nın Kürt politikasına ilişkin Azadî olarak "aşırı karamsar" olduklarını vurgulayarak "Bizim açımızdan baskı yıllardır değişmeyen yüksek bir seviyede kaldı" diyen Laffin, Alman Ceza Kanunu’nun 129. maddesiyle ilgili yargılamaların 11 yıldır kesintisiz devam ettiğini kaydetti. Sürekli 9-11 arası mahkumunun Azadî tarafından desteklendiğini belirten Laffin, "YPG/YPJ bayraklarına ilişkin karara rağmen, sokaklardaki baskılar hafiflemedi ve ev aramaları, Dernekler Yasası kapsamındaki işlemler, saldırılar devam ediyor" dedi. 

PKK hafife alınamaz 

Tüm baskılara rağmen PKK’nin hala güçlü bir konuma sahip olduğunu kaydeden Laffin, "Kürt Hareketi hafife alınmaması gereken bir unsurdur. BfV 2021 raporu da bunu çok net bir şekilde göstermektedir" diye belirtti. 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.