Barajlanamayan direniş: Tişrîn
Forum Haberleri —

Tişrin
- Evrensel olarak direniş ve özgürlüğün sembolü haline gelmiş bir Kürt kadını yine sahneye çıktı ve o tarihi sözü bir kez daha haykırdı: "Biz ölümden daha büyüğüz."
FIRAT EREBO
İçerisinden geçtiğimiz devran bir türbülans halini andırıyor. Ya da sara nöbetleri… Akut baskınlar ve çıldırma halleri… 21. yüzyıl tuhaf bir karaktere bürünüyor. Bazıları buna kapitalizmin zirve ve çıldırma hali de diyor. İnsani ve toplumsal değişken ruh halleri, anlık değişen gündemler, toza karışan duman… Peki bu duruma nasıl sağlıklı yaklaşacağız ve daha da önemlisi bu durumdan nasıl sağlıklı çıkacağız! Değerlendirme ve yaklaşım biçimimiz, tutumumuz nasıl olmalı? Günlük sayısız olay yaşanıyor ve ekranlara tonlarca haber, görüntü vs düşüyor. Bunca hengamenin ortasında gerçeği ve hakikati nasıl yakalayacağız ve anlayacağız? En önemlisi hakikatin değer ölçüsü ne? Çünkü herkes kendisine göre bir ölçü ve yaklaşım ortaya koyuyor.
İşte tüm bu sorunsallığın çetrefilliğinde size bir barajda odaklanan, mekân olarak noktasal ama son derece toplumsal ve moral değerlerle yüklü bir gelişmeyi değerlendirmeye çalışacağım:
Tişrîn barajı direnişi
Bu baraj Kuzey ve Doğu Suriye’de Halep, Mınbic, Kobanê ve Rakka şehirlerinin neredeyse ortasında bulunuyor. 27 Kasım 2024 tarihinde Heyet Tahrir Şam birlikleri Şam’a ilerlerken, TC. güdümündeki çete toplulukları ise Mınbic şehrine dayandı. Takvim 8 Aralık 2024’ü gösterdiğinde HTŞ birlikleri Şam’a girerek Baas rejimini devirdi. Türkiye çeteleri ise Mınbic’a sızarak şehri talana başladılar. Sonra da yaklaşık 25 km güneydoğusunda bulunan ve bir enerji dağıtım merkezi olan Tışrîn barajına saldırdılar. Eşzamanlı olarak da Kobanê şehrine yakın Karakozak köprüsünü ele geçirmeye çalıştılar. İşte bundan sonra olayların ve tarihin seyri değişti.
Çeteler ummadıkları bir direnişle karşılaştılar. Tıpkı Eylül 2014/2015 Kobanê direnişi gibi. Aslında taraflar yine aynıydı. Bir tarafta YPG/YPJ ve çatı örgütü SDG, diğer tarafta Daiş ama TC. tarafından boyanan ismiyle SMO.
Burada olayın askeri boyutuna girmeksizin toplumsal moral yanını ele almaya çalışacağım. Bu direniş askeri olarak ikinci ayını sivil anlamda da birinci ayını geride bıraktı. Askeri olarak SMO büyük darbelerden sonra cephede dağılmakla yüz yüze kalmış durumda. Ama askeri çatışmaların birinci ayı dolarken 8 Ocak 2025 tarihinde Kuzey ve Doğu Suriye halkları, TC. devletinin havadan ve karadan yoğun ve gelişkin teknik kullanımı ve sahaya sürdüğü binlerce çete karşısında tünel savaş tarzına başvuran savaşçılarının direnişine ve topraklarının enerji kaynaklarına sahip çıkmak, gerçek anlamda da toprağını ve onurunu savunmak amacıyla baraja doğru yola çıktı. Kobanê, Cezire (Qamişlo-Hesekê), Tabqa, Rakka ve Dêrezor kantonlarından yola çıkan binlerce insan yolda TC’nin ‘insanlı’ ve ‘insansız’ (her halükârda insanlıktan nasibini almamış) uçakları tarafından bombalandılar. Onlarca kişi katledildi ve yaralandı.
İşte bundan sonra olay bambaşka bir evreye taşındı. Birçok kişi kitlenin geri döneceğini ve sineceğini düşünür ve söylerken tam tersi oldu. İnsanlar bombalama nedeniyle darbelenen yolda ilerleyemeyen araçlarını bırakarak ve kilometrelerce yolu yürüyerek baraja ulaştı. Sonraki günler ve haftalarda da bu direnişi kantonlar arası nöbetleşerek sürdürdü. Bu direniş de bir ayını geride bıraktı ve tüm görkemiyle sürüyor.
Burada tarihi, toplumsal ve moral açıdan irdelenmesi ve değerlendirilmesi gereken yaşantılar var.
"Biz ölümden daha büyüğüz"
İnsanlar bir sonraki adımda ölümün yüksek olasılık olduğunu bile bile ilerlediler. Tam da burada, evrensel olarak direniş ve özgürlüğün sembolü haline gelmiş bir Kürt kadını yine sahneye çıktı ve o tarihi sözü bir kez daha haykırdı: "Biz ölümden daha büyüğüz." Sonraki günlerde ve nöbet değişimlerinde de TC. ve çetelerinin silahlı hava araçları ve dronları direnen, halaya duran, zılgıt çeken insanların üzerine ölüm yağdırdı. Ama ne nöbet değişimleri ne direniş ne halaylar ne de şarkılar kesintiye uğratılabildi. Bu direniş silsilesine kadınların öncülük ettiği toplumun tüm etnik, inanç, kuşak kesimleriyle tüm özellik ve renkleri aktif katılım sağladı, sağlıyor.
Baraj köprüsünün üstündeki halay ya da etkinliklerde örneğin ressamını bulabileceğiniz gibi imamını da bulabilirsiniz. Ama direnişin tüm karelerinde en güçlü renk, ton, ses, figür ve ritim elbette kadına ait. Yine evrensel slogan ‘Jin Jiyan Azadî’ sürekli yankı halinde.
Dêrezorlu Arap çiftçi ile Kobanêli Kürt teknisyen, Cezireli Süryani öğretmen ile Rakkalı Arap dükkandar aynı direniş halayında. Ve Yeni Suriye’yi bulmak isteyenler buraya bakabilir.
Zaman zaman resim sergileri, yer yer saz dinletileri, çoğu zaman tarihten demlenen koyu sohbetler, erbane sesine ve baraj suyunun akışına karışan demli dengbêjlik nağmeleri…
Ve kötülük
Halayın tam ortasına TC. çetelerince drondan indirilen bombalar. Evet, tam olarak böyle. Çünkü çetelerin yayın organları bizzat bu görüntüyü ‘övünerek’ yayınladılar. Hem de ‘dronlarımız halay çeken teröristleri selamladı.’ spotu ve dini marşlarla. Ve bu hiçbir kavrama sığdırılamayacak kötülük örneği, direnişin hemen her gününde farklı saldırı türleriyle tekrarlandı. Kuzey ve Doğu Suriye hastaneleri yaralı onlarca Tışrîn Barajı sivil direnişçileriyle dolu… Ve şehit düşenler…
Gazeteciler de büyük bir emekle durmadan bu direnişi kare kare tarihe kaydediyorlar. Ve onlar da yaralanıyor ve şehit veriyorlar. Türk devleti, gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i bilerek ve planlı bir biçimde hedef aldı ve katletti.
Türk özel savaş ‘basın’ organları bu halk direnişini karalamak için ‘PYD/YPG halkı savaş sahasına sürüyor’ türünden ifadeler geçti. Bir baraj savaş sahası olabilir mi? Baraj sahası her gün onlarca kazan bombasıyla bombalanabilir mi?
Ve bir toplumun kendi yaşam kaynakları olan su, toprak, üretim merkezlerini vs (Bu bir baraj bile olsa. Evet bu da bir paradoks ya da bir ironi gibi görünebilir, zira bu kitlenin benimsediği felsefe aslında ekolojik ve tarihi toplumsal kaygılarla barajlara da karşı. Buna geleneksel deyimle ‘kaderin cilvesi mi desek?) savunmasından daha doğal ne olabilir? Buraları savunanlar mı yoksa buraları savaş sahası yapanlar mı suçlu?
Kobanê başardı, şimdi Tişrîn
TC. yapıyor, hem de anlık olarak. F16’lar, Bayraktarlar, Aksungurlar ve nice nice isimlerle adlandırdığı vahşi katliam silahlarıyla yapıyor bunu… Ve baraj ciddi tehlike altında. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bunu defalarca haykırarak söyledi. Bu, saldırıları caydırmak için ileri sürülmüş bir beyan değil, bir gerçeklik.
Baraj gerçekten de yıkılma tehlikesi altında.
Baştaki ilk cümlelerime dönüp bağlarsam; kötülük ve zulümlere karşı tarihte böylesi nice direnişler vardır. Ama böylesi her bir direnişin de özü, dışavurumu ve eylemselliği de kendine özgüdür. Tışrîn barajı direnişi de kendine özgü anlam ve renkliliğiyle şimdiden tarihe geçti. Hem de sermaye iktidarının çıldırma haliyle insanlığı bir türbülansa sürüklediği bir tarih kesitinde… Böylesi bir devranda tekrardan hakikatin değer ölçülerini, tarihi toplumsal değerleri yeşertmek, yaşatmak, vurgulamak, hatırlatmak en kutsal toplumsal görevlerdendir.
Kobanê bunu yaptı. Şimdi de Tışrîn yapıyor. Her ikisi de coğrafi olarak noktasal ama dayandıkları felsefe muazzam.