Barış, hakikati konuşmaktır

Forum Haberleri —

Barış

Barış

  • Barış, silahların susmasıyla değil, hakikatin konuşması ile başlar. Barış, dağdan inenlerin değil, devletten inen yalanların son bulması ile mümkün olur. Barış Kürtlerin susturulmadığı değil, duyulduğu bir ülkede yeşerir.

ŞAHİN KUCİN

Bir devlet düşünün… Kuruluşunda "birlikteyiz, kardeşiz" dediği halkı birkaç yıl içinde tehdit ilan ediyor. Bir söz düşünün… Daha mürekkebi kurumadan inkar ediliyor. İşte Türkiye Cumhuriyeti ile Kürt halkı arasında yaşananın kısa özeti.

1920'de Ankara'da toplanan birinci mecliste Mustafa Kemal, yüksek sesle şunu diyordu:

"Kürtler bizim kardeşimizdir. Onlarla kader birliği yaptık. Onların hukukuna riayet etmek görevimizdir. (TBMM Zabit Ceridesi,1920)"

Bu söz, cumhuriyetin Kürtlerle kurduğu ilk temasın sembolüydü. Aynı yıl kabul edilen 1921 Anayasası, yerel yönetimlere özerklik vaat ediyordu. Kürtlerin yoğun yaşadığı vilayetlerde kendi dilini konuşabileceği, kültürünü yaşatabileceği yönetim biçimi öngörülüyordu.

Ancak o vaat, tarihsel tuzağa dönüştü.

Lozan Antlaşması'ndan sonra yeni devlet, Türk kimliği etrafında şekillendi. Kürt kimliği artık ayrılıkçılık olarak kodlandı. 1925'teki Seyh Said isyanı bahane edilerek. Takrir-i Sükûn yasası çıkarıldı. Ardından gelen Şark Islahat Planı, açık bir asimilasyon belgesiydi. 

Kürtçe konuşmak yasaklanacak, aşiret yapısı dağıtılacak, bölgeye Türk memurlar yerleştirilecektir. (Başbakanlık arşivi 1925)

Devlet "kardeşim" dediği halka karşı susturma planları hazırlıyordu. 1930'larda bir raporda şöyle yazıyordu: "Kürt meselesi, Türk kültürünün galebe çalması ile hallolunacaktır." (Başbakanlık arşivi 1930)

Ağrı İsyanı'nın bastırılmasından sonra Zilan Vadisi'nde 15 bine yakın sivil katledildi. Askeri belgelerde olay şöyle geçer: Kadın, çocuk yaşlı demeden öldürüldü. Dere kanla aktı, balıklar kıpkırmızıydı. 

1937- 38 yıllarında Dersim'de yaşananlar, bastırma operasyonundan ziyade sistematik soykırımdı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtlarında dönemin başbakanı Celal Bayar şöyle diyordu: "Dersim meselesi, 38'de kesin olarak halledilmiştir."

Ama nasıl? On binlerce kişi öldürüldü. Aileler paramparça edildi. Sağ kalanlar batı şehirlerine sürgün edildi. Kız çocukları ailelerinden alınıp Türk askerlerine verildi.

Dersim'de bir annenin son sözleri kayıt altına alındı.

"Kızımın cesedini elimde taşıdım, gömmeme bile izin vermediler."

Bu yaşananlar, kolektif bir travmaydı.

1980 darbesinden sonra, Diyarbakır Cezaevi, kimlik kırma kampına dönüştürüldü. Kürt mahkumlar, kendi ana dillerini konuştukları için işkence gördüler, öldürüldüler.

Bir mahkumun mektubunda şöyle yazıyordu: "Annemin adını söylediğim için tokatlandım. Sadece ana dedim diye."

1990'lara gelindiğinde, Kürt olmak hâlâ suçtu. Diliyle konuşan öğretmen işten atıldı, şarkı söyleyen sanatçı tutuklandı, halkının ismini anan siyasiler cezaevine girdi.

Devletin politikası inkar, imha ve yok sayma üçgeninde dönerken Kürt halkı da kendi hafızasını, kendi hakikatini korumaya çalıştı.

Dağ, bu yüzden yalnızca coğrafya olmadı. Direnmenin, hayatta kalmanın metaforuna dönüştü.

2013'te başlayan "çözüm" süreci, belki de Kürt halkı için bir asra yaklaşan ihanet zincirinde umut halkasıydı. 

PKK sınır dışına çekildi, silahlar sustu, mektuplar okundu. Ne oldu sonra?

2015'te Dolmabahçe'de verilen pozlar yalanlandı. Süreç buharlaştırıldı. Sur'da, Cizre'de, Nusaybin'de kentler tanklarla yerle bir edildi. Barış'a inanan Kürt siyasetçiler tutuklandı.

Kürtler sözlere değil, yaşlanmışlıklara bakar artık.

1920'de "kardeşiz" diyenlerin, 1925'te "tehlikelisiniz" demesini unutmazlar. 

2013'te "çözüm" diyenlerin, 2015'te "vur" emri vermesini affetmezler.

Devlet Kürtler'den silah bırakmasını istiyor. Peki Kürtler devlete nasıl güvensin?

Güven, anayasada olur. 

Ana dilde eğitimde, kültürel hakların tanınmasında, geçmişle yüzleşmede olur. 

Güven cezaevine atılan siyasilerin değil, onunla birlikte siyaset yapanın korunması ile başlar.

Felsefeci Hannah Arendt'in dediği gibi.

Yalnızca hakikate saygı duyan bir iktidar, barışı kalıcı kılabilir.

Barış, silahların susmasıyla değil, hakikatin konuşması ile başlar.

Barış, dağdan inenlerin değil, devletten inen yalanların son bulması ile mümkün olur.

Barış Kürtlerin susturulmadığı değil, duyulduğu bir ülkede yeşerir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.