Barışa ve demokrasiye sahip çıkma zamanı
Forum Haberleri —

Barış mücadelesi/foto:AFP
- Tarihi kararlar da alındı ve tıkanmanın aşılması, çözüm yolunun açılması için Önder Apo olağanüstü esnek ve yapıcı yaklaştı. Ama hükümetin buna karşı attığı hiçbir adım yok.
ZEKİ AKIL
Önder Apo 27 Şubat’ta tarihinde “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı yaptı. Buna cevap olarak PKK gereğini yapacağını açıkladı. Önder Apo’nun bu çağrısından sonra üzerindeki tecrit kalkacak ve rehin olarak tutulma pozisyonuna son verilecekti. Çünkü O’nun aktif katılımı olmadan PKK kongre toplayamaz ve varlığına son verme kararını alamazdı. Ancak AKP iktidarı bunun için gereken adımları atmadı. PKK kongreyi toplasın, karar alsın biz sonra adım atacağız, diye dayattı. Buna karşı Önder Apo süreç tıkanmasın diye esnek yaklaştı ve kongrenin toplanmasını istedi. PKK bunun üzerine kongreyi topladı ve istendiği gibi varlığına ve silahlı mücadeleye son verdi.
Dünyada hiçbir önder kendisi tecritte ve rehin durumundayken böyle ağır bir sorumluluğu üstlenmez ve karar vermez. Mandela barış masasına oturduğunda tutuklu değildi. Hükümet onun sürece katılma koşullarını sağlamıştı. Ama Türkiye’de her şey Kürtlerden bekleniyor. Silahlı mücadeleyi sonlandırmak ve PKK’nin faaliyetlerini durdurmak hükümeti kesmiyor. İşin özü onlar PKK’nin ve Kürtlerin buharlaşıp yok olmasını istiyorlar. Eğer Kürtlerle birlikte yaşayacaklar ve onların devlete eşit vatandaşlar olarak katılmasını sağlayacaklar ise bu ayak diretme, işi yokuşa sürme oyunlarında ihtiyaç duymazlar.
Ömer Çelik, AKP adına yaptığı açıklamada “PKK ve Rojava’da, Rojhilat’ta olan bütün uzantıları, güçler silahlarını teslim edecekler, sonra bazı adımlar atılacak” dedi. Bir yandan da ABD, Suriye ve Türkiye üçlü çalışma grubu oluşturmak için çalıştılar. Bu konuda belli bir uzlaşmaya vardıklarını söylediler. Gerilla güçleri silahlarını teslim ederse güvenlikleri nasıl sağlanacak? Türkiye ateşkesi bile kabul etmiyor. Hiçbir siyasi ve hukuki adım atılmamış, düzenleme yapılmamış. Ayrıca Suriye’nin durumu istikrara kavuşmamış, Kürtlerin hiçbir anayasal ve hukuki güvencesi sağlanmış değil. Erdoğan, Türkiye’nin güvenliği, birliği diyor ama Kürtlerin güvenliği ve varlıklarının güvenceye alınmasına da hiç yanaşmıyor.
Türkiye, HTŞ yönetimine baskı yapıyor, onları kıskaca almış, “Gözünüz SDG, YPG üzerinde olsun, onları silahsızlandırın’’ diye dayatmada bulunuyor. Bununla da yetinmiyor, demokratik çözümün önünü kesmek için merkezi bir yönetim modeli dayatıyor. Bu Suriye’nin Baas döneminden daha beter baskıcı ve merkezi biçimde yönetilmesi demektir. HTŞ zaten demokrasiye karşıdır. Zihniyet olarak DAİŞ ve El Kaide’den farklı değil. Dar mezhepsel dini anlayışını dayatarak toplumu nefes alamaz hale getirmek istiyor. Alevi katliamı hala bir biçimde sürüyor, Dürziler tehdit altında. Böyle bir ortamda ısrarla SDG dağıtılsın, silahsızlandırılsın, diyor.
Türkiye, Suriye’deki işgalini sonlandırmıyor. Örgütlediği ve finanse ettiği silahlı grupları dağıtmıyor. Sözde bunlar Suriye ordusuna katılmış deniyor ama pratikte böyle bir şey yok. Bu gruplar tamamen Türk ordusunun emir komuta sistemi içindeler.
Astana sürecini nasıl ki, Rojava, Kürt karşıtı bir oluşum haline getirdilerse şimdi de ABD, Suriye, Türkiye üçlüsünü aynı biçimde kullanmak istiyorlar. Türkiye tek başına Kürtleri, özerk yönetimi dünyadan izole edemiyor. İşgale rağmen ortadan kaldıramadı. HTŞ zaten Türkiye’yle aynı çizgide hareket ediyor. Türkiye, HTŞ üzerinden Suriye’de varlığını kalıcılaştırma ve meşrulaştırma peşinde. ABD, SDG’yle ilişkisini kesmedi. DAİŞ’e karşı ortak hareket ediyorlar. Şimdi ABD’ye “artık SDG’ye ihtiyacın yok, HTŞ’yle birlikte DAİŞ kamplarını ve hapishanelerini biz devralalım, sizinle ortak çalışalım, SDG’yle ilişkilerinizi kesin” diyor. Bu konuda Trump’la anlaşmak için uğraştılar.
Anlaşıldığı kadarıyla Trump, Erdoğan’la şöyle veya böyle anlaşmış görünüyor. Erdoğan daha önce “SDG-YPG ya silahlarını teslim edecekler ya da silahlarıyla birlikte toprağa gömülecekler’’ diyordu. Bu tehdit dili dünyada kabul görmedi. Ayrıca Önder Apo’nun yaptığı çağrılar ve başlattığı süreç de etkili oldu. Erdoğan şimdi sizi toprağa gömeceğiz demiyor ama SDG’yi ABD ve HTŞ yardımıyla tasfiye etmek istiyor. Erdoğan onların amacı Kürt sorununu çözme ve barışma değil. Amaçları PKK ve gerillayı çözmektir.
Önder Apo, Kürt halkı, PKK ve gerilla güçleri adına muhatap durumda. Tarihi kararlar da alındı ve tıkanmanın aşılması, çözüm yolunun açılması için Önder Apo olağanüstü esnek ve yapıcı yaklaştı. Ama hükümetin buna karşı attığı hiçbir adım yok. Hep karşıdan adım atmasını dayatıyor. Bunlar bir yana karşı tarafın iradesi, temsili İmralı’da rehin tutulmaya devam ediyor.
Türkiye’de barış ve demokrasiden yana olan çevrelerin, hukukçuların, aydınların daha fazla rol üstlenmeleri gerekir. Unutmayalım ki, silahlar kendi başına savaşmazlar. PKK silahlı mücadeleyi resmi olarak sonlandırdı. Hala “silah teslim edin” deyip süreci tıkamak ve siyasi hesapların peşinde gitmek süreci riske eder. Ayrıca CHP’yi etkisizleştirmek ve siyasi ortamı germek de barışa, demokrasiye hizmet etmiyor. Demokrasi mücadelesini Türkiye halklarına yaymak ve süreci sahiplenmek çok önemli.