Barışın ve aşkın simgesi

- Nefretin aşılandığı günümüzde sevgiyi yeniden canlandıracak şeylere ihtiyacımız var. Umarım barışın ve sevginin simgesi olan bu karanfilli elma da ihtiyacımız olan sevgiyi canlandırmaya bir vesile olur.
Yeşim ÖZDEMİR
Geçenlerde bir arkadaşımın sosyal medya hesabında paylaştığı bir fotoğraf vesile oldu bu yazıya. Merakımı cezbeden bu fotoğraf, karanfillerle bezenmiş bir elma fotoğrafıydı. Böyle ifade edince, basit bir görüntüden bahsettiğimi düşünenler olabilir. Oysa gördüğüm tam anlamıyla bir sanat eseriydi. Sonradan öğrendim ki, karanfil tohumlarının kırmızı bir elmaya hiç boşluk kalmayacak şekilde batırılmasıyla oluşturulan bu sanat eseri, Kürt kültüründe barışın ve aşkın simgesiymiş. Yüzyıllar öncesinden gelen böylesi anlamlı bir kültürel değeri bilmiyor oluşuma hayıflanarak hemen araştırmaya başladım. Arama motorunun ‘karanfil bezeli elma’ ile ilgili sunduğu tüm içerikleri okudum. Fakat birkaç temel bilgi dışında asıl merak ettiklerime ve tarihsel hikayesine ulaşamadım. Yaptığım görüşmeler sırasında benim gibi karanfilli elmayı bilmeyen çok kişi olduğunu fark ettim. Bunun için taa İsveç’e uzanıp sanatçı Seywan Saedian ile konuştum.
Seywan Saedian, Kürtçe adıyla “Sêva Mêxekrêj” olarak bilinen karanfil bezeli elma üzerine birçok proje gerçekleştirmiş ve ölmek üzere olan bu kültürün canlanması için çok uğraşmış bir isim. Şimdilerde Kuzey Avrupa’da yaşayan sanatçı, oralarda hala yeni projeler üretiyor ve ’Sêva Mêxekrêj’in uluslararası bir simgeye dönüşmesi için uğraşıyor. Ve ne yazık ki çoğu zaman destekçi bulamadığı için kişisel çabasıyla projelerini devam ettirmeye çalışıyor.
Nedir bu ‘Sêva Mêxekrêj’ hikayesi?
Çok eskilere dayanan bir Kürt geleneğidir. Yazılı Kürt tarihi çok az ve eksik olduğu için net bir tarih veremiyoruz ama neredeyse 150 yıllık bir geçmişten söz edebiliriz. Kürt folklorunda önemli bir yeri olan karanfilli elma, en genel ifadesiyle barışı ve aşkı simgeler.
Eskiden gençlerin birbirlerine aşklarını ilan etmesi ayıptı, bazı coğrafyalarda hala yasak ve ayıp. Böyle coğrafyalarda karanfilli elma, aşkın dile getirilmesine vesile olmuş. Düşünün ki bir kadın bir erkeği seviyor ama asla söyleyemiyor. Ona karanfilli elma göndererek sevgisinden haberdar ediyor.
İkinci bir manası da barışı simgelemesidir. Birbirlerine küs kişiler, karanfilli elma hediye ederek barış isteklerini dile getirmiş olurlar.
Karanfilli elma, Kürt sözlü edebiyatında çokça kullanılmış anlamlı bir temadır. Birçok stranda (dengbêjlerin uzun hava makamında söylediği şarkı veya ağıtlardır ki bunlar gerçek yaşanmış hikayelerden derlenir) ve Kürt masallarında bu elmadan bahsediliyor. Biz karanfil bezeli elmayı hep duyardık ama hiç üzerine konuşmadık; nedir, nasıl yapılır bilmiyorduk. İlk defa 1999 yılında annem bana hediye olarak verdiğinde gördüm. Annemle tartışmıştık ve ben ona küsmüştüm. O da barışma nişanesi olarak bana karanfilli elmayı verdi. Gördüğümde çok şaşırmış, “nasıl ilginç bir şey bu böyle” diye düşünmüştüm. Uzun süre etkisinde kaldım. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra manasının peşine düştüm. Araştırdıkça çok değerli şeyler öğrendim. Bu kadar değerli bir gelenek maalesef çok az insan tarafından biliniyordu, ölmek üzereydi. Bunun üzerine yeniden canlanması için bir şeyler yapmaya karar verdim.
Evet, bu geleneğin tekrar canlanması ve yaygınlaşması için çeşitli projeleriniz oldu. Biraz bahsedebilir misiniz?
Projenin adı “Sêva Mêxekrêj (Karanfil Bezeli Elma). Bu adı ben koydum ve Güney Kürdistan’da Sêva Mêxekrêj’in patentini aldım. İsveç’te de patent için başvurdum ve sürecin tamamlanmasını bekliyorum.
Sêva Mêxekrêj Projesi için neredeyse 15 yıl çalıştım. Öncelikli amacım ölmek üzere olan bu geleneği yeniden canlandırmak ve yaygınlaşmasını sağlamaktı. Bu doğrultuda çeşitli etkinlikler düzenledik. İlk kez 2005 yılında Silêmanî’de başladım. Daha sonra 20’ye yakın kentte düzenlemeye devam ettim. Ardından İran, Türkiye, Belçika, Almanya ve İsveç gibi bazı ülkelerde etkinlikler düzenledim. Özellikle genç kadın ve erkeklerin katılmasını sağladım. Etkinlik boyunca gençler karanfilli elma yapmayı öğrenerek, yaptıklarını sevdiklerine hediye ettiler. Etkinlikler sayesinde karanfilli elma geleneği daha çok kişi tarafından bilinir oldu. Ayrıca değerli sanatçı ve yazarların da katılımıyla, nitelikli bir sosyal etkinlik ortamı da oluşturuldu. Keyifli sohbetler eşliğinde gerçekleşen bu etkinlikler gittikçe yaygınlaştı ve medyada yer bulmaya başladı. Dünyaca kutlanan “Sevgililer Günü”nün Kürtler arasında “Karanfilli Elma Günü olarak kutlanmasını düşündük. Kabul gördü ve her yıl kutlanarak daha çok kişiye ulaşıyor, yaygınlaşıyor.
Peki bu proje ile ne amaçlamıştınız? Amacınıza ulaştığınızı düşünüyor musunuz?
Projenin üç amacı vardı:
1- Ölmek üzere olan bu geleneğin canlandırılması,
2- Bu kültürel simgenin milli bir değere dönüşmesi,
3- Barışı ve aşkı temsilen uluslararası bir değere dönüşmesi.
Bu üç amacın tamamen gerçekleştiğini söyleyemem ama ciddi bir yol katedildi. Uluslararası bir değere dönüşmesi adına İsveç’te çalışmalara başladık. Duyan, gören herkesin ilgisi büyük.
Yaşadığımız topraklara ait böylesi değerli bir kültürel simgeyi bugüne kadar bilmiyor oluşuma hem çok şaşırdım hem de utandım. Neden kültürel değerlerimizi yeterince bilmiyoruz ve nesillere aktaramıyoruz?
Bunun birkaç sebebi var. Çeşitli siyasi ve toplumsal sorunlar... Bir kesimin kimliğini, kültürünü yok sayma. Ama asıl önemli kısmı medyanın üzerine düşeni yapmamasıdır. Kültür ve sanatla ilgili içeriklere medyada yeterince yer verilmiyor. Bazen sanata dair bazı programlar yayımlansa da bunların çoğu süreyi doldurmak için yapılmış niteliksiz programlar oluyor.
Türkiye’de yaşadığım yıllarda birçok il, ilçe ve köylerde sergiler düzenledim. Hiçbirine Türk medyasından kimse gelmedi. Çok üzülerek belirtmeliyim ki, toplumca sanata değer vermiyoruz. Sermayedarlar da devlet de sanata değer vermediği için destek de vermiyor. Tüm Ortadoğu toplumu olarak böyleyiz; sanatçının ancak öldükten sonra değeri anlaşılıyor. Sanatına, eserlerine ancak öldükten sonra kıymet veriliyor. Sanatçı yaşarken hep mağdur ediliyor. Bu durum aksi yönde değişmedikçe, bu topraklarda kültür-sanat alanında ilerleme kaydetmek çok zor.
Bu konulara değinmişken, projeyi hayata geçirirken yaşadığınız zorluklardan da biraz bahseder misiniz?
Sanata olan desteğin yetersizliği her sanatçı gibi beni de çok zor durumlara düşürdü. Fakat yıldırmadı; kendi çabalarımla projeyi bugüne kadar yürüttüm, önemli bir yol da kat ettik. Bugün Sêva Mêxekrêj uluslararası bir marka oldu. Avrupa’nın birçok kentinde kayda değer etkinliklerimiz oldu. Daha çok kişiye ulaşmak için geniş ölçekli çalışmalarımız devam ediyor.
Bunlar sevindirici gelişmeler. Öte yandan emek hırsızlığı yapılıyor, ki bu beni çok rahatsız eden bir durum. Yıllardır bu projeyle ilgileniyorum, etkinlikler düzenliyorum. Etkinlikleri daha önceki yıllarda beraber düzenlediğimiz bazı kişi ve gruplar, bugün aynı etkinlikleri kendilerinin projesiymiş gibi yürütüyor. Üstelik aynı isimle. Halbuki bu çalışmanın patenti bende fakat benim adım dahi geçmiyor. Resmen emek hırsızlığı yaptıkları. Hukuki olarak hak talep edebilirim ama bunca yoğunluğum arasında enerjimi böyle şeylere kanalize etmek istemiyorum. Fakat devamı gelirse, ben de hukuki tedbirlerimi alacağımı bu röportaj vesilesiyle belirtmiş olmak isterim.
Teknolojinin hızlı ilerlemesiyle her şeyin mekanikleştiği dijital dünyamıza, asırlardan fırlatılmış bir cevher gibi bu elma. İlişkilerimiz de dijitalleşti... İnsanın insana temasını arttıran sosyal ortamlar çoğalsa da bu kuşak, her türlü ikili ilişkisini, aşklarını dijital platformlarda yaşıyor. Bu bakımdan düşününce geçmişten gelerek dijital ilişki çağımıza tesadüfen düşmüş gibi duran bu cevheri nereye koysak “uyumsuz” kalacak gibi...
Evet bu doğru. Böyle bir çağdayız ve en yakın çevremizle bile dijital bir iletişim söz konusu. Fakat asırlar öncesinden gelen bu eşsiz değer, bu dijital hız çağına ayrı bir renk katacak ve bana sorarsanız, biricikliği onu her çağda değerli kılacaktır. Avrupa’da, Ortadoğu’da karanfilli elmayı ilk defa görenlerden aldığımız güzel tepkiler bana böyle düşündürüyor. Gören herkes şaşkınlık ve hayranlıkla inceliyor. Bir de bu elmanın öylesine ilginç bir özelliği var ki, asırlar öncesinden geldiği gibi asırlarca da saklanabiliyor. Karanfiller elmaya hiçbir boşluk kalmayacak şekilde çok sık işlenirse, elma bozulmadan yüz yıl muhafaza edilebiliyor. Boşluk olursa kesinlikle bozulur. Hatta uzun süre saklanabildiği için eskiden kadınlar, güzel koku yaysın diye sandıklarına koyarlarmış.
Çok eskilere dayanan bu geleneği canlandırma çabanız, kültürel bir aktarım olması bakımından da çok değerli.
Her zaman şöyle düşünürüm. Dünyada egemen siyasi sistemlerin hepsi toplum içinde nefreti aşılıyor. Halklar arasında nefreti körüklüyorlar. Örneğin Fars Arap’ı sevmiyor, Arap Türk’ü sevmiyor Türk Kürt’ü sevmiyor. Halbuki halkların birbiriyle bir sorunu yok. Bu cahil siyasi sistemler yüzünden, ürettikleri bu nefret dili yüzünden sevmiyor. O halkı sevmeyince, o halkın kültürünü de, gelenek göreneğini de sevmiyor, ötekileştiriyor. Böyle olunca da nesilden nesile aktarım ya da uluslararası kültür etkileşimi sekteye uğruyor.
Nefretin aşılandığı günümüzde sevgiyi yeniden canlandıracak şeylere ihtiyacımız var. Umarım barışın ve sevginin simgesi olan bu karanfilli elma da ihtiyacımız olan sevgiyi canlandırmaya bir vesile olur.
Çocukluğunuzda, büyükleriniz tarafından karanfilli elma ile alakalı birçok hikaye anlatılmıştır. Aklınıza gelen birini paylaşır mısınız?
Evet birçok hikaye ve stran duydum. İlk aklıma gelen Soranî bir hikayeyi anlatayım: Birlikte yaşayan bir baba-kız varmış. Toprakları çok fazlaymış. Öyle ki çalışırken çok yorulurlarmış. İşleri çok zahmetli olunca onlara gençler yardıma gelirmiş. Bir gün dört genç gelmiş. Gençler çok çalışkanmış ama yapılacak işler çok fazla, işlerin de bir an önce bitmesi gerekiyormuş. Kız, gençlerin işleri çabuk bitirmesi için bir plan yapmış. Gençlerin her birine ayrı zamanlarda, gizlice aşkı temsil niyetine karanfilli elma vermiş. Böylece hiçbiri diğerinde de karanfilli elma olduğunu bilmemiş. Gençler kendi aralarında konuşurken birbirlerine soruyorlarmış “acaba bu kız hangimizi seviyor?” diye. Ve aralarında şöyle bir şarkı söylüyorlarmış: Kimin cebinde karanfilli elma varsa kız onu seviyor.
Aslında hepsinin cebinde var ama bunu kimse bir diğerine söylemek istemiyor.
Sêva Mêxekrêj yapımı
Karanfil bezeli elma üzerine bu kadar konuştuktan sonra, kendi ellerimle denemeye giriştim. Oldukça sabırsızlanıyordum.
Gerekli olan malzemeleri (sadece elma ve karanfil) temin ettikten sonra, röportaj sırasında edindiğim püf noktaları dikkate alarak başladım kırmızı bir elmaya barış ve aşkı ilmek ilmek dokumaya.
Karanfilleri elmaya batırmadan önce, karanfil tohumlarının üzerindeki yuvarlak (tomurcuk) kısımlarını tırnaklarımla eşeledim. Fakat bu işlemi yaparken karanfilin taç kısımlarına zarar vermemeniz gerekiyor. Bu yuvarlak kısımların alınması önemli, yoksa görüntü çok estetik görünmüyor.
İlk on dakika her batırdığım karanfile, uzun uzun bakıp inceledim; olmuş mu, iyi gidiyor mu, sık dokuyor muyum diye. Baktım bu şekilde çok oyalanıyorum, sanat eserimle arama mesafe koyarak hızlanmaya çalıştım. Fakat ne mümkün!. Karanfiller bi kenarda biriktikçe hayranlığım da artıyor ve elmanın yarısını tamamladığımda 100 kadar fotoğraf çekmiş olarak buluyorum kendimi. Normalde 2-3 saatte bitmesi gereken elmayı tamamlayamadım, ertesi güne kaldı. Siz sakın böyle yapmayın, çünkü elma aldığı darbelerle, dokunuşlarınızla iyice yumuşuyor bu da karanfilli elmanızın yüz yıl muhafaza edilebilirken daha erken çürümesine sebep oluyor. Ha bir de karanfilleri elmaya, hiç boşluk kalmayacak şekilde sık bezemeniz gerekiyor. Aksi halde erken bozulur. Bu önemli detay da bezeme işleminin daha geç bitmesi demek oluyor. Parmaklarınız çok acıyor ve nihayet bitirdiğinizde parmaklar soyulmuş oluyor. Tüm bu zahmete rağmen, günün sonunda elinize aldığınız şey tam bir sanat eseri oluyor. Parmaklarınızın acısı da yorgunluğunuz da uçup gidiyor. Geriye bu değerli hediyeyi kime vereceğiniz ve ne sebeple vereceğiniz kısmı kalıyor.
Ben aşkı temsilen yaptım ve abartısız diyebilirim ki bu yaşıma kadar böylesi anlam yüklü bir hobi edinmedim, sanat icra etmedim. Son zamanlarda çok az şey için böyle heyecan duymuşumdur. Aynı heyecanı ve maneviyatı hissetmeniz umuduyla...
Seywan Saedian kimdir?
Rojhilatlı sanatçı Saedian, yirmi yıl önce yaşadığı Mahabad’dan ayrılıp, bir müddet Hewlêr’de, dört yıl da Amed’de yaşadı. Şimdi ise İsveç’te yaşıyor. En ağır basan sanatsal uğraşı heykel olsa da aslında bundan çok daha fazlası. Sanatın neredeyse her alanında aktif olan Saedian’ın sinema, tiyatro, edebiyat, fotoğrafçılık ve resim alanında çalışmaları oldu. 400’ün üzerinde kitabın kapağını tasarlayan sanatçı, çeşitli logo-afiş tasarımları yapıyor. Çocuk hikayeleri yazdığı “Kirpi” kitabı birkaç dile çevrildi. Kitaptaki hikayelerden bazıları, İsveç’te tiyatroya uyarlanıyor.
Son yıllarda yoğun olarak heykeltıraş ve sinema alanında çalışan Saedian, İstanbul, İzmir, Amed, Van, Batman ve Mardin illerinde sergiler düzenledi. Mardin Arkeoloji Müzesi’nin sponsorluğunda, Mardin’in on köyünde düzenlediği sergiler sırasında çekilen görüntülerle 2016 yılında çekimlerine başlanılan “Bir rüzgâr benim heykellerimin rüyasını çaldı” adlı filmi çekti. Filmin çekimlerine 2016 yılında başlandı. Şimdilerde tamamlanan film İsveç’te birkaç özel salonda gösterildi. Sanatçı, bu film ile Berlin Kürt Film Festivali ve Londra Kürt Film Festivali’ne başvurdu.
