Barış’ın yanına küfür ve hakaret konulamaz
Forum Haberleri —

Barış
- Kürtlerin son süreçte attıkları adımlar karşısında bu kadar hakaret ve küfürün anlamı olsa olsa, “el ısırma” olur. Yapılanın başka izahatı da yoktur.
BAHATTİN SEMSUR
27 Şubat önemli bir tarih ve dönüm noktası oldu. Sadece Kürt-Kürdistan için değil, Türkiye, bölge ve dünya için de tarihsel bir gün oldu. Önder Apo büyük bir yoğunlaşmayla kaleme aldığı, “Barış ve Demokratik Toplum” manifestosunu ilk kez DEM Heyeti ve İmralı zindanında bulunan Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar’ın hazır bulunduğu bir ortamda okudu.
Aynı gün, bu yeni bir çığır açan tarihsel manifesto İstanbul'da büyük bir toplantıyla kamuoyuna açıklandı. Aynı saatlerde, Kürdistan, Türkiye, Avrupa ve dünyanın birçok yerinde, Kürt halkı ve dostları, özellikle de kadınlar meydanlarda ve evlerinde ekran başında büyük bir coşkuyla Önder Apo’nun çağrısını dinlediler.
Açıklamadan hemen sonra, birçok siyasetçi, aydın kendilerine uzatılan mikrofonlara, coşkularını, umutlarını ve inançlarını yansıttılar. Dijital medyada büyük bir gündem oldu. Birçok ülkede, devrimci demokrat, aydın, Önder Apo’nun açıklamasına desteğini sundular. BM başta olmak üzere, Avrupa Birliği’nin bazı kurumları, ABD, İngiltere, Rusya, Çin, İran, Suudi Arabistan vb. devletler Önder Apo’nun açıklamasını olumlu olarak değerlendirmiştir.
PKK Yürütme Komitesi, tüm İslam aleminin kutsal Ramazan ayının ilk gününde Önder Apo’nun açıklamasının arkasında olduğunu, gereklerini yerine getireceğini belirten özlü bir açıklama yapmış, ateşkes ilanında bulunmuş, Türk hükümetinin atması gereken adımları belirtmiştir. 2 Mart günü ise HPG Genel Komutanlığı, PKK’nin açıklamasının bir gereği olarak ateşkese uyacağını ve tüm güçlerine de gerekli açıklamayı yapmıştır.
Peş peşe Kürdistan Özgürlük Hareketi’nden gelen bu açıklamalardan sonra bir avuç kandan, çatışmadan ve bunun rantından beslenen dar bir kesim dışında, Türkiye tarafından da genelde olumlu tepkiler verdiler. Genel olarak her iki halkın kamuoyunda şöyle bir beklenti oluştu. “Kürt tarafı gerekli adımları attı, sıra Türk hükümeti tarafında”. Hatta bunu Türk hükümetine yönelik olarak çağrı biçiminde dile getirenler de olmuştur. Bu beklenti yanlış değildi, doğru ve haklı bir beklentiydi. Normalinde olması gereken de buydu.
Bu beklentinin kaynağında Önder Apo'nun, PKK’nin, HPG’nin açıklamalarından sonra hükümetin de adım atmaya hazır olduğu kanısına ulaşmaları bulunmaktadır. Ne de olsa, tarafın biri adım atmışsa, diğerinin de karşılık verileceğini düşünmek, herhalde yanlış bir şey olmasa gerek.
Ancak AKP’nin Genel Başkanı ve Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Önder Apo'nun ve PKK’nin çağrısına, Türk devleti tarafından atılacak bir adıma veya bunu ifade eden bir söz yerine, tam da kendisine yakışır, bizi şaşırtmayan bir ifade kullanmıştır.
Bu sürecin birinci derecede muhatabı olan Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kürdistan'da yürüttüğü, sömürgeci, haksız savaşta yaralanan ve yaşamını yitiren insanlarının aileleriyle yaptığı toplantıda aynen şunları söylemiştir. “Barış istiyoruz ama uzattığımız eli havada bırakan veya ısıran olursa demir yumruğu daima hazır tutuyoruz. Halen devam eden operasyonlarımızı gerekiyorsa taş üstüne taş omuz üstünde baş bırakmadan son teröristi bertaraf edene kadar sürdürürüz.”
Erdoğan, 2005 yılında Amed’de halkın karşısında, “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyerek, çözüm konusunda kesin bir ifade kullanmıştır. Kısa bir süre sonra, bazı olaylar gelişince Amed’de sanki çözüm sözü veren kendisi değilmiş gibi, “kadın da olsa, çocuk da olsa, güvenlik güçleri gerekenleri yapacaktır” diyerek 2006 yılı Mart ayında Amed’de katliam emrini vermiş ve birçok çocuk, genç katledilmişti. Soykırım savaşını yürüttükleri için bunda şaşılacak bir şey yoktu. Anlaşılırdı.
Ancak halklarımızın, dünyanın Önder Apo’nun ve PKK’nin attığı adımları olumladığı, barışı teşvik ettiği bir zaman diliminde, Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın muhatabına küfür edip, hakaret etmesi beklenmez, kabul edilemez. Kürt tarafının ahlaki ve politik bir bilinci ve terbiyesi vardır. Aynı ağız ve dille elbette cevap vermez, ortamı provake etmez. Sorumlu davranır. Kürtler, verdikleri sözün arkasında dururlar. Ama yapılanın, siyasi ve ahlaki bir terbiyesizlik olduğu da çok açıktır.
Ne demek, “taş üstüne taş, omuz üzerinde baş bırakmayacağız”? Asur imparatorları da anılarını anlatırken, “gençlerini öldürdük, kafalarını kestik ve ondan bir kale inşa ettik” demektedir. Asurlulardan mı, Moğollardan mı, Kuyucu Murat Paşa’dan mı ilham almaktadır, bilinmez. Ama söylediğinden anlaşılıyor ki soykırımcı genleri hareketlenmiş gibi… Geçen yüzyılda, zaten hep bu yapılmamış mıdır?
Sonuç nedir? Sonucu Önder Apo tarihsel manifestosunda gayet çarpıcı bir biçimde izah etmiştir: Sorunun çözümünü, “uzlaşma” ilkesi temelinde tartışmak!
Ne demek “uzattığımız el ısırılırsa”? Hiç kabul edilmeyecek, kem söz sahibine aittir, demekle yetinilmeyecek bir hakaret ve küfür dolu bir ifadedir. Kürtler, yüz yıldan beri barış elini hep uzatmıştır. Son süreçte de, Kürtler barış elini hep uzatmıştır. Ancak, bunlar hep kırılmak istenmiş, bu halkın kendisi inkar edilmiştir.
Kürt halkı, sömürgeci zulüm altında tecrübelerinden çok şey öğrenmiştir. Dolayısıyla uzatılan samimi barış ellerini tanıyacak kadar bilinç sahibi ve insan tanıyabilecek, vücut dilini, jest-mimiklerini, tansiyonunu ölçebilecek birikime sahiptir. Samimi olana, içten olana elini hep uzatmış, kendisine uzatılan hiçbir samimi-içten barış elini de havada bırakmamıştır. Mutlaka karşılık vermiştir.
Ancak Kürtlerin yaptığı açıklamalar ve gösterdikleri mütevazi, içten yaklaşımları karşısında, “uzattığımız el ısırılırsa” gibi aşağılayan, aşağılık ifadeler kullanılsa da Kürtler buna en uygun cevabı da münasip bir dille vermesini bilir.
Kürtlerin son süreçte attıkları adımlar karşısında bu kadar, hakaret ve küfürün anlamı olsa olsa, “el ısırma” olur. Yapılanın başka izahatı da yoktur.
İnsanlık tarihinde, barışa hep bir kutsallık atfedilmiştir. Birbiriyle sorun yaşayıp da samimi olarak çözmek isteyen bireyler olsun, aileler veya halklar olsun, hiçbir zaman, sorunlarını tartışmaya karar verdiklerinde işe küfür ve hakaretlerle, hele hele böylesine çirkin ifadelerle hiç başlamamışlardır.
Yok böyle bir şey!
Sorunu samimi bir biçimde çözmek isteyen Kürt tarafına, böyle bir hakaret kabul edilemez. Kürtler ve Kürt Özgürlük Hareketi, inkâr, saygısızlık ve hakaret karşısında bu mücadeleyi başlattı. Barış için adım atarken böyle hakaretleri hiç kabul etmez.
Herkesin diline dikkat etmesi gerektiğini DEM heyeti ve farklı barışsever insanlar belirtti.
Adil bir barış, büyük bir şereftir. Kimse şerefin yanına, hakareti, küfürü koyamaz.
Herkesin de buna sessiz kalmasını isteyemez.
Zamanın ruhu, küfür ve hakareti değil, çözüme hizmet edecek bir üslup ve dili gerekli kılmaktadır.
Türk devletinin yöneticileri, siyasetçileri, aydınları, gerçekten de her iki halkın samimi, eşitliğinden ve gerçek kardeşliğinden yana olanların, başta Türk halkına son yüzyılda Kürt halkına karşı izlenen inkarcı, ırkçı ve soykırımcı politikaların neden ve nasıl uygulandığını anlatmaları gerekir.
Bu konuda yeterince belge ve bilgi vardır.
Yani gerçeklerle bir yüzleşme gerekmektedir.