Bayram geldi-geçti, peki ya sonrası?
Forum Haberleri —

Öcalana özgürlük eylemi/Köln-foto:Erkan GÜLBAHÇE
- İktidarın yaklaşımlarından pek emin olmasak da sürecin risklerinden, belirsizliğinden ve daha başka türlü engelleyici iç dış faktörden azade, emin olduğumuz tek şey İmralı’daki halk iradesidir. Sürecin kurgulandığı ve yönetildiği yer orasıdır.
RAUF KARAKOÇAN
Barışın savaşını vermeye adanmış sürecin arifesinde karşılanan Kurban Bayramı’nı geride bırakırken, ‘kuşkulu iyimserlik’ havası henüz dağılmış değildir.
İmralı’da yapılan aile görüşmesine çocukların da dahil olması bir yumuşama belirtisi olarak görülebilinir. Normalde uygulanması gereken aile ziyaretine çocukların dahil edilmesi, olması gereken hukuki bir hakkın uygulanmasıdır. Bu hakkın tanınmasına dahi siyasi anlam yüklemek durumunda bırakılıyoruz. Kendisine ait bir hakkı elinden yıllarca alınmış sonradan verilmiş olmasının yarattığı sevinç hali yaşatıldı.
Her şeye rağmen, bayram vesilesiyle de olsa ciddi ve sağlıklı bir muhakeme yapmaya ihtiyaç vardır.
Merhum Sırrı Süreyya Önder’in ‘Barış ve Demokratik Toplum’ deklarasyonu niteliğindeki metin okunduktan sonra sözlü olarak eklediği uyarı niteliğindeki cümle, işin özüydü aslında. Yani devlet kendisine düşen görevi yerine getirmesine bağlı gelişecek bir sürecin başlangıcını ilan etmiş oldu. ‘Hukuki ve siyasi zeminin’ sağlanmasını kastetmişti. Bu konuda işin neresinde olduğunu henüz bilenimiz yoktur.
İmralı heyetinin meclisteki partilerle yürüttüğü diplomasi trafiğinde, umutların biraz ‘yeşerdiği’ bir hal yaratıldı. İnfaz kanunuyla kısmen de olsa bir iyi niyet jesti beklentisi içindeyken dağ fare bile doğurmadı. Yasal düzenleme umutları sonbahara kaldı. ‘Hadi hayırlısı’ deyip zaman kaybetmeye devam edeceğiz. İktidarın işleri ağırdan almasını hangi hayra yoralım acaba?
Siyasi partilerin bayramlaşmasında öne çıkan tema yine bildik söylemler, ‘Dostlar pazarda görsün’ türünden seyirlik bayramlaşmaların rutini içinde geçti. İstenilen kıvamda olmasa da siyasi dilekler ve geleceğe dair temenniler, takvimi beli olmayan, ucu açık pratik vaatler (vaatlere karnımız tok olmasına rağmen) bayramlaşmanın sohbet konuları oldu. Kolonya tutuldu, şekerler alındı ve gülümsemelerin eğreti durduğu yüz ifadeleriyle bayramlaşma nihayete erdi. Peki ya sonrası?
CHP dahil bazı partiler ise bayramda kapılarını iktidara kapattılar. Dalgalar halindeki gözaltı operasyonlarıyla, kurulmuş siyasi kumpas tuzaklarına çekilen CHP belediyeleri hukukun tacizine uğrarken, mahkemelik olan son kurultayla birlikte yargı sopası partinin iç bünyesini de dövmeye başladı. Bölme, parçalama, yıldırma, yargılama derken ciddi bir cepheleşme, yeni bir kamplaşmaya tanık olunmaktadır.
90’lı yılların özel savaşlı şiddet sarmalında yaratılan Kürt-Türk kutuplaşması, şimdilerde ise CHP ve iktidar arasında yaşanmaktadır. CHP, bu operasyon dalgalarına karşı dalgakıran olmanın ötesinde selde sürüklenen yumuşak zeminde oyalanmaktadır.
Erdoğan’ın heybesi amma da heybeymiş, her şafak vakti içinde yeni turplar çıkarılarak mahkemelerde kaynatılmaktadır. Toplumun gündemini oluşturan yoksulluk dahi bu siyasi cengin içinde kaynayıp gitti.
Bayramın umut dileklerinden, iyi niyet temennilerinden, arzulanan barış ikliminden uzaklaşmayı göze alan iktidarın niyetini bilmeyiz ama amacı her neyse kötüye işarettir. İç siyasette başlattığı kavganın tam ortasında kendini bulan halk, toplumsal bir yarılmaya doğru giderken barış umutlarını örselemektedir.
İmralı’dan gelen Kurban Bayramı mesajı da çarpıcıydı. ‘Halkımızın Kurbansız Kurban Bayramı’nı kutluyorum’ ifadesi, ekolojik paradigmaya gönderme yapmıştır. Hayvanları insanlara kurban etmekten vaz geçelim. Geleneklere, inançlara kurban sunmayalım. Barış iklimini siyasi çıkarlara kurban etmeyelim. Velhasıl barışın kendisine kurban adamayalım. Çünkü barışın doğasına kurban sunmak, barış kavramının fiiliyatına terstir.
Bayram sonrası hava, bayram dileklerini berhava edecek kadar toksinlidir. Barış sürecini zehirleyecek kadar toksin üretmeye yatkındır. Barış için gerekli hukuki ve siyasi zemin sağlanmadan adım atmak mümkün olmadığına göre sürecin ilerlemesi de zorlaşacaktır.
İktidar cenahından yapılan bazı açıklamalara bakılırsa, ‘süreç planlandığı gibi yürümektedir’ söylemiyle eylem arasında bir tezatlık vardır. Görünen, bilinen pratik uygulamaya henüz tanık olamadık. İşlerin kaplumbağa hızında olması, menzile ulaşması için daha çok zaman tüketme anlamına gelmektedir. Anlaşılan o ki, sonucundan pek emin olamayacağımız bir sürece alışmamız gerekiyor.
İktidarın yaklaşımlarından pek emin olmasak da sürecin risklerinden, belirsizliğinden ve daha başka türlü engelleyici iç dış faktörden azade, emin olduğumuz tek şey İmralı’daki halk iradesidir. Sürecin kurgulandığı ve yönetildiği yer orasıdır.
İktidar partisinin Türkiye’de yaratığı siyasi iklim, Kürtlerle baharı, CHP ile kara kışı yaşamaktadır. Bu iklimden barış çıkmayacağını ön görmek zor olmasa gerek. Tomurcuğa durmuş meyve ağacına don vurması halinde ürün elde etmek mümkün değildir. Bu veriler ışığında, barış sürecinin selameti açısından tarafların sağlıklı bir muhasebe yapmasına ihtiyaç vardır.