Bir baba: Ali Rıza Arslan

Forum Haberleri —

.

.

  • Bazen bir fotoğraf karesi, kendi başına bir manifesto gibidir. Kocaman evreni tanımlamadır, bir toplumu tanımadır, düşmanla yüzleşmedir. İnsanlığın kendisidir, geçmişidir, geleceğidir.
  • Bu saygısızlıklar ile sadece bilenmemize vesile oluyorlar. Mücadele ateşimiz daha fazla harlanacak. Bu davanın tek bir neferi de kalsa, böylesine aşağılık bir düşmana karşı kıyamete kadar mücadele devam edecektir.

ŞÜKRÜ GEDİK
Yaşananlar unutulmasın diye, hafızalara kazınması gereken bir isim, bir baba, Ali Rıza Arslan. Yalnız başına girdiği Adliye binasında, kollarıyla kavradığı torba içinde dünyanın en ağır yükünü taşıyarak çıktı dışarı. 

7 yıl önce devlet tarafında, Sur’da katledilen oğlu Hakan Arslan’a ait kemikleri ahlakını, haysiyetini, namusunu yitirmiş adaletin temsilcisi savcıdan alıp dışarı çıktığında kim bilir neler hissetti, hangi duygu patlamasını yaşadı? Metanetini korudu, gözleri yaşarmadı ama nasıl dayanabildi bu acıya? ‘Babaların ağlaması çok zordur, yüz yıllık çınarların kökünden sökülmesi gibidir’ derler. 

Baba Ali Rıza Arslan içine akıttığı gözyaşlarıyla, yüreğinde Nuh’un tufanı kopmuş, deprem sarsıntıları meydana gelmiştir. O kadar şiddetli bir sarsıntı ki göründüğü her insanı etkiledi. İnsan olmayan ‘insanlar’ dışında hırslanmayan, öfkelenmeyen insan kalmamıştır sanırım. İnsanlık Ali Rıza Arslan’ın kendisinden ve elindeki torbasından çok şey öğrenmiş oldu. Bu Şehit babasının fotoğrafını görenler bir insanlık dersi almıştır.

Yalnız başına, içinde oğlunun aziz kemiklerinin bulunduğu torba ile yolun kenarında araba bekliyor. Sanki bu dünyadan değilmiş gibi, ya da bu dünyada kendisinden başka insan yaşamıyor gibi öyle kala kalmış bir başına. Tek kelime etmeden, o kısa görüntüsü ve bir iki kare fotoğrafı insana çok şey anlatıyor anlatmasına da öğrenmek isteyen insana tabi.  Görüntülerin kendisi bile, İnsanlığımızdan çok şey alıp götürdü, bizi kendimizden utandırdı, başımızı yere eğmeye yetti.

Bazen bir fotoğraf karesi, kendi başına bir manifesto gibidir. Kocaman evreni tanımlamadır, bir toplumu tanımadır, düşmanla yüzleşmedir. İnsanlığın kendisidir, geçmişidir, geleceğidir. Yaşadığı zamanın en iyi tanığıdır, belgesidir. Çünkü yaşananları kelimelere sığdıramazsın da ondan. Acının tarifi mümkün değildir. Ali Rıza Arslan’ın o anki dünyasını, yaşadığı gerçeği anlamak, anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalır belki ama o fotoğraf karesi kendisini çok iyi anlatıyor.

Türk devletinin bu kadar aşağılık olabileceğini doğrusu hiç kimse tahayyül edemiyor. Gel gör ki daha beterini insana yaşatmaktan zevk alıyor. Bodrumlarda insanları diri diri yakan bir zihniyettin sadist ruhlu olması kaçınılmazdır. Yani öldürmekten, işkence etmekten, acı çektirmekten, eziyet vermekten haz alan mahlukların yönettiği bir iktidar var. Cenazeyi bir işkence aracına dönüştüre biliyorlar. Ölülere saygısızlığın en olmadık örneğini sergiliyorlar. Kaldırımlara gömüyorlar. Kemikleri postayla gönderip masraflarını ailesine ödetiyorlar. Ali Rıza Arslan örneğinde olduğu gibi eline tutuşturup utanmazca ‘bu senin oğlundur’ diyebiliyorlar.

Bu elim olay karşısında gösterilmesi gereken tepki, isyandır, ayaklanmadır, ayağa kalkıp hesap sormadır. Şehadete ulaşan Hakan Arslan’ın torba içindeki kemikleri gibi kemikleşemeyiz. Duygusuz, hissiz, olamayız, boş gözlerle etrafa anlamsız bakamayız. O torbayla bir başına kalan sadece Şehit babası değil, aslında biz geride kalan hepimiziz.

Öfkelerimizi bilince dönüştürmeden, bilinci örgüte dökmeden sonuç alamayacağımızı bilmek gerekir. İnsanlıktan nasiplenmiş her bireye dokunan, ah dedirten, iç çektiren bu olay sadece bir olaydır. Kürdistan’da yaşanan, Kürtlere yaşatılan o kadar çok olay ver ki anlatmaya, olup bitenlerin dökümünü yapmaya gücümüz yetmiyor. Yaşanan bu acılar kendi başına Kürt halkının tarihini anlatma kapsamına girer. 

Sur direnişi tarihin en cesur çocuklarının mücadelesidir. Sur direnişinin komutanı şehit Çiyager’in deyimiyle ‘Muhteşem’dir. Hakan Arslan da bu direnişin öncü neferlerinden biri olmuştur. Sur’da ki direnişiyle yol göstermiş, kendisini ulusal kurtuluşa tereddütsüz adayarak şehit düşmüştür. 7 yıl sonra, babasının ellerine tutuşturulan kemikleri de insanlığa çok şey öğretmiştir. Maddi varlığı kadar manevi varlığıyla düşmana karşı intikamın sembolü olmuştur. Şehitlerin yol göstericiliği de zaten buradan gelmektedir.

İnfial yaratması gereken bu olay, biz geride kalanlara sorumluluklarımızı hatırlatan en iyi derslerden biridir. ‘Öldürmek yetmez daha beterini yaşatmak gerek’ diyen bir düşmanla mücadele halinde olunduğu asla unutulmamalıdır. Mezarlıklarımızı tahrip ederek, ölülerimize saygısızlık ederek, şehit ailelerimize, onların şahsında tüm halkımıza hakaret etmektedirler. Mücadeleden caydırmanın aracı haline getirerek göz dağı vermek, böylece en savunmasız gördükleri noktadan vurmaya çalışıyorlar. Ama unuttukları veya bilmedikleri bir şey var. Kürt halkını, şehit cenazelerine saygısızlık yaparak caydırmak mümkün değildir. 

Çok iyi bilmeleri gerekir ki, bu saygısızlıklar ile sadece bilenmemize vesile oluyorlar. Mücadele ateşimiz daha fazla harlanacak. Bu davanın tek bir neferi de kalsa, böylesine aşağılık bir düşmana karşı kıyamete kadar mücadele devam edecektir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.