Bir diktatör müsveddesi

Haberleri —

Trajik bir olayın tekrarlanması traji-komik bir hal alabiliyor. 

Kapitalizmin üç mahşeri atlısı olan ulus devletin en pespaye halini de gördü insanlık ailesi. 

Faşizm her ne kadar kapitalist modernite düşünürleri tarafından bir sapma ve hastalık olarak gösterilmeye çalışılsa da aslında ulus devletin özünü temsil etmektedir. 

Hitler, Musoloni, Franko gibi faşist diktatörlerin ulus devletin ana kıtası olan Avrupa’da ortaya çıkması ve dünyadaki diğer diktatörlere örnek olması bir tesadüf değildi. 

Kapitalizmin kusmuğu olan bu faşist diktatörler gerek çıktıkları ülkelerde gerekse de tüm bölge ve dünyada büyük acılara neden oldular. 

Acıların ana yurdu olan bu topraklarda bu faşist diktatörlere özenen, onları taklit eden bir diktatör müsveddesi çıkmış. 

Bu diktatör müsveddesinin konuşmadığı, birileri veya bir şeyler hakkında fetva ve ferman vermediği tek bir gün ve saat yok gibi.

Herkese had bildirmeyi kendine had bilen, görev belleyen bu müsvedde, kadınların kaç çocuk doğurması gerektiğinden tutalım da doğurulan bu çocukların nasıl yetiştirilmesine kadar, ne yiyip ne içeceklerinden tutalım, nerede, nasıl, hangi okulu okuyacaklarına, kiminle arkadaşlık yapacaklarına, hangi gazete ve televizyonları takip edeceklerine kadar kendisi karar vermeye çalışıyor. 

Bu diktatör müsveddesi, siyasi partilerin iç işlerine karışmakta, genel-eş genel başkanlarının kim olacağına, nasıl davranacaklarına, ne konuşacaklarına, neye karar vereceklerine, nasıl siyaset yapacaklarına, nerede duracaklarına dair son karar verici olmak istiyor. 

Bu diktatör müsveddesi, ülkesinde bulunan demokrasi müsveddesini dahi içine sindirememekte, hiçbir işlevi olmayan meclisi bile çalıştırmamakta, tıkatmakta ve kendi sözlerini tekrarlamakla memur kıldığı körler, sağırlar ve dilsizler korosu haline getirmekte ısrar etmektedir. 

Bu diktatör müsveddesi ülkede bulunan hemen hemen her üniversitenin kendisine fahri doktora ünvanı vermesini milli bir görev olarak şart koşmakta, bir cümlesi diğerine uymayan saçmalamalarının bilimsel bir görüş olarak teorileştirilmesini ve ders olarak okutulmasını istemekte, -cehaletin cesaretinden olsa gerek- boş bulduğu her kürsüde nutuk atmayı kaçırmamaktadır.  

Her şeyi ak-kara olarak gören bu renk körü diktatör müsveddesi çıkmış, aklın namusuna, entelektüel ahlaka sahip çıkan aydın ve akademisyenleri ''müsvedde'' olarak isimlendirmekte, kara olduklarını söylemekte...

Bu vatansever, yurtsever düşünce ve vicdan insanlarını vatan haini ilan etmekte, hatta freni patlamış çöp kamyonu gibi hızını alamayıp kan kardeşi olan mafya müsveddesine hedef gösterip azgınlaşmakta bir beis görmemekte...

Bu diktatör müsveddesinin bugün, bu topraklarda ve bu şekilde ortaya çıkması tesadüf değildir...

Kapitalizmin dünya genelinde can çekiştiği bir dönemde, üç mahşeri atlısından biri olan ulus devlet formunun iflas ettiği Ortadoğu’da, kendini faşizmin 21. yüzyıl versiyonu olan 3. Dünya Savaşı yöntemiyle yeniden dizayn etmeye çalıştığı bir ortamda Recep Tayyip Erdoğan adlı bir diktatör müsveddesinin Türkiye gibi soykırım rejimi içerisinden çıkması asla tesadüf değildir... 

Yaptıkları vahşet...

Yaptıkları soykırım...

Yaptıkları faşizm...

Yaptıkları özgürlük, adalet, eşitlik, ahlak ve insanlık katliamı...

Bu diktatör müsveddesi korkutmak istiyor.

Bu diktatör müsveddesi bastırıp biat ettirmek istiyor.

Bu diktatör müsveddesi herkesin kendisine katılmasını istiyor

Bu diktatör müsveddesi egoist, hastalıklı ruh halini tüm topluma yaymak istiyor.

Bu diktatör müsveddesi tarihteki firavun ve nemrutlar gibi tanrı olmak değil, tanrıyı bile kendisi yaratmak istiyor.

Bu diktatör müsveddesi aslında çıplak, korkak, cahil, güçsüz, zavallı, dinsiz-imansız, ahlaksız, vicdansız ve ahmak olduğunu gizlemek istiyor.

Oysa biz onun gerçeğini çok iyi biliyoruz; bir tükürükte bile boğulacağını çok iyi biliyoruz.

Oysa onun bilmediği, görmediği veya bilmek-görmek istemediği; toplumun bu koftiden kabadayılık numaralarını yemediğidir.

Bak, o kadar katliamlarına, soykırım uygulamalarına rağmen karşında 7’den 70’e direnen bir halk var.

Bak, o kadar korkutmana, sindirmene, bastırmana rağmen senden korkmayan, sinmeyen ve gerçek yüzünü açığa çıkaran aydınlar, akademisyenler, sanatçılar, din alimleri, kanaat önderleri, siyasetçiler ve devrimciler var.

Aslında bakarsan görürsün, ama bakamıyorsun; çünkü gözlerin karanlığa alışmış. Vampirler gibi karanlık 'Ak Sarayı’nda tabutluğuna kapanıyorsun. Aydınlık seni rahatsız ediyor. Kana doymuyorsun, ama kendi kanını içtiğinin farkında bile değilsin.

Aslında bakarsan görürsün; her geçen gün kaybediyorsun ve 

korkunç değil, komiksin.

İlkokul çocukları senin konuşmalarını ti’ye alıyor. Etrafındaki saray soytarıları, dümbelekler ne fırıldaklar çevirirse çevirsin bu ülkede bir tek sen gerçekten gülemiyor ve ağlayamıyorsun; çünkü bir ruh taşımıyorsun. Ruhunu şeytana sattığından beri ruhsuz bedeninle yürüyen bir ucubeye benziyorsun.

Pis kokuyorsun, kirli ve çirkinsin. Açtığımız hendekleri-çukurları beğenmiyorsun ya aslında bu halinle bir lağım çukurunu bile hak etmiyorsun. 

Bir şey daha diyeyim mi sana; bu ülkeyi, bu milleti, bu bilmem şunu, bunu böldürmem, böldürtmem diyorsun ya... Haberin olsun, hepsini böldük, Bölmeye de devam edeceğiz. Çünkü evet, biz bölücüyüz.

Can Yücel’in dediği gibi bu ülke bölünmeli arkadaş; 

Bir tarafında namussuzlar, şerefsizler, hırsızlar, ahlaksızlar, faşistler ve senin gibi diktatör müsveddeleri... 

Diğer tarafında ise namuslu, ahlaklı insanlar, aklın ve vicdanın namusunu savunan akademisyenler, aydınlar, sanatçılar, özgürlük ve demokrasi isteyen gençler, kadınlar, emekçiler, işçiler, tüm halklar ve inançlar... 

Ortada kalanlar mı? 

Onlar da ebe olsun...

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.