Bize bir can, bir mezar borçları var
Kadın Haberleri —

Hanım Tosun
- Cumartesi Annesi Hanım Tosun: “Kayıplarımızın devletin arşivinde olduğunu çok iyi biliyoruz. Devletin bize bir mezar taşı, bir can borcu var. Çocuklarıma bir can borcu var. Devlet isterse 24 saatte bu meseleyi çözebilir.“
- “Gerçekten barış istiyorlarsa, Galatasaray’da bulunan Özgürlük Heykeli’nin etrafındaki bariyerleri kaldırsınlar. O heykel gözaltında, meydan gözaltında. Orası bizim için kayıpların mezarıdır. O, utanç bariyerleri kaldırılmalı.”
- “Barıştan bahsediyorsanız, terör kelimesini ağzınıza almamanız gerekiyor. Bana sorarsanız terörist kimdir diye; benim evimi yakan, babamı kurşuna dizen, köyümü yakıp yıkan, eşimi kaybedenler teröristtir.”
Cumartesi Anneleri / İnsanları, 27 Mayıs 1995'ten bu yana her cumartesi günü İstanbul Galatasaray Meydanı'nda bir araya gelerek gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormaya devam ediyor. Doksanlı yıllar, devletin suçsuz-günahsız insanları alıp gözaltında, işkencede kaybettiği yıllar olarak kayıtlara geçti. Başta anneleri olmak üzere kaybedilen bu insanların yakınları onları aramaya başladı. Devlet bu arayışları görmezden geldi, cevapsız bıraktı. Cumartesi Anneleri’nden Hanım Tosun’un 30 yıldır sürdürdüğü soluksuz bir direniş ve hakikat arayışındaki adalet talebini Jinnews’ten Elfazi Toral’a anlattı.
‘Yapılacak bir şey yok’ denildi
Hanım Tosun, devletin baskı politikaları nedeniyle memleketini terk ederek İstanbul Avcılar’a yerleşen binlerce insandan biri. Eşi Fehmi Tosun, 19 Ekim 1995’te akşam saatlerinde, sivil giyimli, silahlı ve telsizli üç kişi tarafından evinin önünde zorla bir araca bindirilerek kaçırıldı. Hanım Tosun, Avcılar Karakolu’na başvurarak eşini kaçıran aracın plakasını bildirdi, ancak polis “Yapacak bir şey yok” diyerek herhangi bir işlem yapmadı. İnsan Hakları Derneği (İHD) ve diğer yasal yollara başvuran Tosun, eşinin gözaltına alındığının devlet tarafından kabul edilmemesiyle karşılaştı. Fehmi Tosun’dan o günden sonra haber alınamadı.
Vicdanımız rahat
“30 yıl kolay geçmedi” diyerek sözlerine başlayan Hanım Tosun, yıllardır aralıksız bir şekilde eyleme katıldığını söyleyerek, “Yıllardır her Cumartesi günü Galatasaray Meydanı için Taksim’e geliyoruz. Kimi zamanlarda çok zorlandık, artık yaşlandık ve sağlığımızdan olduk. Bir yandan da vicdanımız rahat. Eşim 1995’te gözaltına alındı. Eşim Fehmi Tosun’u herkes tanıyor zaten, bazı kayıplarda aileler nasıl kaybolduğunu ve nereden gözaltına alındığını bilmiyor. Ama benim eşim, benim ve çocuklarımın gözleri önünde gözaltına alındı ve kaybettirildi.
Geri gelmeyeceğini biliyordum
Bizler yıllardır aynı hikâyeyi anlatmaktan yorulmuyoruz, anlatmak zorundayız, herkes bilsin diye. Tabii anlatırken kayıp acımız da tazeleniyor. Eşim gözaltında kaybettirildikten sonra İHD’ye gidip başvuru yaptım. O dönem Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı’nda yeni yeni oturuyordu. Ben de onlara katıldım ve kayıplarımızın akıbeti için mücadele ettik. Eşimin geri gelmeyeceğini biliyordum. Ama benim beş tane çocuğum babasız kaldı. Benim de bu yüzden acım büyük. Bazı anneler çocuk acısı çekiyor, kızını, oğlunu kaybediyor, ama benim de eşim kayboldu. Ben evlat acısı görmedim ama evlatlarıma eşim kaybettirildikten sonra ne diyeceğimi bilemiyordum” dedi.
Mücadeleden vazgeçmeyeceğim
Devletin kayıplar için adım atması gerektiğinin altını çizen Hanım Tosun, “Acaba devlet bu konuda bir adım atacak mı, acaba vicdanlı biri çıkıp bize bir mezar taşı gösterecek mi? Kayıplarımızın devletin arşivinde olduğunu çok iyi biliyoruz. Devletin bize bir mezar taşı, bir can borcu var. Benim çocuklarıma bir can borcu var. Devlet isterse 24 saatte bu meseleyi çözebilir. Kürtler siyaset yapınca ya faili meçhule kurban gidiyor, ya müebbet, ya da idam ediliyorlar. Eşim başka bir şey yapsaydı belki bu kadar peşinden koşmazdım, bu kadar direnmezdim. Benim eşim kötü bir şey yapmadı, kimsenin evini yakmadı, kimseyi öldürmedi, siyasi bir kimliği vardı. Bu yüzden 30 yıl da geçse, ömrüm yettiği sürece kayıplar mücadelesinden vazgeçmeyeceğim” dedi.
Galatasaray meydanı göz altında
“Gerçekten bu ülkeye barış gelmesini istiyoruz” diyen Hanım Tosun şunları dile getirdi: “Keşke gerçekten bir barış olsa, keşke bütün zindanlar boşalsa, keşke kayıplarla ilgili bir adım atılsa. Eğer gerçekten barış istiyorlarsa, Galatasaray’da bulunan Özgürlük Heykeli’nin etrafındaki bariyerleri kaldırsınlar. O heykel gözaltında, meydan gözaltında. Herkes oraya gelip o bariyerlere bakıyor. Galatasaray bizim için çok önemli, orası bizim için kayıpların mezarıdır. Galatasaray Meydanı şu an gözaltında, o utanç bariyerleri bir an önce kaldırılmalı.
Hangi terörden bahsediliyor?
Bu ülkeye barış çok geç kaldı. Barıştan bahsediliyor, ‘terörsüz Türkiye’ deniliyor. Hangi terörden bahsediliyor? Siz barıştan bahsediyorsanız, terör kelimesini ağzınıza almamanız gerekiyor. Bana sorarsanız terörist kimdir diye; benim evimi yakan teröristtir, kim yaptıysa gitsin araştırsın. Benim babamı evin içinde kurşuna dizen teröristtir, kim yaptıysa gitsin araştırsın. Benim köyümü yakıp yıkan teröristtir. Benim eşimi gözaltına alıp kaybedenler teröristtir. Kim yaptıysa gitsinler o teröristleri bulup ortaya çıkarsınlar. Babamı vuran mı terörist, yoksa benim babam mı terörist? Bunları yapanlar terörist değil midir? Bizler yıkılan köylerimizi de geri istiyoruz. Lice’yi yaktılar, biz eski Lice’yi istiyoruz. Bütün bu acılara rağmen öfkeli değilim, barış istiyorum. Anaların artık ağlamamasını istiyorum. Bu ülke Cumartesi Anneleri’ne, Barış Anneleri’ne ve bütün annelere bir can borçlu.” İSTANBUL














