‘Bizim insanımız’ ve onlar

Tekoşin OZAN Haberleri —

  • Nasıl ki bu hükümete şimdi büyük bir öfke varsa, yardıma koşan halkın iyiliğine de gözler ve yürekler açılmıştır. Depremzedeler her şeyleriyle yanlarında olanlara “bizim insanımız’’, devlete de “onlar” demektedir.

AKP-MHP hükümeti deprem sürecinde bütün gerçekliğiyle ortada. Bu hükümet için hiçbir zaman önceliğin halk olmadığı, tam bir kandırma-manipüle etme rejimi olduğu, iktidarını korumak için hiçbir ahlaki-insani sınır tanımadığı çırılçıplak ortaya çıktı. Bunu zaten bilenler biliyordu. Bilmeyerek AKP-MHP’ye oy verenler de öğrenmiş oldu.

Ahlaki değerler afet dönemlerinde insan sağlığını öncelikli kılar. Hayat var olmadığı sürece şan şöhretin, iktidar ve egemenliğin hiçbir anlamı olmaz ki! Bu anlayışla HPG hemen, Türk ordusuna karşı eylemlerini durdurarak bütün imkanların depremzedelerin ihtiyaçlarına seferber edilmesini öne çıkardı. İnsanlık gereği yapılması gereken buydu.

Ama AKP-MHP bunun tersini yaptı. Ekranlara yansıyan cenaze yığınları ortadayken medya savunma alanlarına kimyasal bombalar yağdırmaya, Rojava’ya ve Şengal’e keşif uçaklarıyla suikast yapmaya devam etti. Yani AKP-MHP hükümeti 'ahlaki değerler benim değerlerim değil’ diyor. Benim önceliğim insanlık değil, savaştır’ diyor. ‘Önce insan’ diyenlere karşı ‘önce benim iktidarım ve benim başaracağım Kürt soykırımı’ diyor.

Depremin bu kadar tahribata yol açmasının nedeni de bu zihniyet değil mi zaten? Hükümetin çevresine kümelenen mafyalar, soyguncular, sahtekarlar halka karşı sahtekarlığı bir devlet politikası haline getirerek kazanmadılar mı? Mafyalaşan devlet; her şeyi mafya tarzında yürütmüyor mu? Ticaret de uyuşturucu mafyası, inşaat da müteahhit mafyası, afetlerde AFAT mafyası, maneviyat da dini duyguları sömüren siyaset mafyası… Sonuç yıkılan onlarca kent, yüzlerce köy ve yüzbinlerle ifade edilen can kaybı.

Depremin gerçekleştiği coğrafyada neler yaşanmadı ki? AKP-MHP hükümeti bu coğrafyayı Suriye’de onlarca yıldır süren savaşın komuta merkezi haline getirmişti. Fanatik dinci, vahşi çetelerin toplandığı, cinayetlerin, işkencelerin, tecavüzlerin, çocuk ve kadın kaçırmalarının merkezi olmuştu. Bu coğrafyada o kadar çok kötülük yapıldı ki! Toplumsal kültürler böyle durumlarda tanrının cezalandırdığına inanır. Dini inanışlarda tanrıların bir alanda biriken kötülükleri nasıl cezalandırdığı çokça ifade edilir. Biriken negatif enerjinin olumsuz etkisi azımsanamaz, azımsanmamalıdır. AKP-MHP hükümeti tarafından ekilen nefret ve kötülük tohumlarını toprak büyük bir enerjiyle kusmuştur. Masum insanlar da bu felaketin kurbanı olmuştur. Deprem, birkaç saniye içinde hayatın anlamını, insanlığın anlamını, hakikati yeniden sorgular hale getirmiştir. Varsa hakikate iman, anlar insan. Anlamayanın ne dini ne imanı ne de insan özü kalmıştır.     

Bu coğrafya yıllardır Kürtsüzleştirilmeye, alevisizleştirilmeye, çeteleştirilmeye çalışılıyordu. Bu dinsiz imansız AKP-MHP hükümeti depremi bile Kürtleri ve Alevileri bölgeden çıkarmak için fırsat olarak değerlendirdi. Çocuklarını asimile etmek ve harcamak için tarikatlara verdi. Yardım ulaştırmadı, ölü sayısının artmasını tanrı vergisi diye kabul ettirmeye çalıştı. Her şeyini yitirenleri iktidar sınırlarında tutmak için halkın yardımlarını engelledi. Suriye’de hakimiyeti altındaki alanlarda Kürtlere yardım ulaşmasını engelleyip çetelere teslim etti ve tabii kayyum fanatikliğini bu felaket günlerde bile devreye koyup halkın yardım komitelerine kayyum atadı.

Daha önce ekonomik sıkıntıları dile getirenlere ‘’siz bir merminin kaç para olduğunu biliyor musunuz’’ diye çıkışan Erdoğan, ‘Kürt soykırımını tamamlamak için ekmeğinizden keseceğiz, siz de vatan millet Sakarya adına ses çıkarmayacaksınız’ diyordu. Karşı çıkana hain damgası hiç eksik olmadı. Şimdi de ‘Sizin enkaz altındaki canlarınız değil, çadırlarınız değil, aç kalan açıkta kalan çocuklarınız değil, yüzbinleri aşan kayıplara ve büyük yıkıma rağmen önceliğimiz Kürtlere karşı savaşı sonuna kadar sürdürmek ve iktidarımı korumaktır ‘ diyor.

On yıllardır mücadele ettiğimiz bu faşizmi çok iyi tanıyor olmamıza rağmen her seferinde kötülükteki yaratıcılıklarına hayret ediyoruz. Mesela ordunun halkın yardımına sevk edilmemesi için inanılması güç bir cevap veriyor savaş bakanı Hulusi Akar. Ruhu körelen bu adam ‘’kör müsünüz ordumuz Suriye’de, Irak’ta sınırları tutuyor. Bu kadar önemli bir görevi varken orduyu deprem bölgelerine yardıma göndermeyiz’’ diyebiliyor. Bu nasıl bir canavarlıktır. Bu nasıl bir düşmanlıktır. Bu nasıl bir insanlıktan düşüştür. Ama artık bundan ötesi yok. Erdoğan ve güruhu iflah olamayacak kadar yozlaşmıştır. Halkın gücüyle bu irini kesip atma zamanıdır.

Halk da artık bu gerçeği çok iyi anlamıştır. Toplumsal kültür hakikati bir kere yakaladı mı peşinden gider. İyiliğe meyillidir. İyiliğe iyi, kötülüğe kötü der. Doğrular bu kadar sadedir. Kötülük kendini gizlemiş bile olsa sonsuza kadar saklanamaz. Kendini özellikle kötü günde ele verir. AKP-MHP kötülüğü kendini bu depremde ayan beyan ele vermiştir.

Nasıl ki bu hükümete şimdi büyük bir öfke varsa yardımlarına koşan halkın iyiliğine de gözler ve yürekler açılmıştır. Depremzedeler her şeyleriyle yanlarında olanlara “bizim insanımız’’, devlete de büyük bir öfkeyle ‘’onlar’’ demektedir. Fırat’ın doğusu bütün imkanlarıyla Fırat’ın batısı için seferber olmuştur. Yüz yıldır bin bir türlü soykırım politikalarıyla birbirinden koparılan Fırat’ın batısı ile doğusu birleşmiş, tek yürek olmuştur. Bundan sonrası yüreğini korumak, yaralarını öz dermanıyla sarmak ve demokratik özgür bir gelecek için güçlü bir tutum koymaktır.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.