Borca dayalı rejim tıkandı

Nilgün Erdem

Nilgün Erdem

  •  İktisatçı Nilgün Erdem, son iki aydır cari fazla veren ve rekabetçi kurla desteklendiği söylenen AKP’nin borca dayalı birikim rejiminin sürdürülemez olduğunu söyledi.

 

Ekonomik kriz giderek derinleşiyor. Döviz kurundaki artış halkın alım gücünü düşürdü. Ülkede yaşanan ekonomik kriz ve kur artışına tepki olarak sokaklara çıkan halk, geçinemediğini belirterek, iktidara istifa çağrısında bulunurken, ekonomistler krizin zirvesine çok az kaldığını işsizlikle beraber toplumsal patlamalar olacağını söylüyor.

Ankara Üniversitesi (AÜ) Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen iktisatçı Yar. Doç. Dr. Nilgün Erdem, TL’nin dolar karşısında değer kaybetmesiyle birlikte yaşanan ekonomik krizi MA’ya değerlendirdi. Erdem, Merkez Bankası’nda (MB) yaşanan görevden alımların ardından Maliye Bakanı’nın istifasının ekonomik krizin ne denli derinleştiğinin ve borca dayalı bir rejimin çıkmaza girdiğinin göstergesi olduğunu ifade etti. Erdem, “Sermaye hareketlerinin denetlenmediği bir ortamda, içeride düşen faizler özellikle kur-faiz arbitrajından elde edilen yüksek kazançları tehdit ettiğinde, yabancıların spekülatif para hareketlerini engelleyemezsiniz” dedi. 

Varlıklar ucuza satılır

Kur hareketinin engellenememesiyle, ulusal paranın hızla değer kaybettiğini ifade eden Erdem, “Bu süreçte dövizin değerlenmesiyle ülkeye yönelen yabancı sermaye, esas olarak ödemeler dengesinde ‘birleşme ve edinimler’ adı altında izlediğimiz ucuzlayan varlıkların yok pahasına el değiştirmesi olur. Bu durum kamu/özel kesim varlıkların mülkiyetinin yabancılara, özel uluslararası sermayeye geçmesi anlamına gelir” şeklinde ifade etti.

Yoksullaştıran büyüme

Uluslararası piyasalarla bütünleşmiş, serbest sermaye hareketliliği altında MB’nin faiz indirimlerini sürdürmesi halinde, kur artışlarının önüne geçilemeyeceğini ifade eden Erdem, faiz politikasının böylesi bir ortamda yatırım artışlarını, sermaye girişlerini ve dış dengeyi sağlayamayacağını kaydetti. Erdem, şöyle devam etti: “Ekonominin dışa bağımlı yapısı altında, döviz kurlarındaki istikrarsızlık ve belirsizlik, düşük faizlerin yatırım, üretim ve istihdam üzerinde beklenen olumlu etkisini ortadan kaldırır. Dövizin değerlenmesi, bir yandan ihracatçı sektörlerde fiyat etkisiyle başlangıçta ihracat artışı yaratabilir, öte yandan pahalılaşan ithalatın düşmesine neden olabilir. İthalata bağımlı üretim yapısı içinde büyüme sürdürülse dahi bu ‘yoksullaştıran büyüme’ dir. 

450 milyarlık borç ağırlaşıyor

Buna ilave olarak MB rezervlerinin satışı ile döviz kurlarındaki artışın önlendiği dönemde ucuz döviz ile özel kesim dış borçlarının bir kısmını ödemiştir. Özel kesim borçlarının bu şekilde kamu eliyle hafifletilmesine karşın, kamu kesiminin dış borç içindeki payı artmıştır. Yaklaşık 450 milyar dolar gibi ağır bir dış borç yükü olan Türkiye ekonomisinin bu yükü, döviz kuru istikrarsızlığı nedeniyle de ağırlaşmaktadır. Döviz piyasasındaki bu istikrarsızlığa bağlı olarak dış borç faiz ödemeleri de cari işlemler dengesine olumsuz yansımaktadır. Bu nedenle son iki aydır cari fazla veren ve rekabetçi kurla desteklendiği söylenen bu yapı sürdürülemez.”

Çok derin krize sürükleniyor

Erdem, döviz kurundaki yükseliş ve bunun neden olduğu fiyat artışları nedeniyle sabit gelirli olanlar, işlerini kaybedenler, girdi maliyetlerini ve kredi borçlarını karşılayamayan köylüler ve çiftçiler olmak üzere bütün halk sınıflarının yoksullaşarak çok derin bir krize sürüklendiğini söyledi. Bölüşüme dair daha ayrıntılı verilere bakmak gerektiğini söyleyen Erdem, “Ancak son açıklanan milli gelir verilerinde, işgücü ödemelerinin cari fiyatlarla gayrisafi katma değer içerisindeki payı 2021’in ikinci çeyreğinde yüzde 32,7’den, üçüncü çeyrekte yüzde 29,8’e gerilemiştir. AKP’nin iktidara geldiği günden itibaren kimi ayrıksı uygulamaları olsa da sıkı sıkıya bağlı olduğu iktisat politikalarının ve bu çerçevede uygulanan borca-dayalı birikim rejiminin tıkandığı ve sürdürülemez olduğu bir kez daha açığa çıkmıştır. Döviz piyasalarında istikrarsızlık, yüksek ve giderek kalıcı hale gelen ağır işsizlik, ağır dış borç yapısı ve artan enflasyon gibi yapısal sorunlara neden olan bu politikadan vazgeçmedikçe kalıcı çözüm üretmek olası değildir. Bu uygulamalarla sürdürülemez” şeklinde konuştu.  ANKARA

 

Hükümetin sebep olduğu veriler

* Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 10 bin 396 liraya ulaştı. Açlık sınırı 3 bin 192 liradır.

* 12 bin dolar olan milli gelir, 8 bin dolara indi. Kişi başı 4 bin dolar savaşa harcandı.

* Küresel organize suç endeksine göre Türkiye, dünyada 12. sırada

*  İnsan kaçakçılığı ve silah ticaretinde birinci, devlete ilişkin suç aktörleri kategorisinde 2. sırada. 

*  Hukukun üstünlüğü endeksine göre; 139 ülke arasında 117. sırada.

*  Kara paranın aklanmasına ilişkin Mali Eylem Gücü tarafından hazırlanan gri listede.

*  Sefalet endeksine göre Türkiye 1. sırada, yani en sefil ülke kategorisinde.

*  Faize sadece 2021’de yrılan pay 240 milyar lira; dövize endeksli olduğu için kurlardaki son gelişmelerle 2-3 katına çıktı.

 

 

Asgari ücret vergi dışı tutulmalı

KESK Eşbaşkanı Şükran Kablan Yeşil

Asgari ücretin vergi dışı tutulmasını talep eden KESK Eşbaşkanı Şükran Kablan Yeşil, temel gıda maddelerine yapılan zamlar düzenlenmeden asgari ücretlilerin kayıplarının giderilemeyeceğini söyledi. 

Türkiye’de yaklaşık 7 milyon emekçiyi ilgilendiren asgari ücreti belirleme çalışmalarında resmi süreç başladı. İşçi, patron ve hükümet temsilcilerinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2022’de geçerli olacak asgari ücreti belirleme çalışmaları kapsamında ilk toplantısını 1 Aralık’ta gerçekleştirdi. Komisyonun ikinci toplantısını dün, üçüncü toplantı ise Perşembe günü yapacak. Asgari ücret görüşmelerinde işveren tarafını Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), emekçileri ise Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) temsil ediyor.

Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK) Eşbaşkanı Şükran Kablan Yeşil, asgari ücret görüşmelerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Asgari ücretin, emekçilere ve emeğe verilen değerin göstergesi olduğunu belirten Yeşil, Türkiye’nin özellikle son 7 yıldır en fazla asgari ücretlinin çalıştığı yer olduğunu vurguladı. 

İki işçiden biri asgari ücretli

İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkelerinde her 10 çalışandan yalnızca birinin asgari ücretle çalıştığına işaret eden Yeşil, Türkiye’de ise her iki kişiden birinin asgari ücretle çalıştığını hatırlattı. Asgari ücretin “temel ücret” olarak görüldüğüne dikkati çeken Yeşil, “Asgari ücret belirlenirken toplumdaki bu hassasiyet ve çalışma koşulları üzerindeki baskıların göz önünde bulundurulması gerekiyor” dedi. Türkiye’nin ucuz iş gücü ile çalıştırıldığı güvencesiz bir çalışma modeli içerisinde asgari ücretin belirlendiğini söyleyen Yeşil, “Her geçen gün eriyen ücretlerimizle alım gücümüzün düştüğü, döviz kurunun yükselişi ile daha da yoksullaştığımız bir ortamda yaşıyoruz. ILO sözleşmesine göre asgari ücret bir ailenin geçinebileceği yaşam koşullarına göre belirlenir, fakat ülkemizde tek kişi baz alınarak belirleniyor. Adaletsizlik ve eşitsizlik buradan başlıyor” diye konuştu.

Asgari ücretten alınan vergilerin de adaletsiz olduğunu belirten Yeşil, net ve brüt ücret arasında çok ciddi bir miktar olduğuna dikkati çekti. Yeşil, “Asgari ücretli çalışanların vergi dışı tutulması, asgari ücret üstü çalışanlarda ise belirli oranda sabitlenmesi gerekiyor. Mevcut enflasyondan dolayı yaşanan kayıpların göz önüne alınarak hem vergi adaletsizliğin düzeltilmesi hem de yapılan zamların geri alınması ve vergi-refah payının asgari ücretliler için de geçerli olmasını savunuyoruz” dedi.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı enflasyon oranının üzerinde bir rakam açıklanmasını tahmin ettiklerini söyleyen Yeşil, “Ama her gün temel gıda maddelerine yapılan zamlar düzenlenmeden bu ülkedeki asgari ücretlilerin kayıpları ve yoksullaşmayı giderilmeyecektir” ifadelerini kullandı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.