Buldan: Suçlu bu iktidardır

.

.

  • HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan, 'diyalog süreci' fotoğraflarını suç belgesi gibi gösteren Türk İçişleri Bakanı Soylu’ya, gidip Erdoğan’a sormasını salık vererek, o dönem devletin/hükümetin isteği, onayı, bilgisi, hatta korumasıyla yaşanan trafiği anlattı. 
  • Garê’ye kullanabilecekleri siyasi bir hikaye çıkarmak, iktidarını kurtarmak için saldıran Türk hükümetinin, 12 devlet görevlisini de bu siyasi hesaplarına feda ettiğini belirten Buldan, siyasi amaçlarına ulaşamayınca dört koldan HDP’ye saldırdıklarını söyledi. 
  • Varlığını, adeta HDP’nin yokluğuna bağlayan bu hükümetten hesap sormaya devam edeceklerini vurgulayan Buldan, "Yaşadığımız bu yıkıcı sürecin tek bir sebebi vardır; Kürt sorununun çözülmek istenmemesidir. Savaştan vazgeçmedikçe bu acılar son bulmayacak" dedi.

HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan, Garê’nin kırılma noktası olduğunu ve iktidarın hesap vermekten kaçtığını belirterek, “Garê’den kaçıyorlar, çünkü suçlular” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eşbaşkanı Pervin Buldan, partisinin dünkü Grup Toplantısı’nda konuştu. Buldan’ın gündeminde iktidarın HDP’yi hedef alan açıklamaları ve Garê’de yaşananlar başta olmak üzere gündemdeki konular vardı. Hesap sormaya devam edeceklerini ifade eden Buldan, şunları söyledi: “İktidarda olmanın sorumluluğu, insanları ölü değil canlı olarak getirmektir. Bu nedenle AKP iktidarı, Garê’de yaptıklarından da, yapmadıklarından da sorumludur. Garê, savaş politikalarıyla ayakta durmaya çalışan iktidarın ülkeyi ne gibi felaketler içerisine sürükleyeceğinin açık bir örneğidir. Siyasi kibir ve güç gösterisi nedeniyle kendi vatandaşlarının hayatını hiçe sayan bir anlayışı herkes Garê’de bir kez daha gördü. Kamuoyunun, HDP’nin ve muhalefetin geçmişte olduğu gibi o insanların kurtarılması için neden adım atmadığı sorusuna iktidar aradan geçen bir haftada yanıt vermiş değildir. Sorudan kaçıyorlar. Garê’den kaçıyorlar, çünkü suçlular.”
 
Geçmişte sağ getirildiler
 
Geçmiş dönemlerde esir alınan 335 kişinin diyalog yoluyla Türkiye’ye getirildiğini hatırlatan Buldan, “Amaçlarının Garê’de o insanları kurtarmak olmadığı ayan beyan ortadadır. Amaçları bu olsaydı, yöntem bu olmazdı; operasyon değil, diyalog yolunu seçerlerdi. 2015’te bizzat benim de içinde bulunduğum bir heyet, Lice’de 3 uzman çavuşu alıp Lice Kaymakamlığına teslim etti. Biri nişanlıydı, bizi nişanına davet etti. Biri yeni evliydi, doğan çocuğuna bizlerden birinin isim vermesini istedi. 13 insanın getirilmesi için de hükümete çağrı yapmamıza, girişimlerde bulunmamıza rağmen dikkate almadılar, istemediler” diye konuştu.
 
13 insanı da feda ettiler
 
Buldan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hedefleri; iktidarlarının geleceği için Garê’den kullanabilecekleri siyasi bir hikâye çıkarmaktı. Garê’ye, kendi iktidarlarını kurtarmak için gittiler. Garê’den de siyasi bir zaferle, bir müjdeyle dönmeyi umuyorlardı. 13 insanı da bu siyasi hesaplarına feda ettiler. Garê gerçeği tam da budur. Siyasi amaçlarına ulaşamayınca ne yaptılar? Dört bir koldan HDP’ye saldırmaya başladılar. ‘HDP kapatılsın korosu’ her gün gürültü çıkarmaya, Kürt düşmanlığı yaymaya devam ediyor. Varlıklarını, adeta HDP’nin yokluğuna bağlamış durumdalar. Kontrolü ve şuuru artık iyice kaybetmeye başlayan bir iktidarla karşı karşıyayız.

Fotoğrafları Genel Başkanı’na sor

Bunların bir de fotoğrafçı bakanları var; gezdiği çukur kanallarında yalan rüzgârı estiren. Bu bakan, heyetimizin çözüm sürecinde devletin ve iktidarın bilgisi, onayı ve ricası dâhilinde gerçekleştirdiği ziyaretlerin fotoğraflarını çıktığı programlarda gösteriyor. O fotoğrafları keşke televizyonlara çıkmadan önce genel başkanına, Recep Tayyip Erdoğan’a gösterseydin, sosaydın. Kendisi o süreci gayet iyi bilir.

Tane tane anlattı

Bu zata aynı birilerine anlatır gibi tane tane şimdi anlatıyorum: Bak iyi dinle, iyi öğren. O dönemde neler oldu? Biz, çözüm sürecini üç ayak üzerinden yürüttük. Birinci ayak İmralı’ydı, ikinci ayak Kandil’di, üçüncü ayak hükümet-devlet kanadıydı. O süreçte İmralı’da Sayın Öcalan’la her görüşmemiz, devletin ve hükümetin bilgisi ve onayı dâhilinde yapılmıştır. İmralı ziyaretinden sonra yine devlet ve hükümetin onayıyla bizler Kandil’e gidiyorduk. Kandil’de yapılan görüşmelerin sonuçlarını da devlet ve hükümet heyetine döndüğümüzde aktarıyorduk. Devlet heyeti ise bu bilgileri biz İmralı’ya gitmeden kendisi gidiyor, kendisi bu bilgileri götürüyor, Sayın Öcalan’la paylaşıyordu. Sonra çözüm heyetimiz İmralı’ya gidiyordu ve Sayın Öcalan, devlet heyeti ile yaptığı görüşmenin çerçevesini bize aktırıyordu. Biz de devletin bilgisi ve onayı dahilinde bu bilgileri Kandil’deki PKK yetkililerine aktırıyorduk. Olay budur. Görüşme trafiği aynen böyle işledi.
 
'Kapak olsun’ diye anekdot
 
Bir anekdotu da paylaşmak istiyorum. Birine kapak olsun diye bu anekdotu paylaşıyorum. Bir defasında Kandil’de görüşme gerçekleştirdiğimiz esnada üzerimizde 2 tane İHA dolaşıyordu. 2 tane İHA’nın tepemizde dolaştığını gördük. Ağaçların altına girdik İHA’lar gittikten sonra toplantımızı gerçekleştirdik. Ankara’ya döndüğümüzde devlet ve hükümet heyetine bu durumu sorduğumuzda bize ‘Sizin güvenliğinizi sağlamak için uçuyorlardı’ dediler. Yani İHA’lar bizim güvenliğimizi sağalmak için oraya göndermişti. O Kandil görüşmelerini devletin güvenlik amaçlı uçurduğu İHA’ların altında gerçekleştirdik. Bütün bunlar devletin kayıtlarında mevcuttur.
 
İyi dinle Soylu!
 
Soylu efendi iyi dinlesin! Sana o fotoğrafın hikâyesini de anlatayım. Kandil fotoğrafları, PKK’den silahları bırakacağına dair mektupları aldığımız ziyaretlere aittir. Aynen o fotoğraflar, iki gün önce TV kanalında gösterdiğin fotoğraflar, Sayın Öcalan’ın silahların bırakılacağı çağrısı yapılacağı mektuplarını götürdüğümüz, o mektubun görüşüldüğü toplantıya ait fotoğraflardır. Erdoğan da neler getireceğimizi heyecanla, umutla bekliyordu. Biz o mektupları getirdik, onlar da kayıtlarda mevcuttur. O fotoğrafları Kandil’dekiler çekti. Oraya gidince de İmralı’ya gidince de telefonlarımız yok. Fotoğraf çekebileceğimiz bir makine yok. Çekilen hiçbir fotoğrafı bizler çekmedik. 

Fotoğrafı kim çekti?
 
Başka bir fotoğraf var. İmralı’daki bu fotoğrafı kim çekti? Kim getirip bu fotoğrafı bize verdi? Soylu bunu açıklasın. Bir başka fotoğraf. Hükümet ve devlet yetkileriyle 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı’nın fotoğrafı. Bunu da biz çekmedik, yetkililer ve temsilen gelen insanlar çekti. Her 3 fotoğraf üzerinden İçişleri Bakanı’na sesleniyoruz. Bu 3 fotoğrafın amacı aynıydı kimler tarafından çekildiği belliydi. Dolmabahçe Mutabakatı’nın yapıldığı gün ince bir detay var. O salonda kimin nerede oturacağını belirleyen bizzat Erdoğan’dır.
 
Vaat edilenleri açıklayacağız
 
Çözüm sürecinde bize vaat ettiklerinizi yeri ve zamanı geldiğinde ayrıca paylaşacağız. Bunun böyle bilinmesini tarihe not düşüyorum. Çözüm sürecinde bizlere, partimize, heyetimize neler vaat edildi, nelerin yapacağına dair bizlere vaat edildiğinde yeri ve zamanı geldiğinde açıklamazsak namerdiz.
 
Çözüm olmadıkça acılar yaşanır

Yaşadığımız bu yıkıcı sürecin tek bir sebebi vardır; Kürt sorununun demokratik yol ve yöntemlerle çözülmek istenmemesidir. Savaş politikalarından vazgeçmedikçe ne yazık ki bu acılar son bulmayacaktır. Birkaç gün sonra 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı'nın yıl dönümüdür. Dolmabahçe’de, şiddetin, çatışmanın son bulacağı, demokratik müzakereye dayalı bir çözümün yolu açılmıştı. Dolmabahçe Mutabakatına bağlı kalsalardı, bugün bambaşka bir ülke ortamında olacaktık. Son 6 yılda binlerce insan hayatını kaybetmemiş olacaktı. Demokratik bir ortam, huzur ve istikrar olacaktı. Toplum darbe ortamına, çatışmalı ortama asla sürüklenmeyecekti. Hukuksuzluklar, adaletsizlikler, kayyum gaspları yaşanmayacaktı. Ne ekonomik krizler olacaktı ne de bir borç batağı. Çözüm sürecinin bitirildiği 2015’ten bu yana çözümsüzlüğün bedelini ne yazık ki hem canıyla hem de en ağır yoksullukla, işsizlikle ödeyen Türkiye halkları ve halkımızdır.
 
Çözümsüzlükten zafer çıkmaz
 
Kürt sorununun çözümsüzlüğünden zafer çıkmaz. Bunu anladığınız gün zaten iktidardan gittiğiniz gün olacaktır. Biz Türkiye’nin bu çözümsüzlük girdabından çıkması ve daha fazla bedel ödememesi için mücadele ediyoruz. Kürt sorunu, demokrasi ve adalet sorunlarının çözümü için demokratik siyaset yürütüyoruz. Tüm saldırı ve engellemelere rağmen demokratik siyasette ısrar ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz. Bu yoldan vazgeçmeyeceğiz. Bu ilkesel tutumumuzdur.”

 

ABD, yakından izliyor


ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, son zamanlarda Türk hükümetinin HDP’li 9 milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırma taleplerinden "haberdar" olduklarını ve "durumu yakından izlediklerini" söyledi.
Ahval’den İlhan Tanır’a yapılan açıklamada, söz konusu milletvekillerinin 2018’de seçildiğine işaret edilerek, “ABD, yasal işlemler yoluyla da dahil olmak üzere seçmenlerin iradesini bozmaya yönelik her türlü girişimi, yakından izlemeye devam ediyor" denildi.
Sözcü, soruşturmanın "şeffaflık ve bireysel haklara saygı" çerçevesinde yürütülmesi gerektiğini vurguladı. Açıklamada, "Hukukun üstünlüğü ve bireysel haklara saygı çerçevesinde yürütülen bu soruşturmaların sonuçları Türk yargı sistemine olan güveni pekiştirmesini sağlar" ifadeleri kullanıldı. 

 

HDP için AP’ye çağrı

       
Avrupa Parlamentosu'ndaki sol grup olan Avrupa Birleşik Solu-İskandinav Yeşil Solu (GUE/NGL) Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) yönelik saldırılara ilişkin açıklama yaptı.
Avrupa Parlamentosu Sol Grup Eşbaşkanı Martin Schirdewan, Avrupa Parlamentosu’nu (AP) HDP’ye yönelik açıklamalarına ilişkin AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kınamaya davet etti. Schirdewan, “Bu, demokrasiye yönelik çirkin bir saldırıdır. Grubumuz, Avrupa Parlamentosu’ndaki diğer tüm siyasi grupları HDP'li milletvekillerini savunmak için net ve siyasi bir duruş almaya çağırıyor. Bizim gibi onlar da demokratik seçilmişler olarak görevlerini yerine getirerek yapıyorlar. Başkan David Sassoli, Kürtleri desteklemeli ve Erdoğan'ın saldırgan tavrını tüm Avrupa Parlamentosu adına kınamalıdır” dedi.
Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları’nın Dünkü Konsey toplantısında HDP’ye yönelik saldırıları gündeme alması çağrısında bulunan Schirdewan, “Türkiye’nin demokrasiye yönelik saldırısı da bu hafta yapılacak zirvede AB liderleri tarafından tartışılmalıdır. Şimdi eylemsizlik zamanı değildir. Demokrasi ne pahasına olursa olsun savunulmalıdır” diye ekledi. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.