AfD meşrulaştırılıyor

Dünya Haberleri —

Irkçılık karşıtı eylem / foto:AFP

Irkçılık karşıtı eylem / foto:AFP

  • Alman siyasetinde yükselişteki merkez sağın Şansölye adayı Merz’in ırkçı AfD ile işbirliğine kapı aralaması hezeyan yarattı. Kerem Schamberger: “Bu durumda, 2029 seçimlerinde siyah-mavi (AFD-CDU/CSU) bir hükümetle karşılaşabiliriz.”
  • Die Linke’nin Kürtlere dönük kriminalizasyon ve ayrımcılığa karşı parlamentoda güçlü bir duvar olduğunu söyleyen Schamberger; “Parlamentoda da güçlü bir ses yükseltilmelidir. Benim kişisel çağrım, Die Linke’ye destek verilmesidir” dedi. 

NİHAL DOĞAN

Almanya'da sığınmacıların aile birleşimi haklarının kısıtlanması ve federal polise, sığınma başvuruları reddedilenlerin gözaltı ve tutuklama yetkisi veren yasa tasarısı meclisten geçemedi. Ancak Federal Mecliste yapılan oylama Almanya için tam bir şok oldu. CDU/CSU’nun hazırladığı önergeye FDP, AfD ve Sahra Wagenknecht İttifakı destek vermişti. AfD ile her türlü işbirliği ve ittifakı reddeden Almanca "Brandmauer" olarak adlandırılan güvenlik duvarının 23 Şubat’ta yapılacak seçimlerde birinci olması muhtemel CDU/CSU tarafından yıkılması Almanya’da insanları endişelendirdi. Bu sebeble 30 Ocak’tan bu yana Almanya’nın her yerinde insanlar CDU/CSU'nun AfD ile işbirliğini protesto etmek için sokağa çıktı. Tepkiler halen dinmiş değil, anketler merkez sağın hızlı yükselişinin yavaşladığına işaret ediyor.

CDU/CSU’nun AfD ile yaptığı tehlikeli işbirliğini ve bunun insanlarda yarattığı endişe ve korkuyu akademisyen, iletişim bilimcisi Kerem Schamberger ile konuştuk. 

Almanya'nın birçok kentinde AfD'ye karşı gerçekleşen kitlesel protestolara katıldınız. On binlerce insanın bu tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

AfD gibi faşistoid bir partiyle bir araya gelinmesine karşı gerçekleşen toplumsal mobilizasyonu önemli buluyorum. Bu karşı duruş, aynı zamanda bu birlikteliğin asla kabul edilemeyeceğinin bir belgesidir. Almanya’da AfD ile ortak çalışma meşrulaştırılmak isteniyor. Halkın protestolarla tepkisini göstermesi gerekiyor. Sokaklara taşınan bu direniş, toplumun demokrasiye ve insan haklarına bağlılığının açık bir göstergesidir. Nitekim yüz binlerce insan bu yüzden sokaklara döküldü, bu da umut verici bir dayanışma örneği oluşturuyor.

 

 

Protestolara özellikle gençlerin yoğun katılımı dikkat çekiyor. Bu durum size nasıl bir mesaj veriyor?

Gençlerin siyasete ilgisiz olduğu yönündeki yaygın algının yanlış olduğu bu protestolarla kanıtlandı. Gençlik, farklı ideolojik yönelimlerle de olsa siyasallaşmış durumda. Örneğin, Alman Die Linkesi'ne son iki haftada 11 binden fazla genç katıldı. Bu, gençlerin sağa kayan, toplumun merkezinde kendisini sabitleştiren bir siyaseti reddettiğini gösteriyor. Ancak Avrupa genelinde gençlerin bir kısmı sağcı partilere oy veriyor. Yine de faşizme karşı ayakta duran ve mücadele eden gençlik hareketleri çok önemli. Kürt Özgürlük Hareketi örneğinde de açığa çıkmıştır ki gençlik, bir toplumun en dinamik gücüdür; direniş gençlikten başlayarak tüm topluma yayılır ve bu, faşist eğilimleri durdurmanın en etkili yoludur.

AfD'ye yaklaşım ile Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin (NSDAP)yükseliş dönemi arasında bir benzerlik görüyor musunuz? 

Faşist hareketlere karşı mücadele kararlı ve tutarlı olmalıdır. Faşistlere konuşma platformu sağlamak veya onlara fırsat tanımak, geçmişte olduğu gibi tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Tarih bize bu konuda acı dersler verdi; geçmişte yapılan hatalar, faşizmin yükselmesine zemin hazırladı. Tarihsel paralellikler çizmek istemem ancak tarihimizden ders çıkarmak yaşamsal öneme sahiptir. Bugünkü protestolar ve toplumsal tepkiler, bu derslerin unutulmadığının bir göstergesidir ve bu da bize umut veriyor.

AfD'nin gündemde olduğu bu meclis tartışmasının, Auschwitz kampından kurtarılanların anma yıldönümüne denk gelmesi sizce tesadüf mü?

Federal Meclis'te Auschwitz kampındaki insanların kurtuluşu anılırken, aynı gün birkaç saat sonra AfD gibi Nazi partisinin halefi, aşırı sağ bir partiyle ilgili oylamalar yapılabiliyor. Bu, anmaların ve tarihsel yüzleşmenin içinin boşaltıldığını gösteriyor. Düzen partileri bir yandan bu tür anmalarla iyi bir imaj çizmeye çalışırken diğer yandan AfD ile iş birliği yapabiliyor. “Bakın, bizler anmalar düzenleyerek ve tarihimizden ders çıkararak ‘iyi Almanlar’ olduk ve artık Alman milliyetçiliğini yaşatabiliriz” diyorlar. Bu çelişki, Auschwitz'ten kurtulanların protestolarında da açıkça görülüyor. Yahudi gazeteci Michel Friedmann gibi politikacıların CDU partisinden istifa etmesi veya Federal Liyakat Nişanları/Madalyalarını (Bundesverdienstkreuz) iade etmesi, bu ikiyüzlülüğe karşı güçlü bir tepki olarak değerlendirilebilir.

Sağ siyaset ırkçı AfD’ye kapı aralarken, Die linke ile iş birliği neden kesin bir şekilde reddediliyor?

Tarihsel olarak, komünist hareketlerle masaya oturmak istemeyen bir siyaset anlayışı var. Ancak burada asıl mesele yalnızca ideolojik bir duruş değil. Göç, mülteci hakları ve iltica politikaları gibi konularda AfD, CDU, CSU, Yeşiller ve FDP gibi partiler arasında örtük bir uzlaşı var. Güvenlik duvarı (Brandmauer) söylemiyle, aslında mülteci haklarını daha da kısıtlamaya yönelik politikalar meşrulaştırılıyor. Mülteciler için bu 'Güvenlik duvarı' sadece sınırda ölümler, denizlerde boğulmalar ve tel örgülerde hapis kalmak anlamına geliyor. Bu konuda partiler arasında derin bir fikir birliği var, bu da asıl sorunun insani değerlerde değil, siyasi hesaplarda yattığını gösteriyor.

Son seçimlerde, AfD Bundestag’da 83 sandalye kazanmıştı. 23 Şubat’ta yapılacak Federal Meclis seçimlerine dair öngörünüz neler?

Aşırı sağ partilerin bu seçimlerde daha da güçlenmesi olası. Eğer Friedrich Merz gibi bir isim başbakan olursa, sağcı politikalar daha da pekişecektir. Bu durumda, 2029 seçimlerinde siyah-mavi bir hükümetle karşılaşabiliriz. Irkçılık giderek daha görünür hale gelirken, sosyal haklar daraltılıyor. Tehlikeli mülteci imajı sürekli pekiştiriliyor, bu da AfD'nin oylarını artırıyor. Almanya siyasetinin temel sorunu, toplumsal sorunlara yaratıcı ve etkili çözümler üretememesi. Bu beceriksizlik, sağcı partilerin güç kazanmasına zemin hazırlıyor.

Bu süreçte toplumsal mücadeleye nasıl katkı sunulabilir?

Sokakta yürütülen mücadele, sağ eğilimlere karşı en güçlü yanıttır. Ancak bu mücadele yalnızca sokaklarla sınırlı kalmamalı; parlamentoda da güçlü bir ses yükseltilmelidir. Benim kişisel çağrım, Die Linke’ye destek verilmesidir çünkü bu parti, faşizme karşı net bir duruş sergileyen, tutucu partilerle ve AfD gibi aşırı sağ partilerle iş birliğini reddeden bir yapıya sahiptir. Bu siyasi kaleyi korumak önemli. Die Linke’nin Federal Meclis'e yeniden girmesi, faşizme karşı mücadelenin parlamentoda da devam etmesini sağlayacaktır. Ayrıca, Kürt halkının kriminalize edilmesine, kültürünün dışlanmasına ve damgalanmasına karşı en güçlü direnişi gösteren tek parti de Die Linke’dir. Bu nedenle, toplumsal mücadelede dayanışma ve siyasi bilinç büyük önem taşıyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.