Tunç: Hep barış için çabaladı

Mehmet Şirin Tunç

Mehmet Şirin Tunç

  • Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla 26 yıl önce Türkiye'ye giden 'Barış ve Demokratik Çözüm Grubu'nun içinde yer alan Mehmet Şirin Tunç, PKK’nin kararının tarihsel olduğuna dikkat çekerek, Kürt Halk Önderi'nin hep barış için çabaladığını söyledi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, 22 Eylül 1999'da “Demokratik Cumhuriyete destek ve iyi niyet adımı“ kapsamında 1 Ekim 1999’da Türkiye’ye giden “Barış ve Demokratik Çözüm Grubu” üyesi Mehmet Şirin Tunç, MA'ya konuştu. 7 arkadaşıyla birlikte 1999’da Colemêrg’in Şemzînan (Şemdinli) ilçesinden giriş yapan Tunç, 2 Ekim 1999’da çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak, Muş E Tipi Cezaevi’ne konuldu. Tunç, Türkiye’ye geldiği günden bu yana Kürt sorununun çözümü için demokratik siyaset alanında çalışmalarını sürdürüyor. 

O zaman neler yaşandı?

Türkiye’ye geldikleri dönemin provokasyona açık olduğunu belirten Tunç, o dönem yaşananları şöyle özetledi: “Başkanlık Konseyi’nin dört mektubuyla birlikte giriş yapmıştık. Tabii çok hassas ve zor bir süreçti. Gelişimizi ‘teslim’ olarak görme, bu şekilde değerlendirme durumu vardı. Yine Türkiye televizyonlarında, ‘8 terörist silahlarıyla birlikte giriş yaptı’ biçiminde propaganda söz konusuydu. Bunların olabileceği önceden hesaplanmıştı, ancak temel hedef barışçıl bir çalışmanın yürütülmesi, özellikle Türk- Kürt halklarının birlikteliğiydi. Kürt Halk Önderi, komployu boşa çıkarma temelinde böylesi tarihi bir adım atmıştı. Cumhuriyetin kuruluş yıl dönümünde özellikle 29 Ekim 1999’da bir grup arkadaşımız da Avrupa’dan sürece dahil olmak için gelmişti. DGM’lerde yapılan yargılamalar sonucunda da 15 ile 22,5 yıl arasında arkadaşlarımız ceza aldı. Sonradan tahliye oldular.” 

Hep muhatap aradı

Kürt Halk Önderi'nin her süreçte barış ve kardeşlik dışında bir şey düşünmediğinin altını çizen Tunç, şöyle devam etti: “Bu topraklarda barışın tesis edilmesi için büyük bir mücadele içerisinde oldu. Hep ‘muhatap arıyorum’ dedi ama bir türlü muhatap bulamadı. Kürt sorununun barışçıl yollarla çözümünü esas aldı, ancak bu konuda imkanlar yaratılmadı, hep inkar ve imha temelinde yaklaşım gösterildi. Özellikle İmralı Adası’nda yeni bir sistem geliştirdi.  Demokratik, ekolojik, kadın eksenli bir sistem. Bu, yalnız Türkiye ve Kürdistan’a ilişkin değil, tüm Ortadoğu halklarına yönelik bir sistem oldu. Bu konuda da büyük çabalar gösterildi. Sayın Öcalan hep bu topraklarda barışın yeşermesi, barışın kazanmasını hedefledi. ‘Barış mücadelesi savaştan daha zordur’ tespitiyle hareket etti. Grubumuzun ismi de ‘Barış ve Demokrasi Grubu’ idi. Sayın Öcalan, 27 Şubat’ta ise ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı' ile mücadeleyi derinleştirmeyi esas aldı.” 

Görev ve sorumluluklar var

PKK’nin her yönüyle Kürt Halk Önderi'ne bağlı olduğunun altını çizen Tunç, “Bu temelde  tarihi çağrı sonrası ateşkes ilan edildi. En sonda da 5-7 Mayıs’ta kongre yapıldı. Şimdi burada önemli olan nokta şudur; atılan tarihi bir adım var. Herkesin bu adımı selamlaması lazım. Barışın gelişmesi için herkesin üzerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmesi lazım. Diğer tarafta devlet ve hükümetin yapması gereken görev ve sorumluluklar var. Bunları yerine getirilmesi lazım” şeklinde konuştu. 

Savaş rantçılarına dikkat

1921 Anayasası’nın güncellenmesi gerektiğine dikkat çeken Tunç, “Vatan Kürtlerin ve Türklerin ortak vatanıdır. Kürtler Cumhuriyetin asli unsurudur” ibaresinin geçtiğini hatırlattı. Yeni başlayan süreçte kullanılan dilin önemini vurgulayan Tunç, şunları ifade etti: “Herkesin barış dilini kullanması lazım. Savaş rantçıları her süreçte bu dili kullanmıştır, bundan sonra da kullanacaktır. Herkesin, özellikle de muhatapların bu konuda duyarlı olması lazımdır. Dil önemlidir. Barış diline evirilir ve kardeşlik temelinde çözüm hedef olarak konulursa inanıyorum ki süreç içerisinde olumsuzluklar da giderilir. Önemli olan barışın ruhunu yaşamak ve yaşatmaktır.” 

Tıkanan nefes borularını açacak

PKK’nin kongre kararlarında atıfta bulunduğu ve kamuoyunda tartışılan 1924 Anayasası’na da değinen Tunç, şöyle devam etti: “1924 Anayasası'nda Kürt halkının varlığını tümden inkar etme durumu var. O dönemin sorumlu kesimleri, ‘Bu vatanda herkes Türk’tür, Türk olmak zorundadır. Türk olmayanların tek bir hakkı var o da Türklere hizmetçilik yapma’ temelindedir. Onun için herkesin bu konuda elini taşın altına koyması, barış dilini geliştirmesi, büyütmesi ve derinleştirmesi lazımdır. Sayın Öcalan ne olursa olsun barışın gelişmesi için tüm yolları deneyecek ve tıkanan nefes borularını açmayı kendisine esas alacaktır. Bu konuda Sayın Öcalan’ın yaklaşımı nettir. Devletin de bu konuda doğru bir yaklaşım içerisine girmesi lazımdır. Bazı açıklamalar olumlu olmakla birlikte bazı açıklamalar da Kürt halkını incitiyor. Onun için herkesin bu konuda doğru temelde yaklaşması lazımdır.” 

Yasal ve anayasal adımlar

Tecrit ortamının tümden ortadan kaldırılması gerektiğini belirten Tunç, bunun olmazsa olmaz koşul olduğunu dile getirdi. Tunç, “Sayın Öcalan’ın rahat bir ortamda çalışmasını sağlayacak bir zeminin yaratılması lazımdır. Bu temelde bir yaklaşım barışın daha da derinleşmesini ve kökleşmesini beraberinde getirecektir” dedi. Yasal sürecin tamamlanması gerektiğinin altını çizen Tunç, her şeyin pratikleşmesi için anayasal bir statünün ortaya çıkması ve resmileşmesinin öneminin vurgulayarak, “Bu konuda Kürt'ün dili, Kürt'ün kültürü, kendisini özgürce ifade etmesi, haklarının yaratılması lazım. Bu konuda önemli bazı adımların atılması herkesi rahatlatır. Sorunun çözümü Meclis'tedir. Meclis'te 24 Anayasası'nda Kürtlerin varlığı inkar edildi ve 2025'te yine Meclis'te Kürtlerin varlığı kabul edilmeli. Sayın Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu paradigma ışığında doğru bir yaklaşım içinde olunmalı. Hükümetin ve devletin anayasal bir değişikliğin içine girmesi ve Kürtlerin haklı taleplerini anayasal bir statüye kavuşturması lazımdır.”  

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.