Çalışan gazeteciler anlattı: Kızgınız, öfkeliyiz

Toplum/Yaşam Haberleri —

  • 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü’ydü. En az 62 gazetecinin tutuklu olduğu Türkiye’de sahada çalışan gazeteciler, “ Haber olmak istemiyoruz, haber yapmak istiyoruz. Kızgınız, öfkeliyiz ama bütün zorbalıklara rağmen yazmaya devam edeceğiz” diyor. 

JİYAN ELMA/PARİS

Boynuna basılınca “nefes alamıyorum” diyenden, “Makinanı kafanda kırarsam o zaman görürsün basını” hakaretine maruz kalan, yaşından çok gözaltı yaşayandan, ödül alacakken müebbet hapis cezası alan gazeteciye kadar… Türkiye’de basın emekçileri her türlü baskıya rağmen mesleklerini icra etmeye çalışıyor. Bütün engellemelere, iktidarın baskı ve zulmüne rağmen, deklanşöre basmaktan korkmayan ve kalemini eğip bükmeden yazabilen, gerçekleri karanlıktan kurtaran gazetecilerin gününde, Türkiye’de Kürdistan’da sahada çalışan gazeteciler ile konuştuk. 

Enes Sezgin

Onurlandırılmıyor cezalandırılıyoruz

Daha önce defalarca gözaltına alınan ve tehdit edilen Mezopotamya Ajansı (MA) İstanbul muhabirlerinden Enes Sezgin, gazetecilerin mesleklerini onuruyla yerine getiremediklerini ve sistematik bir saldırıya maruz kaldıklarını şu sözlerle dile getirdi: “Her ne kadar 10 Ocak ‘gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak için’ belirlenen bir gün olsa da Türkiye gerçekliğinde durum böyle değil. Bırakalım gazetecileri onurlandırmayı, mesleğini rahat icra edemez durumda gazeteciler. Türkiye’de gazeteciler birçok sorunla karşı karşıya. Tutuklanma, gözaltı, işkence, engelleme, sözlü hakaret ve daha birçoğu. Neredeyse bunların tümünü alanda bizzat yaşadım. Aslında bunu yapmalarının nedeni de açık bir şekilde ortada: Gerçeği gizlemek ve toplumun sesini kısmak.” 

 

Hakikat karanlıkta kalmayacak

“Bu baskı aygıtları ne kadar artarsa artsın mesleğimizi yapmaya gerçekleri karanlıktan kurtarmaya devam edeceğiz” diyen Sezgin, özgür basın geleneğinin önemine vurgu yaptı: “Bu gelenek mirasçılarından aldıkları bayraklarla yoluna devam etti, ediyor. Ape Musa’nın kaleminden, Kadri Bağdu’nun haberi halka ulaştırmasına kadar inatla ve ısrarla devam ediyor. Gazetecilere dönük tutuklamalar ve gözaltılar boştur, bir karşılığı yoktur. Tüm tutuklu bulunan gazetecileri selamlıyorum. Hakikat asla karanlıkta kalmayacaktır.”

 

Gerçekleri yazacağız

Yadigar Aygün

Gazete Karınca’dan Yadigar Aygün ise AKP-MHP faşist iktidarının yargı eli ile yürürlüğe koyduğu uygulamalara değindi. Aygün, “AKP-MHP iktidarı ve onun güdümündeki yargı gazetecilere yönelik baskıları her geçen gün arttırıyor. Özellikle muhalif basına yönelik saldırılar her alanda sürdürülüyor. Gerek meydanlarda işkence, görüntü alımına engel gerekse de gazetecilik faaliyetleri 'suç unsuru' gösterilerek baskı oluşturulmaya çalışılıyor. Gazeteciler, gözaltına alınıp, tutuklanıyor. Gerçekleri halka ulaştırmak suç değil” dedi. 

Gazetecilerin mesleklerini yaptığı için tutuklandığına işaret eden Aygün, “Bugün cezaevlerinde 60’nın üzerinde tutuklu gazeteci bulunuyor. Meslektaşlarımız bir an önce serbest bırakılmalıdır. Gazetecilere yönelik bu saldırıları asla kabul etmiyoruz. Halkın haber alma hakkını sonuna kadar savunacağız. Bizler, özgür basın çalışanları olarak gerçekleri yazmaya devam edeceğiz” diye ekledi. 

 

 

Polis: Ne basını, bana ne basınsan

Fatoş Erdoğan

Dokuz8 haberden Fatoş Erdoğan ise sıcak haber takibi sırasında polis tarafından yaşadığı zorlukları ve Cumhurbaşkanı kararnamesiyle zorunluluk haline gelen “Turkuaz Basın Kartı”na değindi. Erdoğan yaşadıklarını şöyle aktardı: “Öncelikle basın mensubu olduğumuzu söylüyoruz. Çünkü boynumuzda taşıdığımız basın kartları kendimizi tanıtmamıza yetmiyor. Klişe haline gelmiş ‘sarı basın kartın var mı’ sorusuyla karşılaşıyoruz. Bilindiği üzere Türkiye’de gazetecilerin sarı basın kartları iptal edildi. Cumhurbaşkanlığına bağlı turkuaz basın kartı tek geçerli kart olarak tanımlandı. Polisin ‘ne basını, basın masın yok, bana ne basınsan, genelge var beni çekemezsin’ sözlü sataşmalarına cevap veriyoruz. Yaptıklarının suç olduğunu, kamu görevi yaptığımızı, Anayasal haklarımızı söylüyoruz, etkilenmiyorlar bile. 

Önce basına şiddet uyguluyorlar

Çok rahat şekilde birçok arkadaşımızda olan IFJ uluslararası basın kartının geçerli olmadığını, sendika kartı olduğunu iddia edebiliyorlar. Bu sözlü sataşma, bizim gösterdiğimiz dirençle, haklı olarak çekmeye devam ettiğimizde, şiddete dönüşüyor. Kalkanla, elleriyle ekipmanlarımızı kapatma, vurma, itekleme, süpürme şeklinde şiddete uğruyoruz. Yoğun şiddet uyguladıkları eylemlerde görüntü vermemek için önce basına yöneliyorlar. Basının görüntü almasını engellemek ilk görevleri sanırım, bununla mücadele ediyoruz.”

Adalet arayışımız hep sürecek

Şiddet gördüğü için adalete başvuran kişilerin sonuç alamadığı gibi bir de polise mukavemet suçlamasına maruz kaldıklarının altını çizen Erdoğan, “Çok ağır insan hakları yaşanırken, gazeteciler haberleri yüzünden cezaevindeyken uğradığımız şiddeti küçültüyoruz. Çoğu zaman yaşadıklarımızı söylemiyoruz bile. Türkiye'de son genelgeyle basına yönelik şiddet tırmanışa geçince teşhir etmeye başladık yaşadıklarımızı.  Bu durum polisi durdurmadı, şiddeti artırmaya devam ediyorlar. Gazeteci arkadaşımız Beyza Kural’ın maruz kaldığı polis şiddetine karşı kazandığı hukuk savaşından sonra adalet arayışımız seneler bulsa da suç duyurusunda bulunacağız” diye aktardı. 

Haber olmak değil haber yapmak istiyoruz

İktidarın tek basın dayatmasına karşı topyekun mücadelenin önemine vurgu yapan Erdoğan son olarak şunları belirtti: “Daha çok ses çıkarmalıyız binlerce işsiz, özlük hakları elinden alınmış gazeteciler var ülkemizde. Bu dayanışma hep böyle devam etmeli. Alanda olan arkadaşlarımız şiddete uğramadan işini yapabilmeli. Gazetecilik yapmak için eylem takibine giden hiç kimse haber olmasın istiyoruz. Gazeteci, haberin öznesi olmasın, haber yapsın. Ortak tavrımız: Haber olmak istemiyoruz, haber yapmak istiyoruz.”

 

Ahmet Güneş

Çalışan gazeteciler sorunu da var

Yeni Yaşam Gazetesi’nden Ahmet Güneş ise Çalışan Gazeteciler Günü olsa da işsiz olan yüzlerce meslektaşının olduğuna değindi. “Günün anlam ve önemine dair Türkiye’de konuşmak biraz netameli” diyen Güneş, “Nitekim işsiz kalan gazeteciler olduğu gibi çalışmaya çalışan gazeteciler sorunu var. Bu süreçte mesleğini bırakan da, yurt dışına gitmek zorunda kalanlar da var. Yine aynı şekilde bizim gibi mecralarda çalışan gazeteciler için her gün bir risk, çünkü bugün mesleğini yaptığı için cezaevlerinde tutulan arkadaşlarımız var” dedi.  

En çok da tutuklu gazetecilerin günü

Özgür basın geleneğini sürdüren gazetecilerin sürekli hükümetlerin hedefinde olduğuna vurgu yapan Güneş, “Bu bilinçle ve olan biteni göze alarak gazetemizi çıkarmaya çalışıyoruz. Gerek sansür gerekse de otosansürün çok yoğun olarak yaşandığı bir dönemden de geçiyoruz. Bu günü okurlarımızla dayanışarak kutlamanın önemli bir yanı var. Okurlar gazetemizi okudukça ve habere sahip çıktıkça biz de ısrarımıza devam edeceğiz. En önce tutuklu olan gazetecilerin günü kutlu olsun, en çok onların günü bugün” diye belirtti. 

Eylem Nazlıer 

Vazgeçmiyoruz,

tıpkı Metin abi gibi

Evrensel Gazetesi’nden Eylem Nazlıer de 10 Ocak’ın gazeteciler için bir kutlama günü olmaktan uzak olduğunun altını çizdi: “Bizler çalışan, çalışamayan, işsiz bırakılan gazeteciler olarak bugünü kutlama halinde yaşamıyoruz. Gerçeklerimiz çok farklı bizim. Gazeteciler haber yaptıkları için yargılanıyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyorlar” dedi. İktidarın sansür politikasına da değinen Nazlıer, “İktidar, RTÜK ve Basın İlan Kurumunu muhalif gazete ve televizyon kanalları üzerinde baskı aracı olarak kullanıyor. Gerçeklerin halka ulaşmasını istemiyor” dedi. 

Baskı gazetecilerin rutini oldu

Sahada çalışan muhabirler maruz kaldığı baskılara işaret eden Nazlıer, kendi yaşadıklarını da aktararak şöyle devam etti: “Görüntü çekmemiz polis tarafından engelleniyor, görüntülerimizi silmeye çalışıyorlar. Kendimden bir örnek vereyim; 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Taksim’de yapılan açıklamayı izliyordum. Açıklamaya polis müdahale etti, o dönem İstanbul Emniyet Müdür yardımcısı olan şahıs, bir kadın eylemciyi kastederek ‘bırakın gitsin şu o…’ gibi bir söz kullandı. O anı kaydettiğimi gördü, bana yöneldi. Telefonumu almaya çalıştı ama vermeyeceğimi ve diğer basın mensuplarının geldiğini anlayınca basın kartımı göstermemi istedi. O gün defalarca engellendim. O görüntüler çok tepki çekti. Ama birkaç gün sonra emniyet müdür yardımcısının terfi ettiğini öğrendim. Ödüllendirildi! Aslında bu biz gazetecilerin 'rutini' haline geldi. Sorumlular yargılanmadığı gibi hem cezasızlıkla hem de ödüllendirilmeyle mükafatlandırılıyorlar.”

Rojhat ne yaptı?

Metin Göktepe’nin katledilişinin 26’ncı yılı olduğunu hatırlatan Nazlıer, bu politikanın değişmediğini de belirterek, “26 yılda değişen pek bir şey olmadı. Evet katledemiyorlar ama gazetecilik faaliyetinden dolayı onlarcamız cezaevinde, yaptıkları haberlerle yargılananlarımız var. Gazetecilik faaliyetleri gerekçe gösterilerek Kameraman Rojhat Doğru’ya mahkeme müebbet ile 12 yıl 1 ay hapis cezası verdi. Son yıllarda bir gazeteciye verilen en ağır ceza” dedi. 

Nazlıer, “Bizim kameralarımız, kalemlerimiz onlar için silahla eşdeğer. Bu cezadan da belli olduğu üzere, müebbet hapis cezası alacak ne yaptı Rojhat?” diye soran Nazlıer şöyle devam etti: “Kızgınım, öfkeliyim. Türkiye'de gazetecilere reva görülen bu işte. Demokrasi, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü yok bu ülkede. O yüzden sokağa çıktığımız da ilk engellenen biz gazeteciler oluyoruz. Çünkü sokakta herkesin gözleri önünde ağır hak ihlalleri yaşanıyor, işkence uygulanıyor ve bu işkenceyi duyurmamız adına ilk önce bizi engelliyorlar.”

Haberin peşinden koşmaya devam

Her şeye rağmen gazetecilerin hakikatin peşinde olmaya devam edeceğinin altını çizen Nazlıer, “Biz gazeteciler vazgeçmiyoruz, tıpkı Metin abi gibi. Haberin peşinden koşmaya devam edeceğiz” mesajını verdi. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.