Çürümüş ataerkilliği koruma çabası

Jin Jiyan Azadî / foto:AFP

Jin Jiyan Azadî / foto:AFP

  • İranlı aktivist Shaghayegh Noruzi: Rejim, kadınlardan sadece eylemleri değil, siyaseti yeniden tanımlama güçleri nedeniyle korkuyor. Rejim için bu kadınlar mevcut düzenin temelden inkarıdır.

İran İslam Cumhuriyeti’nin kadın aktivistlere yönelik idam cezaları, hem ülke içinde hem de uluslararası alanda büyük tepkilere yol açıyor. İnsan hakları aktivisti Shaghayegh Noruzi, idamların rejimin çürümüş ataerkil düzenini koruma çabası olduğunu ve özellikle Kürt, Beluç, Arap gibi etnik azınlıkların hedef alındığını belirtti. “Jin jiyan azadî” ayaklanmasının ardından baskıyı artıran rejim, Pexşan Ezîzî, Werîşe Muradi ve Şerife Muhammedi gibi Kürdistanlı kadın aktivistlere idam cezaları vererek toplumsal mücadeleleri sindirmeye çalışıyor. Jinnews’e konuşan Shaghayegh Noruzi, “Bu infazlar asla adalet araçları değil, ötekileştirilmiş halkların kanıyla imzalanmış tahakküm araçlarıdır” dedi. 

 

 

Kendi sınırındaki ateşi körüklüyor

İran hükümetinin protestoların sonlaması için gerekli adımları atmak yerine idam cezalarıyla öfkeyi artırdığını vurgulayan Shaghayegh Noruzi, “İslam Cumhuriyeti, varlığını sürdürebilmek için infaz düğmesine basıyor. Ortadoğu savaş ateşiyle yanarken ve İsrail birçok cephede ilerlerken, rejim, kendinden menkul jeopolitik bilgeliğine rağmen, kendi sınırları içindeki yangınları ateşliyor ve derinleştiriyor. Siyasi akıldan yoksun, sadece emirleri uygulayan ajanlarla hareket ediyor” diye belirtti. Noruzi, idamların rejimin siyasi kontrol ve etnik sindirme politikalarının bir parçası olduğunu ifade etti.

Ataerkilliğin daimi sunağı

Noruzi, idam cezalarının adaletle ilgisi olmadığının, ötekileştirilmiş halkların kanıyla güçlendirilen bir tahakküm aracı olduğunun altını çizerek, “İslam Cumhuriyeti'nde idamlar, sadece cezalar değil; devlet gücünün ritüel eylemleri, çürümüş bir ataerkil, dini ve otoriter düzeni korumak için bedenlerin kurban edildiği daimi bir sunaktır. Bu listede en sık rastlanan isimler Beluç, Kürt, Arap ve Afgan, yani rejimin en gösterişli siyasi kontrol ve etnik temizlik gösterileri için kimlikleri uzun süredir istismar edilenleri. Hedefe ilk konulanlar bu kimlikler olmuştur. Bu infazlar asla adalet araçları değil, ötekileştirilmiş halkların kanıyla imzalanmış tahakküm araçlarıdır” dedi.

Silme - sindirme mekanizması

“Etnik azınlıklar sadece işledikleri iddia edilen ‘suçlar’ nedeniyle değil, kim oldukları için katlediliyorlar” diyen Noruzi, şöyle devam etti: “İran'daki idamlar ırkçı bir silme-sindirme mekanizmasıdır. Kürtler, Beluçlar, Araplar, Afganlar - bunlar egemen Şii milliyetçi söylemin her zaman susturmaya çalıştığı sesler olmuştur. Amaç ‘sınırlar üzerinde egemenlik’ kurmak, isyankar bölgeler üzerindeki hakimiyeti sıkılaştırmaktır. Bu kimliklerle ilişki kurmayı hiçbir zaman başaramayan bir rejim, bunun yerine tek dil olarak darağacına yöneldi.

Kollektif meydan okuma

Pexşan Ezîzî, Werîşe Muradi ve Şerife Muhammedi gibi kadın aktivistlere “silahlı isyan” gibi siyasi suçlamalarla idam cezaları verildi. Hükümetin kadın aktivistlere yönelimine ilişkin ise Noruzi şunları belirtti: “Pexşan Ezîzî, cezaevini bir direniş alanına dönüştürdü. Hücre hapsinde bile ‘direniş, mücadele, yaşam’ mesajını yayıyor. Rejim, kadınlardan sadece eylemleri değil, siyaseti yeniden tanımlama güçleri nedeniyle korkuyor. Ataerkilliğe güç kullanarak değil, kolektif iyileşme ve dayanışma yoluyla meydan okuyorlar. Rejim için bu kadınlar sadece siyasi muhalifler değil, mevcut düzenin temelden inkarıdır.” 

Yerel bir slogan değil küresel bir dil

Tüm baskı ve tehditlere rağmen bu direnişin her alanda sürdüğünü belirten Shaghayegh Noruzi, “Sessiz kalmadık. Kalmayacağız. Teşhir etmek, isimleri haykırmak, tanıklık etmek, hikayeleri anlatmak; bunların hepsi infaz politikalarına karşı silahlarımız” diye konuştu. Noruzi, Kadının özgürce yaşamda varolabilmesi için enternasyonalist bir dayanışma ağının gerekliliğine vurgu yaparak şunları belirtti: “Uluslararası birlik, ortak acımızı okumak, kolektif direnişi şekillendirmek ve ölüm odaklı politikalara karşı, bir yaşam anlatısıyla karşı durmak demektir. Bu dayanışma hayırseverlik değildir; yapısal ve toplumsal cinsiyete dayalı baskıya ilişkin ortak bir anlayış üzerine inşa edilmiştir. ‘Kadın, Yaşam, Özgürlük’ yerel bir slogan değil, küresel bir dildir. Ve dünya bizi dinlemelidir.” ANKARA

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.