Deniz Gezmiş’in Kürtçe öğrenme isteği
Toplum/Yaşam Haberleri —

❏
Türkiye ve Kürdistan’daki gençliği etkilemiş, 68 kuşağının önderlerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın bugün ölüm yıldönümü. Yirmibeş yaşında idam edilen 68 kuşağının sembol isimlerinden Deniz Gezmiş’ten birçok kitapta söz edildi. Yakın zamanda Aryen Yayınları’ndan çıkan Âşık Temelî’nin ’Söz Kısa Kalsın-Anılarım’ kitabında yazar, arkadaşı Deniz Gezmiş ile ilgili anılarına yer vermiş.
Âşık Temelî anılarında, Deniz Gezmiş’in Kürtçe öğrenme isteği ve idamından sonra Hüseyin İnan’ın babası ile karşılaşmasından bölümler şöyle:
1968-69’da Deniz en çok Celal (Doğan) ile beraber hareket etti. Bir defasında polisler Celal’i çok fena dövmüşlerdi. Celal Kürt. Biz Celal ile Kürtçe konuşuyorduk. Deniz, “Keşke ben de bilsem.” diyordu.
Mehmet Güneş’le ben Kemal Badıllı’nın “Kürtçe Gramer” kitabı ve Musa Anter’in Kürtçe-Türkçe sözlüğünü almıştık. Deniz onları eline aldığında ben zannettim ki Deniz uçuyor. Çok sevindi. “Nerede buldunuz bunları?” dedi.
Maarif Kitabevi’nde bulmuştuk o kitapları. Biz Kürtçe ve Kürtlerle ilgili kitap aradığımızı söylediğimizde arka tarafa gidip bu sözlükleri getirmişti. “Oğlum kitap lazım olursa gelin. Gelin. Ben parasız vereceğim. Biz geçmişte bastırdık. Şimdi de sıkıyönetim gelecek. Çıkaramıyoruz.” demişti. Deniz, “İşte aradığım bu.” dedi.
Yani demek istediğim şudur: Deniz, “Yaşasın Kürt ve Türk Halklarının Kardeşliği” sloganını boşa atmadı. En sağlam arkadaşları Kürt ve Ermeni’ydi. Celal Kürt’tü, ben Kürt’tüm. Garbis Ermeni’ydi. Fahri vardı, tahmin ediyorum o da Kürt’tü. Konyalıydı. Bizim Sarızlı Hasan Âşık vardı. Birbirine çok güvenen yedi-sekiz kişiydik.
THKO’nun beyni Hüseyin İnan’dı. O zaten Kürt’tü. Ona Dede diyorlardı. Deniz öndedir, tanınıyor, sempatik, idol. Ama Deniz bile Hüseyin’e “Dede” diyordu. “Bizim beynimiz Hüseyin’dir.” diyordu. Hüseyin, Stalin’in kafasında birisiydi. Gücünün %10’unu gösterir, %90’ını göstermezdi. Bir gün “Hüseyin İnan’ı tanıyor musun?” dedi Deniz. “Yok.” dedim. “Sen Sarızlı değil misin?” dedi. “He.” dedim. “O da Sarızlı.” dedi. Ben de güldüm, “Biz akrabayız.” dedim. Çok sevindi ona. Hüseyin’in örgütün beyni olduğunu çok sonraları söyledi. O zaman gururlandım.
Onlar hapse düştükten sonra ben de sık sık Ankara’ya gittim. Şükrü dayımın eşi Kara Fatma ve bir de bizim bir Gülizar ablamız vardı. Deniz’leri yedi kapının arkasına da kilitleseler yengem ve Gülizar abla gider görürlerdi. Öyle zeki kadınlardı.
Deniz ile irtibatımı yengem ve Gülizar Abla sağlıyordu. Fatma yengem çok cesur, korkusuz birisiydi. Çekinmezdi. Ana-babası gidip göremiyordu onları ama bizim Fatareş (Kara Fatma) gidip görüyordu. Benim selamımı iletiyor, bana da selam getiriyorlardı.
İdamlarından on iki gün önce Ankara’daydım. Oradan İstanbul’a gittim. İstanbul’da gizlenmek zorunda kaldım. Evden eve saklanıyordum.
Üçü de son mektuplarını Hıdır Amca’ya vermişlerdi (Hüseyin İnan’ın babası). Hıdır Amca da Hanife halamın oğlu Hasan’a veriyor ve “Bunları Temelî’ye götür.” diyor.
Üçünün mektubunu getirdi. Oturdum, ağladım, üzüldüm. Korkunç bir atmosferdi. Nefes alamıyordum. Mektupları geri Hasan Abi’ye verdim ve Hıdır Amca’ya gönderdim.
Ben Hıdır Amca’yı gördüğümde daha “Başın sağ olsun” demeden kendisi bana “Başınız sağ olsun.” dedi. “*Hevalên te çûn…” dedi. O gün bugündür üzüldüğüm zaman nefes alamıyorum.
*Arkadaşların gitti.
HABER MERKEZİ