Deprem travması mı, devlet travması mı?

Forum Haberleri —

6 Şubat depremi/foto: MA

6 Şubat depremi/foto: MA

  • Deprem sonrası ortaya çıkan manzaralar, hantallık, devlet kurumlarının vatandaşa yönelik tutumları ve politikasızlığı, depreme maruz kalanları çok daha derinden etkilemiştir.

Dr. ORHAN KAYA

Hem bireysel hemde toplumsal olarak yaşam bütünlüğümüzü alt üst eden depremin etkilerini uzun yıllar yaşayacağız. Bir bireyin kendi hayatını veya başkalarının hayatını riske atan herhangi bir olay, insan vücudunun artan bir uyarılma durumuna girmesiyle sonuçlanır. Bireyde birçok duygu ve düşünceyi devreye sokan bir tetikte olma hali deyim yerindeyse "acil durum modu" devreye girer. Acil durum modu, bireyin temel ihtiyacı olan ve ilk aklına gelen hayatta kalma duygusunu en üst düzeye çıkararak çok kısa sürede çok fazla enerji verir. Bu durum ve enerji bireye ‘bir an önce ve bir şey yapmalıyım ve harekete geçmeliyim’ dürtüsü verebilir. Çünkü zihin hiç olmadığı kadar hızlı harekete geçer ve hayatta kalmak veya çevredekileri kurtarmak için bir şeyler yapmak isteğini tetikler. Bu durum kontrol altına alınıp daha koordineli ve organize bir harekete dönüşmezse maalesef çoğu zaman olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.

Depreme maruz kalmış insanların büyük bir bölümü bahsettiğimiz acil durum modunda veya tetikte olma halinde kısa bir süre için veya ani tehdit geçene kadar kalır, ancak bu durumun uzamasını etkileyen en önemli faktör sıralı olaylar artçı depremlerdir. Tıpkı bu depremde olduğu gibi tekrarlayan sarsıntılar devam ettiği için bu durum uzun vadeye yayılabilir. Tetikte olmak hayati enerji kaynaklarını tüketir ve bu nedenle tükenmişlik duygusu çok hızlı bir şekilde baş gösterebilmektedir.

Normal iyileşme ve iyileşme süreci, vücudun artan uyarılmadan daha stabil hale dönmesini içerir. Birçok etken ve müdahale ile beraber bireylerdeki tetikte olma hali azaltılabilir, yüksek enerji seviyeleri yatışabilir ve vücut kendini normal bir denge durumuna getirebilir. Bu durum genel anlamda yaşanan olaydan yaklaşık bir ay sonra da gerçekleşebilir. Ancak maalesef ülkemizde travmatik olayın kendisi de sonrası da pek normal ilerlemiyor. Zira deprem sonrası ortaya çıkan manzaralar, hantallık, devlet kurumlarının vatandaşa yönelik tutumları ve politikasızlığı depreme maruz kalanları çok daha derinden etkilemiştir.

Bu sürecin hem ekonomik hem sosyal hem de psikolojik etkileri uzun yıllara yayılacaktır. Ancak daha uzun sürecek olan en önemli nokta toplumsal bir çaresizlik yaşamış olmamızdır. Muhtemelen Anadolu coğrafyası ile uzak veya yakın bir ilişkisi olan herkes dünyanın her yerinde derin bir çaresizlik ve yalnızlık duygusu yaşamışlardır. Bu duygu ile baş etmek için birkaç kuşağın geçeceğini söylemek mümkündür. Depremde mağdur olanlar bu işin öznesini oluşturmakta ve her anlamda bu sürecin ağırlığını yaşamaktadırlar.

Toplumsal iyileşmede en etkili faktörlerin başında travmatik olaylardan sonra ortaya çıkan tutum davranış ve politikaların geldiği bilinmektedir. Türkiye’de depremin kendisi yanı sıra sonrasında arama kurtarma süreci ve sonrasında da devlet görevlilerinin tutumunun vatandaş üzerinde olumsuz etkiler yarattığını hatta varolan yaralanmaların duygusal yalnızlık ve çaresizliklerle derinleştiğini söylemek mümkündür.

Ortaya çıkan bu durum üzerinde otoriterleşmenin önemli bir faktör olduğu ve bu otoriterleşme ile beraber ortaya çıkan hiyerarşik devlet yapılanmasının hantallığının etkisi olduğu ortadadır. Nitekim otorite karşısında bireysel insiyatiflerin alınmadığı ve sorumluluğun otoriteye havale edildiği Miligram deneylerinde ispatlanmıştır (Miligram, 1963). Bahsi geçen bu deneyde otorite baskısı altında insanların yüzde 80’inin bedensel zarar verecek kadar 65’inin ise ölüm derecesine varacak kadar işkence yapabilecekleri bilimsel olarak ispatlanmıştır. Hatta toplumsal yapı içerisinde sosyal statü bakımından güçlü olan ve akıl sağlığı yerinde olan entelektüel denilebilecek bireylerin bile yüzde 45 oranında ciddi işkenceler yapabildikleri tespit edilmiştir.

Bu durumun ortaya çıkmasındaki en önemli etkenin otoriteye itaat etmek ve ortaya çıkacak sorumluluğun başkasına ait olacağını düşünmektir. Deney sonucunda bilim insanları insanların temel olarak kötülüğe eğilimli olduklarını ancak varolan kanun ve toplumsal öğretilerin insanları kötülükten uzaklaştırdıkları sonucuna varmışlardır. Yine bu doğrultuda Alman nazi işkencecilerinden tutun da hastalar üzerinde etik dışı deneyler yapan Joseph Mendele’nin psikolog ekibi savunmalarında kendilerine verilen emri uyguladıklarını açıklamış. Aslında kendilerinin bir suçunun olmadığını ifade etmişlerdir. Bu olguların hepsi aslında otoriteye maruz kalan bireylerin kendi iradelerini bir tarafa bıraktıkları tamamen bir makine gibi hareket ettiklerini söyleyebiliriz. Buradan hareketle deprem sonrasında hem arama kurtarma hemde yardım organizasyonunda yer alan devlet görevleri ve kurumlarının talimat beklemeleri talimat gelmeden bir şeyler yapmaktan imtina etmeleri ancak otoriteye itaat ile açıklanabilir.

Ölenler kadar hayatta kalanlar da önemlidir. Hayatta kalanlar kayıplarının yasını yaşamanın yanında hayata yeniden tutunma, umutlanma ve geleceği planlama gibi ihtiyaçları vardır. Bu durumu gerçekleştirebilmeleri için yeterli düzeyde beslenme barınma ve güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmış olması gerekiyor. Ancak bu bahsi geçen ihtiyaçların önemli bir miktarda karşılanmadığı ve insanlarımızın ciddi bir çaresizlik ve yalnızlık duygusu ile baş başa kaldığını söylemek mümkündür. Hal böyle iken dünyanın diğer bölgelerine eş bir travma sonrası iyileşme sürecinin inşaa edilmesi neredeyse imkansızdır.

Özetle depremin yarattığı travmayı bir şekilde aşmamız mümkündür ancak devletin yarattığı travmayı aşmak yıllarımızı alacaktır.

Bundan sonraki süreçte başlamış olan yoğun göç süreci iyi organize edilmeyip yine otoriter devlet anlayışı ve pervasızlığı ile hareket edilirse insanlarda oluşan çaresizlik ve yalnızlık duygusunun yanına birde bitmez tükenmez bilmeyen ve etkisi uzun süreleri alacak öfke duygusunun alacağı düşünülmektedir. Yapılması gereken kurgulanmış yardım kampanyaları yada içi boş göstermelik vaadler vermek yerine bilimi esas alan sosyal politikaların geliştirilmesidir.

Milgram, S. (1963). Behavioral study of obedience. The Journal of abnormal and social psychology, 67(4), 371.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.