Direnişi büyütmek mi direnene saldırmak mı?

Fehim IŞIK yazdı —

Açık alandaki en direngen ve bedeli en ağır muhalefeti yapan HDP, birçok taraftan kıskaç altına alınmış durumda. İktidar düşmediğini gördükçe vuruyor. HDP’den Seyit Rıza’nın sözlerine gönderme ile “Diz çökmeyeceğiz, direnişimiz size ders olacak” sesleri yükseldikçe daha çok vuruyor.

HDP’nin direnişinin hakkını veren elbet var. Ancak kabul etmek gerekir ki bu hakkı sahibine teslim edenlerin büyük çoğunluğu aynı zamanda HDP’nin seçmenleri…

Seçmenler dışında iktidar harici bir kesim iyi niyetli eleştiriden ağır saldırıya varıncaya dek, HDP’ye yönelmekten vazgeçmiş değil.

AKP ile hemhal olmaya niyetli Akşener tayfası ile kendini solda gören ulusalcı kesimle zaman yitirmeye gerek yok. Her iki kesim de Erdoğan diktatörlüğünün farklı versiyonları.

Peki, ya diğerleri?

Ana muhalefet olması hesabıyla CHP’yi değerlendirmek gerekir.

Biliyorsunuz, CHP Genel Başkanı iki HDP’linin Meclis üyeliklerinin düşürülüp hapse atılmasını bile dillendiremedi. Kimse buna seçmen korkusu falan demesin. Bu davranış, tam da fıtratlarına uygun bir tutum. Ancak eleştiri vesilesi de olsa her seferinde hatırlattığımızı bir daha hatırlatalım. CHP’de namuslu demokratlar var. Ancak ne yazık ki bu demokratlar, CHP’nin ipini elinde tutanlar kadar cesur değiller. HDP’nin cesareti onlara bulaşmadığı sürece de CHP’de bir şey değişmez.

AKP’den kopanların kurduğu iki partiden biri Davutoğlu’nun Gelecek Partisi.

Kendilerine bir gelecek sağlayacak mı bilmiyoruz, ama bu partinin kurucu başının Erdoğan kadar güçlenmesi durumunda Erdoğan’dan beter olacağını söylemek, müneccimlik değil. Tersini iddia ediyorlarsa, buyursunlar devletin Erdoğan’lı son karanlık döneme geçişine ilişkin tüm bildiklerini açıklasınlar.

Bir kesimin umut olarak gösterdiği Deva Partisi, AKP’nin kuruluş dönemini anımsatıyor. O da, etliye sütlüye dokunmadan bir seçim ile iktidara gelmeyi, en azından iktidar ortağı olmayı falan hayal ediyor. Ülkedeki ırkçı hamaset nedeniyle bu beyefendiler de HDP’ye mesafeli olmayı yeğliyor. Bu arada Kürtlere dönük içi boş vaatlerle Kürtleri kazanacaklarını sanıyorlar.

Saadet Partisi’nin HDP’ye dönük tutumu da pek farklı değil.

Acı ama gerçek. Türkiye’deki muhalefet açısından durum bu. Bunlardan bir şey çıkmayacağının farkındayız, ama bunların her birinin içinde şu veya bu biçimde namusluların bulunduğunu da biliyoruz. Beklenti, bu namuslu insanların en az namussuzlar kadar cesaretli olmalarıdır.

Geriye kalıyor, Türkiye solu ile Kürdistanî partiler ve diğer yurtsever kesimler. Değişimin motor gücü de bunlar olacak.

HDK içinde veya HDK dışında, ama nihayetinde HDP ile müttefik veya ittifak olanların hakkını vermek gerekir. Bunların tutumu takdire şayandır.

Kürdistanî partilere gelince; bunların bir kesimi Kürdistanî İttifak içinde HDP’nin yanında duruyor. Ellerini taşın altına koymuş durumdalar. Ancak bir diğer kesim HDP’yi Kürt’ten saymadığı için, her saldırıda bir bildiri kaleme alıp kamuoyuna kınama mesajı vermekten öteye gitmiyorlar. Bu ikinci kesime açık demek gerekir; HDP ile ittifak ilişkisi kurmazlar ise söylemlerinin ne kendilerine, ne de Kürtlere bir yararı olmaz.

HDP’ye gece gündüz küfreden Kürtleri Kürdistanî partilerin ya da şahsiyetlerin dışında görüyorum. Bu küfredenler, açık ki AKP’nin yaptıklarından hoşnutlar. Kendilerine Kürdistanî sıfatını takmaları onları Kürdistanî yapmaz, değerlendirmeye bile değmezler.

Kim nereden vurursa vursun, aslında hem Türkiye, hem de Kürdistan açısından belli olan şu ki esas olan direnmektir. Bu direnişi açık alanda gözü kara bir biçimde, bedel ödemekten çekinmeden sürdürenlerin başında HDP geliyor. Her şeye rağmen sokaktan vazgeçmeyen bu direniş, aynı zamanda eşit, demokratik ve özgür yaşamın güvencesidir de.

Mesele bu gözü kara, bedel ödemekten çekinmeyen direnişi büyütmek midir? Yoksa, gece gündüz HDP’ye saldıranların ekmeğine yağ sürmek midir?

İşin püf noktası bu! Bunun yanıtını bulduğumuzda birçok şey tersine döner.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.