Dört çetebaşının mesajı kime?

Fehim IŞIK yazdı —

  • Susurluk’ta ‘derin devlet’ olarak onları adlandırdık. Ama belli ki o zaman da devlettiler, şimdi de devletler.

Ergenekoncu Korgeneral Engin Alan, Susurluk çetelerinin önde gelen isimlerinden emekli Albay Korkut Eken, organize suç örgütü liderliğinden hükümlü iken Devlet Bahçeli’nin dayatmasıyla dışarı salınan Alaattin Çakıcı ve kanlı Çiller döneminin bakanı Mehmet Ağar, Bodrum'da birlikte çektirdikleri fotoğrafı geçtiğimiz hafta servis ettiler.
Tansu Çiller, niye bu fotoğrafta yok, diye sormayın!
O bir argümandı, kullandılar ve ondan istediklerini elde edince de köşesine bıraktılar. Bugün için Erdoğan’ın durumu farklı olabilir ama Çiller, söz konusu dönemde onlar için iyi kullandıkları etkisiz bir eleman olmadan öteye gitmedi.
Bodrum’daki fotoğrafın mesajına bakmadan önce Çiller dönemini kısaca değerlendirmekte yarar var. Hatırlarsınız, o zaman Kürt hareketi iki yönlü adım atmıştı. İlk olarak Kürtler arası işbirliğini güçlendirecek protokoller imzalanmış, ardından ise bizzat Turgut Özal’ın isteğiyle Kürt hareketi neredeyse en etkili ateşkesini ilan ederek çözüm için önemli bir irade göstermişti.
Çiller-Güreş-Ağar süreci bu dönemin ardından gelir.
Uzatmadan söyleyeyim; Özal’ın ve ardından 33 silahsız askerin öldürülmesiyle süreç tam tersine döndü, barış umutları yerini yeniden kanlı bir sürece bıraktı.
Dönemin devletinin derdi Kürt silahlı hareketini bitirip Kürtleri de eritip Türkleştirme sürecini tamamlamaktı.
Güçleri yetmedi. Onlar saldırdıkça Kürt silahlı hareketi de, siyasal yapıları da güçlendi.
Bu kez 1998 komplosu devreye girdi. PKK Önderi bu süreci tersine çevirecek önemli bir adım attı. Avrupa’ya açılarak siyasi çözümü yaşama geçirmenin yollarını zorladı. Çiller-Doğan-Ağar üçlüsünün yapamadığını bu kez uluslararası güçler Sayın Öcalan’ı Türkiye’ye teslim ederek yapmak istediler.
Bu da tutmadı. Ancak bir şey çok bariz olarak göründü. Kürt hareketinin lideri tek kişilik hücresindeyken bile meselenin siyasi çözümü konusunda güçlü bir irade sergilemekten vazgeçmedi. Üstelik Kürt hareketi bu yaklaşımı benimsemekle kalmadı, ilkesel bir politikaya dönüştürdü.
Buna rağmen komplo sürdürüldü; Kürt hareketinin bittiği ileri sürüldü.
Tam o yıllarda bu kez Erdoğan devreye girdi. İttihatçı kesimin reddiyesine rağmen Erdoğan uluslararası desteklerin de etkisiyle Türk devletinin iktidarını devralabildi.
Hiç kuşku yok Erdoğan’ın iktidarı devralabildiği dönemin önemli aktörlerinden biri Gülen Cemaati’ydi ve iktidarın devralınmasında birincil rolü oynadılar.
Kürt hareketi açısından belli olan ise çözüm arayışlarıyla birlikte direnişi bırakmayıp etkin biçimde sürdürmesiydi. Nihayetinde öyle oldu. Oslo’dan 2013 çözüm sürecine kadar Kürt hareketi her yolu denedi, bununla beraber siyaseten kendini güçlendirmenin yaratacağı etkiyi de gördüğünden demokratik zemini çok daha etkili kullanmaya başladı.
HDP’nin ortaya çıkışı ile birlikte Kürt siyaseti demokratik zeminde daha etkili bir rol oynamaya başladı. Rojava Devrimi de bu süreci tetikledi.
Bu kez 2014 konsepti, yani Çökertme Planı devreye kondu.
Pragmatist ve bir o kadar da korkak olan Erdoğan’ın 1993’te Özal’ı öldürtebilecek kadar gözü kara davranan devletin kıskacına alınması bu dönemdir.
2015 seçimleri gösterdi ki HDP, artık motor güçtü ve Kürtler, Türkiye siyasetinin belirleyicisi olmuştu. Öte yandan Gülen Cemaati de Erdoğan için risk oluşturmaya başlamıştı. Bugün daha iyi anlıyoruz ki 93’lerdeki Çiller’in rolünü devralma karşılığında Erdoğan, kendini devletin kollarına bırakarak aynı zamanda canını da kurtarmıştı.
Devlet aklının kullanışlı bir argümanına dönüşen Erdoğan, hiç kuşku yok etkili bir tabana sahip olduğu için tercih edildi.
Ancak o taban artık giderek çözülüyor. Erdoğan’ın elinde kala kala SADAT’ı ve diğer çeteleri kalır ki onlar da hiç kuşku olmasın, istenildiği an Erdoğan’dan devralınıp devletin kapı kullarına dönüştürülür.
İşte burada tekrar başa dönelim.
Kanım o ki Bodrum’daki resim söz konusu ilişkilerin geldiği boyutu gösteren bir mesajdır. Şimdiye kadar perde arkasından yöneten Türk devlet aklı, artık açık mesaj veriyor.
Bu ittifak yok edemediği Kürt hareketini, her şeye rağmen bitiremediği HDP şahsındaki demokratik hareketi görünce yeni arayışlara girmiştir. Verdikleri resim de bir yandan bu arayışın mesajı iken diğer yandan da ‘Devlet işinin başındadır’ mesajıdır.
Susurluk’ta ‘derin devlet’ olarak onları adlandırdık. Ama belli ki o zaman da devlettiler, şimdi de devletler.
Asıl mesele şu ki, yok etmek için her yolu denedikleri kesimi, yani Kürt halkını ve özgürlük mücadelesini bir türlü yok edemiyorlar. Aksine, bitirmek istedikleri her seferinde daha çok bileniyor, kendileri ise birer kör bıçağa dönüşüyorlar.
Doğrudur. Kör bıçağın acısı daha çok hissedilir. Ancak unutmayın, her seferinde yeniden bilenen bıçak gediğini bulduğunda, keskin keser.
Bundan emin olabilirsiniz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.