Erdoğan hami, Soylu ile Akar korucu

Fehim IŞIK yazdı —

  • Savaş hakikatini görmeden hiçbir çözüm mümkün değil. İktidara kim gelirse gelsin savaş sürdüğü müddetçe iktidar ırkçılık ve faşizmden nemalanır, suç çeteleri de iktidarın her yerini sarar.

Uyuşturucu tüccarları ile boy boy fotoğrafları çıkan, taciz ve tecavüz suçlularını alnından öptüğü görüntüleri yayınlanan Süleyman Soylu'nun içişleri bakanı değil suçişleri bakanı olduğundan geniş bir kesim şüphe duymuyordu. Şüphe duymayanlara CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da katıldı. Türk ekonomisinin Süleyman Soylu'nun sağına soluna kümelenmiş uyuşturucu tacirlerinin kara paralarıyla yürütüldüğünü söyledi.

Bu sözler sadece Soylu'ya dokunmadı. Kemal Kılıçdaroğlu Soylu'ya vurunca ilk ses Saray'dan geldi. Hemen ardından Saray'ın yaveri Bahçeli devreye girdi. Tümü bir ağızdan Kemal Kılıçdaroğlu'na yüklendi. Soylu hemen televizyonlara çıkıp kırmızı dosyalar salladı. CHP Genel Başkanı'nın Gülen Cemaati ile ilişki içinde olduğunu ve Cemaat'in çıkarına çalıştığını ileri sürdü.

Onlar konuştukça Kemal Kılıçdaroğlu daha fazla ayrıntı verdi. Bu kez Soylu'nun etrafına kümelenmiş, bir kısmı Sedat Peker tarafından da dillendirilen uyuşturucu tacirlerinin isimlerini sıralayarak Soylu'ya " Onurun şerefin varsa istifa edersin" çağrısında bulundu.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun dediklerinde eksik var fazla yok. Daha da ötesi, Kemal Kılıçdaroğlu bu sözleri en son söyleyen, hatta ortalığa saçılan suçları en son dillendirendir, diyebiliriz. AKP-MHP iktidarının Soylu'nun öncülüğünde yürüttüğü kirli işlerin önemli kısmı çok önceden basına düşmüştü. Erdoğan'ın en yakınındaki siyasetçilerden biri olan Burhan Kuzu'nun, bu kirli ilişkileri iyi bilenlerden biri olduğu ve bu nedenle öldürüldüğü de çokça yazıldı, konuşuldu. Burhan Kuzu'nun iktidar adına uyuşturucu tacirlerine kol kanat gerenlerden biri olduğu ve birçok sırrı bildiği için öldürüldüğüne, bellli ki artık Kemal Kılıçdaroğlu da inanıyor. Belki de bunu ispatlayacak hatta Soylu'nun koordinesinde gerçekleştirilen bir cinayet olduğuna ilişkin delillere de sahiptir.

Kırklareli'nde muhtarlar ve STK temsilcileri ile bir araya gelen Kemal Kılıçdaroğlu, Soylu'ya uyuşturucu taciri İranlı Naci Şerifi Zindaşti'nin nasıl hapisten çıkarıldığını, kimlerin Zindaşti'ye vatandaşlık verdiğini sordu. Herkes biliyor ki bu işe aracılık yapan bizzat Burhan Kuzu'nun kendisiydi. Yani Kemal Kılıçdaroğlu yanıtı bilinen bir soruyu yineledi. Bununla da kalmadı. Polisin yaptığı bir aramada kilolarca kokain bulunduğunu ancak kimsenin işlem yapamadığını anlattı. "Ne savcı cesaret ediyor soruşturma açmaya ne de başkası. Evlatlarımızı zehirleyenlere kimse cesaret ederek dokunamıyor. O zaman soru şu: Gücü kimden alıyorlar?" dedi. Kemal Kılıçdaroğlu sorusunun yanıtını da kendisi verdi: O kadar güçlüler ki polis yakaladığı halde savcı bir şey yapamıyor. Çünkü gücü, yöneten siyasetten alıyorlar.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun dedikleri önemli ancak hiçbiri yeni ya da bilinmeyen şeyler değil. Üstelik o, sadece ortalığa saçılan suçların bir kısmını dillendirdi. Ancak meselenin asıl boyutunu yine es geçti. Hakikatin bir boyutunu ifade ederken  siyasetin niçin bu kadar kirlendiğine, ülkenin niçin uyuşturucu tacirlerinin parasına muhtaç hale geldiğine dokunmadı. Açık demek gerekirse, hakikatin savaş boyutunu yine öteledi.

Peki, bunu görür mü, dile getirir mi? Görünen o çok da niyeti yok. Çünkü iktidarı devralmaya hazırlanırken restore etmek istediği, çöken, çöpe dönen sistem değil. O sadece palyatif çözümlerle HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan'ın da dikkat çektiği gibi artık "100 yıllık bir yıkım süreci" olduğu somutlaşan Cumhuriyet'i, bu biçimiyle ikinci yüzyıla taşımanın derdinde. Öyle olmasaydı, Kürdün derdine de dokunurdu. Bunu yapmadı. Hamasetle yürüttüğü siyasette Kürdün isyanına neden olan olguların bir tekine bile değinmedi. O da kendinden öncekiler gibi nedene değil sonuca takılarak siyaset yapmayı yeğledi.

Oysa hepimiz biliyoruz ki ülkeyi 3-5 çapulcuya muhtaç hale getirip ekonomiyi mafya ve çetelere peşkeş çeken iktidarın en önemli suçu, 2015'te savaşı yeniden büyüten adımlar atmasıdır. İktidar istediklerini elde edemeyince, Kürt’ün direnişini aşamayınca sadece uyuşturucu tacirleri ile işbirliğine girmedi, her türlü suç aletine pervasızca başvurdu. Son olarak ise yeniden kimyasal ve yasaklı silahlara başvurdu.

Peki hal böyleyken, yani yargı iktidarın sopasına dönüşmüş, polis AKP marşları ile gösteri yapar hale gelmiş ve iktidar bir avuç uyuşturucu baronunun parasına muhtaç olmuş iken sorunu palyatif adımlarla kökünden çözmek mümkün mü? Bu iş hamasetle çözülseydi, palyatif adımlar çözüm olsaydı hiç kuşku yok en büyük hamaseti Erdoğan ve şürekası yaptı. Üstelik hiçbir iktidarın atmadığı adımları da attılar. Ancak kirliliğin esiri oldukları için geldikleri son nokta dünyanın en barbar diktatörlüklerinden birine dönüşmek oldu.

Tam da bu anlamda yeniden tekrar edelim: Savaş hakikatini görmeden hiçbir çözüm mümkün değil. İktidara kim gelirse gelsin savaş sürdüğü müddetçe iktidar ırkçılık ve faşizmden nemalanır, suç çeteleri de iktidarın her yerini sarar. Bu kadar net.

Belki Kemal Kılıçdaroğlu değil ama CHP'nin başını çektiği Millet İttifakı'nda Erdoğan, Bahçeli, Soylu, Akar dörtlüsünü aratmayacak unsurlar olduğuna hiç kuşku yok. Kemal Kılıçdaroğlu'nu meselenin etrafında götürüp getiren, hakikati bildiği halde dillendirmesini önleyen etkenlerden birinin bu olduğunu bilmekte yarar var. Bunu açıkça dillendirmek hiç şüphe yok Kemal Kılıçdaroğlu'na destektir. Buyursun, hakikati görsün. Ülke ancak bu hakikat görüldüğünde düzlüğe çıkar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.