Erdoğan’ın oyun planı var mı?

Forum Haberleri —

Erdoğan/ foto: AFP

Erdoğan/ foto: AFP

  • Ola ki yenilenmiş bir Kürt-Türk ittifakı çok ciddi bir şekilde gündeme girebilir, bunun önü alınmaya çalışılıyor. Halen tam anlaşılmayan husus ise Erdoğan’ın durumudur.

MORDEM ALİŞER

27 Kasım 2024’te HTŞ’ye “Şam’a yürü” deniliyor ve HTŞ 8 Aralık’ta hemen hiçbir direnişle karşılaşmadan Şam’a ulaşıyor. Esad rejimi paldır küldür yıkılıyor. Ne İsrail, ne İngiltere, ne ABD, ne Rusya buna çok da şaşırmıyor. Türk devleti de şaşırmıyor. Ne olup bittiğini biliyorlar. Şaşkın, ne olup bittiğini anlamayanların başında öyle görünüyor ki Beşar Esad geliyor. Bugüne kadar bu konu hakkında tek kelime bile söyleyemiyor. İran’ın o günlerde durumu ne kadar kavradığı belli değil. Belki de kendini çok fazla düşünüyor. Güvenlik kaygısı çok yoğun. Hamlenin kendisiyle olan doğrudan bağını anlamaması mümkün değil. İsrail ne kadar hazırlıklı olduğunu ve sonrasını da planladığını daha ilk anlarda Suriye’nin kritik askeri ve lojistik merkezlerini vurarak gösteriyor. Belli ki Türk devletinin de belli hazırlıkları var. Fakat rolünün sınırlı olduğunu da biliyor. Hegemonik güçlerin çizdiği sınırlar da oynaması gerekiyor. Ama yine de mevcut durumu zorluyor. Besleme güçlerle, kılık değiştirmiş askeri birimleriyle yoğun bir şekilde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin hakim olduğu alanlara doğru ilerlemeye çalışıyor. İlk on gün çok kritik. İttihat Terakki aklı bir kez daha devreye giriyor. Hızla da kendini örgütleyen bir akıldır bu. IŞİD işinde de aynısını yaptı. Yıllarca Efrîn’den, Serekaniyê, Gire Spî’ye kadar olan bölgeyi ilhak etme hayalini kurdu. Bunun için az hazırlık yapmadı. SMO denilen ucube bunun için kurduruldu. Fakat şimdi daha büyük bir hedef vardı; Rojava’yı yerle bir etmek. Büyük bir Türk askeri gücü sınırda bekliyor. “Yürü” denilmesini bekliyor. “Yürü” denildiğinde Dera Zor’a kadar tanklar sürülecek.

Tam o günlerde ABD heyeti Ankara’ya geliyor. İsrail’den Fransa’ya, Hollanda’ya kadar bir yığın devlet peşpeşe açıklamalar yapıyor. Türk devletini uyarıyor. Kürtlerin kara kaşı, kara gözü için olduğunu söylemek herhalde çok iyiniyetli olur. Türk devleti uyarıların ciddiyetini anlıyor. Türk askeri sınırda beklemeye devam ediyor. Uyarılar çok ciddi. Küresel hegemonik gücün bir planı var, Türk devletinin oyun bozanlık etmesini istemiyor. İbrahim Kalın, sonra da Hakan Fidan Şam’a gidiyor. Bilinen o açıklamaları yapıyorlar. Halen de yapmaya devam ediyorlar zaten. “Şam Hükümeti’nden bu işi bitirmesini istiyoruz, yoksa biz yaparız” diyorlar. Kendi kendini hükümet, sonra da cumhurbaşkanı ilan eden kişi ve güçten istiyor bunu. Ama başta Tişrîn ve Karakozak’a yönelik saldırılar da durmuyor. Biraz da Minbiç’te olan biteni görüyor ve burayı da halledebiliriz diyorlar. İlk günlerde çok yoğun saldırmalarının nedeni var tabii. Buraları ele geçirebilirlerse sadece Kobanê’yi kuşatmakla kalınmış olmuyor, hegemonik güçlere karşı da eli güçlenmiş olacak. ABD heyetine “IŞİD’lilerin bulunduğu kampları teslim alabiliriz” diyorlar. Bu kampları teslim almak demek Rojava’nın yönetim iradesini teslim almak demektir aslında. Yani Rojava’yı silip süpürmeyi öneriyor. Tam da bugünlerde Trump “Erdoğan akıllı adamdır” diye bir açıklama yapıyor. Trump’un aklında Rojava, Kürtler nerede duruyor, nasıl yer ediniyor halen anlaşılmaya çok ihtiyaç olan bir husus. Ama yine de sahada olan bitenlerden nasıl bir planın devrede tutulduğunu çıkarsayabiliyoruz.

Türk devlet temsilcilerinin çağrılmadığı Suriye konulu çok önemli bir toplantı İtalya’da yapılıyor. Ev sahibi olarak İtalya Dışişleri Bakanı bir açıklama yapıyor. Kuzey ve Doğu Suriye Yönetim bölgelerine atıfta bulunuyor. Suriye’nin yeni hükümetine ilişkin tutumlar netleştiriliyor. Belli ki bir kararlaşma oluyor orada. Çok geçmeden Riyad’da bir başka toplantı oluyor. Buraya Türk devlet yetkilileri de katılıyor. Bölge ülkelerine İtalya’daki toplantının sonuçları aktarılıyor ve kabul edilmesi sağlanıyor. Bu arada başta Fransa ve ABD’nin açıktan dahil olduğu görüşmeler yapılıyor Rojava konusunda. SDG komutanlığı ve ENKS, KDP arasında gidip geliniyor. Mesut Barzani açıklamalarda bulunuyor. Daha sonra Fransa’da yapılan Konferans’ın, bundan iki gün sonra yapılan Münih Güvenlik Konferansı’nın ana gündemlerinden birisi yine bu konu oluyor. Bir nevi Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan Konferans’lara benziyor. Sevr’deki görüşmeler ve ardından varılan antlaşmaya çok benziyor.

Bütün bu gelişmeler yaşanırken Türk devlet heyeti bir yandan da İmralı’da Önder Öcalan ile görüşmeler yapıyor. Devlet Bahçeli 22 Ekim’de bir nevi devlet adına “manifesto”, diğer bir ifadeyle yeni yol haritasını ilan ediyor. Güvenlik ve çözüm stratejisi de denilebilir buna. Belli ki oldukça ciddidir bu açıklamayı yaptığında. Daha sonra da ısrarla dile getirmeye çalışıyor. 7 Ekim 2023’te Gazze ile başlayan sürecin nereye kadar evrilebileceği öngörülebiliyor denilebilir. Aslında tam anlamıyla bir Türklük krizi ile karşı karşıya kalındığı da söylenebilir. 1071 ya da 1920’lere benzeyen bir kriz hali var. 1071’de o bilinen ittifakı Kürtlerle yapmazsa Anadolu’da tutunma kapısını ebediyen kaybedebilir. Devlet ve iktidar gücü kalmayabilir. Strateji bu nedenle hayatidir. Aynı kriz 1920’de de yaşanır. Kürt ile kurulan ilişki, daha sonra Kürt’ün aleyhine değiştirilse de, Türklük için hayati rol oynuyor. Bu ilişkinin Kürt payına daha sonra soykırım düşmesi ilişkinin yanlışlığını göstermiyor. Anadolu ve Kürdistan’ın diyalektik birliği tarihsel rolünü güncelliyor sadece. Eksik olan bu ilişkideki özgür ve demokratik Kürt iradesinin olmaması ya da zayıflığıdır. Bazılarının “aynı oyun tekrarlanıyor” demesinin gerçeklik payı olsa da bugün varlık kazanan Kürt özgür ve demokratik iradesinin stratejik gerçeği ne yazık ki fazla düşünülmüyor. Önder Öcalan ile görüşme tam da bunun ifadesidir. O dönemde eksik olan şey bu dönemde fazlasıyla vardır. Kürt stratejik ve taktik önderliği oluşmuştur. Esaret altında da olsa rolünü oynuyor. Bazılarının bu önderliği parçalara ayırarak “birbirlerini dinliyorlar mı?” şeklinde yoğun karartma ve çarpıtma çabasında bulunması tamamen bilinçlidir. Daha önemlisi çok planlı bir çalışmadır. Eğer bir kıyaslama yapılacaksa örneğin 1920’lerde kurulamayan Kürt birliğinin, birleşik Kürt siyasal liderliğinin bir benzerini yapmaya çalışmaktadır. İdris-i Bitlisi örneği çarpıcıdır. Osmanlı Kürt siyasal liderliğini Bitlisi şahsında tanımak isterken Kürtler ne yazık ki bunu başaramıyor ve birliği kuramıyor. Yani siyasal aklı ve liderliğini kuramıyor. Bugün bazılarının ısrarla yapmaya çalıştıkları da budur. Türk iktidar aklı bugün bunun için çok yoğun bir şekilde çalışmaktadır.

Tam bir provokasyon olarak nitelendirebileceğimiz kayyumların atanmasının nedenlerin en önemlilerinden biri de budur. Bunca yoğun gözaltı ve tutuklamalar da bu amaçla yapılmaktadır. Hatta tam da bu zamanda Hüdapar denilen yapıya yaptırılan da bunun içindir. Dönemin KCK operasyonlarının bir benzeri bugün HDK operasyonları adı altında yürütülüyor. Belli ki iktidar ve devlet içindeki çok önemli bir güç hamle üstüne hamle yapıyor. Mehmet Uçum adındaki karanlık kişiliğin hemen her gün bu kesimin sözcülüğü niteliğinde açıklamalar yapması boşuna değil. Medya zaten bunun için örgütlenmiş ve planlanmış. Tek merkezden ve çok bilinçli bir şekilde yayın yapıyor. Kime karşı? Ola ki yenilenmiş bir Kürt-Türk ittifakı çok ciddi bir şekilde gündeme girebilir, bunun önü alınmaya çalışılıyor. Halen tam anlaşılmayan husus ise Erdoğan’ın durumudur.

Hemen şunu belirtebiliriz, 22 yıldır Erdoğan’ı var kılan ve yürüten akıl bugünkü gelişmeler karşısında yetmeyebilir. Dönemin M. Kemal’i ile bir kıyaslama yaparsak M. Kemal’i ortaya çıkaran siyasal durum Anadolu’nun işgal edilmesiydi. İşgal karşısında stratejik liderlik yeteneklerini göstermesi O’nu yeni Türkiye’nin kurucu liderliğine götüren yolu açmış oluyordu. Yeni Türk devletinin kuruluşunu tamamlaması ile de M. Kemal’in tarihsel rolü bitmiş oluyordu. Sonrası putlaştırmadır. 2000’lere gelindiğinde PKK direnişi devleti hem zihniyet hem de yapılanma olarak yenilginin eşiğine getirmiştir. Komplo ile tasfiye edilmeye çalışılması tam da bu nedenledir. Erdoğan işte bu koşullarda ortaya çıkar. PKK’nin tasfiyesinin tamamlanması ve devletin yeniden yapılanması dönemin siyasal liderliğinin rolünü belirler. Oldukça kapsamlı bir ideolojik, siyasal, kültürel, sosyal programla çıkışı bununla bağlantılıdır. 22 yıldır ısrarla bunu yürütmeye çalışır. Tam bir taktik ustalıkla işini yapar desek yeridir. 2000’lerin ilk neo- faşist liderliği ve partisi olması, bunun model kişiliği ve partisi olması boşuna değildir. PKK Önderliği’nin evrensel karakterine alternatif bir model ortaya çıkarılmak istenmiştir. Yeni bir M. Kemal hedefi maddi koşullar gereğidir. A. Gül ve F. Gülen onu sembolik hale düşürmeye çalıştıklarında ikisini de ustalıkla devre dışı bırakır ve başkanlığa doğru yürür. PKK’nin tam tasfiyesi kararı 2016 yılı ile birlikte tüm boyutlarıyla devreye koyulur. İç ve dış destek oluşturulmuştur. Fakat 2024 yılına gelindiğinde Kürt direnişi belki tam başarıya ulaşmamıştır ama yenilmemiş, bütünlüğünü korumuştur. Bir diğer önemli husus Ortadoğu’da yer yerinden oynamaktadır. Tam da bu gelişmeler içinde Erdoğan yeni bir oyun planı kurabilecek midir?

Devam edecek…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.