Erkek şiddeti devlet aklından besleniyor

Forum Haberleri —

.

.

  • Kürdistan devlet şiddetinin ve kirli politikaların uygulandığı ve kanıksatıldığı alan olmaktan çıkmadığı sürece hiç bir kadın güvende olmayacaktır. İsterse kilometrelerce uzakta olalım, devlet aklı ve yöntemi erkek şahsında karşımızda duracaktır.

Nuda YÜKSEL

Kadınları kölelik tarihi kadar derin ve bir o kadar toplumsal yaşamı belirleyen başka bir kölelik biçimi yoktur. Toplumsal tarih boyunca toplumların egemenlik altına alınması farklı zaman ve mekânlarda farklı ad ve biçimlerde ortaya çıksa da toplumsal yaşamın köleleştirilmesi kadının egemenlik altına alınmasıyla başladığı ve kadının kölelik halinin sürekliliği üzerinde varlığını koruduğu bilinen bir gerçektir.


Kadına dayatılan kölelik özünde yaşamın en canlı, en hareketli ve en enerjik damarının kesilmesi ve yaşamın çoraklaşması anlamına gelmektedir. Enerjisi alınan bir yaşam ölü bir yaşamdır. Ölü bir yaşamın özgürlük talebi olamayacağı gibi her türlü ideolojik ve kültürel saldırılar karşısında da savunmasızdır. Erkek aklı kadından topluma akan bu canlı damarı kesmek ve toplumu ölü bir toplum haline getirmek için kadını bütün hücreleriyle köleleştirerek toplumu dirençsiz, takatsiz bırakmaktadır. Kadın köleliğin derinliği bu anlamda bir ulusa, bir kültüre, bir halka dayatılan kölelikten çok farklıdır. Çünkü kadın her anlamda yaşamın en canlı bilincidir.


Kadınla hedeflenen toplumun, yaşamın anlamsal varlığıdır. Dolaysıyla erkek egemen sistem kadın üzerinde iktidar olmadan yaşamı istediği gibi dizayn edemeyeceğini iyi bilmektedir. Bu gerçeklikten kaynaklı kadın olgusuyla sürekli bir savaş hali içindedir. Erkek egemen devletçi sistem tarihin birçok aşamasında karşısında ya da kendi içinde savaştığı güçlerle ateşkes ilan etmiş ya da kendi aralarında barış süreçlerini yaşamıştır. Yine Egemenlik ve kölelik hukukunda değişiklikler oluşturmuş bazen köleler egemen bazen de egemenler köle haline gelebilmiştir. Ancak söz konusu kadınlar olunca uygarlık güçleri ve iktidarlarının değişmeyen tek sözleşmesi kadın köleliğinin sürekliliği olmaktadır. Bu anlamda kadının kölelik tarihi kesintiye uğramayan sürekliliği olan derin bir kölelik sistemi olduğu açıktır.


Kuşkusuz bu sisteme karşı kadınların tarih boyunca muazzam direnişleri olmuştur. Eğer yaşam bir bütün olarak yitirilmediyse bunda kadınların yaşamın her alanında açık ve gizli olarak sürdürdükleri direniş kültürü ve direnen insanlığın mücadelesi olmuştur.


Kadınların günümüze kadar devam eden dünyanın her yerinde kapitalist modernite sistemi ve onun ulus devleti karşısında ciddi bir direniş içindedirler. Kadınların bu direnişi devletçi sistemin varlığını sorgulamakta ve meşrutiyetini tartışma konusu yapmaktadır. Bu minvalde kapitalist modernite tekrardan meşrutiyetini ve kendini yeniden yapılandırmak için kadın direnişini kırmak zorunda hissetmektedir. Kadınlara sadece köleliği değil köleliğin en korkunç hali olan teslimiyeti, kendi varlığından kendi olmaktan vazgeçmesini de dayatmaktadır. Yeniden yapılandırmak istediği erkek egemen kültüre kadınların itiraz etmeksizin boyun eğmesini, kabullenmesini sağlamak için her türlü hileyi, yalanı, zorbalığı, şiddeti uygulamaktadır. Söz konusu kadına boyun eğdirmek ve bunun karşısında gelişen kadın direnişi olunca adeta tarih tekerrür etmektedir. İnanna şahsında Enkidu’ya karşı verilen mücadele 21.yy’da kadın hareketi şahsında devletçi eril sistem karşısında verilmektedir.


Devletçi uygarlık kadınlara yönelik tecavüz kültürünü geliştirerek, kadınları öldürerek, parçalayarak, yakarak, kaçırarak, tutuklayarak geri adım attıracağını ummaktadır. Belki bu katliamları çoğu zaman tek tek erkekler yapmakta ama bunu erkeğe öğreten, buna yol veren devlettir. Bu devletin örgütlediği bir akıldır. Bu devlet aklının işletildiği ve en çok sonuç aldığı ülke Türkiye olmaktadır.


Türkiye'de kadın katliamlarının derinleşerek artması bu anlamda tesadüfi değildir. Devlet kültürünün çok derin olduğu, devlet kutsiyetinin sorgulanmadığı Türkiye’de, erkekler her anlamda devlete benziyor, devletten öğreniyor. İktidarı her anlamda taklit eden bir erkek tipi oluşmuş durumda. Erkek devletten öğrendiğini toplumda kadınlara karşı kullanıyor. Özelikle faşist AKP-MHP diktatörlük rejiminde erkeklerin ciddi bir şekilde bu tecavüz kültürünün özneleri haline geldikleri ve bu kültürü yeniden ürettiklerine tanık oluyoruz.


Elinde kılıçla minbere çıkıp fetih hayallerini kuran devletin imamına bakan devletin erkeği elinde satırla kadın fethine çıkmak için birbiriyle yarışmaktalar. Bu fethin merkezi her zaman Kürdistan olmuştur. Devlet aklı kendisine sözleşmeli olarak bağlı olan erkeğine tecavüzü bir savaş yöntemi olarak Kürdistan'da uygulama emrini verirken, bu kültürden referans, buradaki cezasızlık politikalarından güç ve cesaret alan başka bir erkek Muğla'da kadınları öldürüyor, yakıyor sonrada betona gömüyor. Bir anlamda Kürdistan kadınlara karşı uygulanan şiddetin laboratuvarı rolünü görmektedir. Burada uygulanan, öğretilen, üretilen her türlü şiddet daha sonra tüm ülkeye yayılarak uygulanıyor.


Bir kaç örnekle somutlaştırırsak; Kürt kadınlarının iradesini kırmak amacıyla tecavüz bir devlet politikası olarak Kürdistan'da geliştirildi. Şimdi bu kültür muhalif olan bütün kadınlara yöneltilmekte, kadınlar sosyal medya sayfalarında tecavüzle tehdit edilmektedirler. Yaşamını yitiren kadın gerillaların bedenleri teşhir edilirken ayni zamanda vücutları parçalanarak yakıldı. Devletin Kürdistan'da uyguladığı bu insanlık dışı şiddetten beslenen erkek aklı bu şiddet biçimini kadınlara karşı uygulamaktan çekinmiyor. O da devlet gibi kadınları öldürüyor, parçalıyor ve yakıyor... Yine devlet politika olarak Türkiye toplumuna dayatmak istediği her türlü anti demokratik uygulamayı önce Kürdistan'da hayata geçirerek toplumu buna alıştırmaktadır. Bu anlamda Muğla’da yaşanan vahşet devletin Kürdistan'da yürüttüğü savaşın, katliamın bir özeti gibidir.


Kürdistan devlet şiddetinin ve kirli politikaların uygulandığı ve kanıksatıldığı alan olmaktan çıkmadığı sürece hiç bir kadın güvende olmayacaktır. İsterse kilometrelerce uzakta olalım, devlet aklı ve yöntemi erkek şahsında karşımızda duracaktır. Ya bir baba, ya bir eş, ya bir kardeş ya bir sevgili ya da hiç tanımadığımız sokaktaki erkek olarak.


Türkiye kadın hareketi ataerkil kültürü ve onun politikalarını sorgulamakta önemli bir deneyim açığa çıkarmıştır. Ancak bunu ulus devlet sistemini sorgulamaya dönüştürmekte zayıflıklar yaşıyor. Son dönemlerde kadın katillerinin devlet tarafından korunduğu yüksek sesle ifade edilse de gelinen noktada bu yeterli değildir. Kadın katliamlarının nedeninin bu devlet politikası ve kültürü olduğunu her yerde daha güçlü daha cesur şekilde ifade edilebilinmelidir.  


AKP-MHP faşist diktatörlük tüm kötülüklerini bu kutsadıkları devlet adına yapmaktalar. Bu yüzden bu kutsal devlet miti çürütecek bir mücadele gelişmelidir. Türkiye kadın hareketi kadın köleliğinin kaynağının devletçi sistem olduğunu daha yüksek sesle ifade etmeli ve karşısında mücadele etmelidir. Kürt kadın hareketinin bu anlamda çok önemli bir birikimi ve deneyimi mevcuttur. Oluşacak bir kadın demokrasi ittifakı bu anlamda kadın hareketini yenilmez kılacaktır. Tek tek direnen parçalı duruşlar 21. yüzyılı kadın renginde kurmaya yetmemektedir. Kadınların dünyadaki kazanımları ortaktır. Kürdistan'da zayıflayan kadın hareketi yenilen Türkiye kadın hareketi olurken yine eksik kalan dünya kadın hareketi anlamına gelecektir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.