Gerillanın zafer hamlesini büyütelim!

Forum Haberleri —

❏

DEVRİM GEWDA

Bir gün Nasreddin Hoca göl kenarında balık tutmaya başlar. Ve Hoca’nın tam arkasında büyük harflerle “Gölde balık tutmak yasaktır. Araziye izinsiz girenler mahkemeye verilecektir” diye kocaman bir tabela asılı bulunmaktadır. Ama o, kıyıda oturmuş yine de balık yakalamak istiyor. Bu sıra da arazi sahibi gelir ve Hoca’yı suçüstü yakalar. Arazi sahibi “Ne yapıyorsun?” diye sorar. Hoca ise gülerek “Balıklara yüzme öğretiyorum” diye cevaplar.

Ne yazık ki, Türk devletinin son durumu bu hikayeye çok benziyor. Megalomani hastalığına tutulan Türk devleti yüzyıllık tarihi boyunca başta Kürtler olmak üzere bütün halklara reva gördüğü politika Hoca’nın balıklara reva gördüğü politikadır. Herkes iyi bilir ki, balıklara yüzme öğretilmez. O halde neden bu yönteme başvurulur? Bu imtiyazlı tıynetlerinden ödün verilmeyecek varlıklar olarak kendilerine bu kadar seçkin ve ayrıcalıklı bir hava verme gayesi gütmeleri nedendir? Bu kadar mümtaz havalar estirmek neyin nesidir? Sonuç itibariyle hasta adamdan kalma, tekçi, şoven bir zümrenin nüvelerin devamı ve yol izleyicileri olarak bunu tarihiniz boyunca defalarca ispatladınız. “İnsanlığa karşı suç”, “İnsanlıktan çıkma” kavramlarının tarihteki en vahşi uygulamalarından birine daha imza attınız ve katlettiğiniz bir ananın evladının cenazesini postayla gönderdiniz. Aşağılık kompleksine girerek savunmasız bir kadına köpeklerle saldırarak bir kez daha insanlıktan çıktınız. Irkçılık aşkı ruhunuza öyle nüfuz etmiş ki, stüdyolarınızda bilim-kurgu ajanslarının milyon dolarlarla başaramadığı simülasyon yayınları yaparak toplumda mistifikasyon bir hava estirip ırkçılığı hortlattınız, bu kadar garib(e)siniz. Dünya’da insanlık ailesinin tarihe yazılmasını istemeyeceği ne kadar insanlık dışı suç varsa hepsi size nasip oldu ve oluyor. Bakalım daha insanlık ailesi nelere tanık olacak!

Kürdistan’ı kan deryasına çeviren işgalci, soykırımcı Türk devleti ve onun yereldeki işbirlikçilerin 1982’de başlayıp günümüze kadar Başûrê Kurdistan maceraları ve Kürt’ü yeryüzünden silme hayalleri devam etmekte. Çekiç, Sandviç yetmeyince Pençe, Kartal ile devreye giren, Yeşil Türk İslam sentezinin son kuşağı emin adımlarla yürüdüğünü deklere etmekte. Yüz yıldır Hoca’nın “yüzme öğretiyorum” deyimindeki gibi yüzme öğretmekte halka. Bu defa ne kadar sürer bu süreç hep birlikte göreceğiz. Bir diğeri hiç kimse bunların Ümmet Kardeşliğine kanmamalıdır. Bunlar Mervan Bin Hakem, Ömer Bin Sad ve Şimir’in ümmetindendirler. Bunların İslam’dan anladıkları tek şey İslam’ı kendi kirli çıkarları için kullanmak. Kürdistan âlimlerin bu sahtekârların, din tüccarlarının maskelerini düşürmeleri gerekir.

Yeri gelmişken söylemek gerekir, yüz yıl öncesinden Türk’ten önce Müslüman olmuş bu halk kalkıp bu dün tüccarlarına, bu sahtekârlara dur demelidir. Ortadoğu inançlar mozaiğidir, hiç kimse inançları kendi kirli çıkarları için kullanmamalı, bunun üzerinden siyaset yapmamalı ve buna cüret etmemelidir. İnsanların din hassasiyetlerini kriminalize edip kendi kirli emelleri için kullanmamalıdır. O yüzden bu rejime “Tekçi Türk sentezi” demek daha uygun. Çünkü vicdanım el vermiyor bunları Ebû Zer El-Gıfâri ve Veysel Karani ile birlikte aynı yere koymak. Eğer yâd edilecekseler tekçi Türk İslam Sentezine düşmanı demek daha yerinde olacaktır. Eğer yukarıda isimlerini zikrettiğimiz müminlerin yolunu yol bilselerdi, DAİŞ’e ev sahipliği etmez, kendi din kardeşlerinin ölüm fermanlarını vermezlerdi. Eğer islam âlimleri yüreklerin Kerbelasında bir damla su arıyorlarsa öncelikle din tüccarı Erdoğan ve onun gibilerinin maskelerini düşürmek ile başlamalıdır.

Onlarca savaş uçağı, İHA ve SİHA’lar ile şov yapıp işgal saldırıları başlatmaları ardından derin bir sessizliğe gömülen Reis ve savaş şebekesi bu kez baltayı taşa vurduğunu hissetmiş olmalı. Ona bağlı çamur medyası ve onun çorbacı takımı stüdyolara haps olmuş ve yayın yapıyorlarsa işin vahameti ortada, bu sefer mızrak çuvala sığmıyor. Ankara’dan Keşan küçük görünse de hiç öyle haritada durduğu gibi değil. Engin bir coğrafyaya ve gürül gürül akan nehirlere sahiptir. Öyle dört duvar arasında kumanda masasında uydudan bakıldığı gibi hiç durgun değil. Hele Xabur ve Heftenîn hepsini kapsayan bir ana rolüne sahip, kesintisiz bir direniş geleneğinin yaşandığı bir coğrafyanın kolay kolay geçit vereceğini mi sanıyorsunuz? Belki bir edebiyatçı betimleye bilir bu muazzam coğrafyayı. Ama şurası kesin muhayyile de Türk devletinin üstüne yok. Adamlar bu işin sarrafı. O yüzden muhayyile de sınır tanımıyorlar.

Zaten ‘Türk’ün gücü’ diye bir klişe var! Bu klişeyi daha okulda sana A’yı öğretmeden öğretiyordu ki gelecekte sınır tanımasın. Nihayetinde o on kıtalık abartılı Namık Kemal şiiri de bundan besleniyor. “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış” diye slogan atması da buradan geliyor. Meşreplerinden geliyormuş hür ve çılgın olmak(!) “Engin topraklara sığmam taşarım” sloganlarını atan Türk İslam sentezinin mimarları nasıl birer, birer tarihin çöp sepetine gittiyseler son kırıntıları olan Tiran Erdoğan ve şebekesinin de gitmesine emin olun ramak kalmış. Yeter ki biz yerelden bir kıvılcım olalım, bu zulme dur deyip gerillanın zafer hamlesine ses olalım. Sesimiz yurdun her kösesinde dalgalanıp dağlara selam dursun. Zılgıtlarımızla düşmanı zıvanadan çıkaralım.

Sayın Murat Karayılan’ın dediği gibi, “her yerde görünmeyen bir hayalet olmalı düşman bizi ensesinde hissetmeli.” Şehit Serdar’ın da dediği gibi, “düşmanın gölgesini bile Kürdistan’da bırakmamak gerek.” Aksi sadece düşmanın ömrünü uzattır. Bu da acılarımızın ve devrimimizin uzamasına sebep olur. Heyhat ne oldu demeden. Nedamet serzenişlerini yaşamamak için Kürdistan’ın egemenliğini, garantileyip bağımsız Konfedaral sistemini inşa edebilmek için gerillanın zafer hamlesini doğru okumalı ve yerinde cevap olmak her zamankinden daha elzem olmakta. İranlı filozof Sadi’nin dediği gibi, “Kuduz köpeğin salyasıyla okyanus necis olmaz!” Hayal dünyasından ibaret özel savaş politikalarına kanmamak gerek.

Özgürlük yürüyüşü bir semaya benzer. Semaya adap, erkân bilmeyen giremez. Bu yol meşakkatli bir yol. Bu yolda dirhem dirhem erimek var, bedel, acı, öfke ve nihayetinde zafere ulaşmak var. Ne yaz ki bu yolda yürümek bedelsiz, ihanetsiz ve acısız olmuyor. Evet, çok Engin arkadaşlarımızı verdik ve halen veriyoruz. “Yıldız ölür ama ışığı asla ölmez; tıpkı özgürlüğün çığlığı gibi.” Evet, her can bir ışık oluyor bu yolda bize. Her can özgürlük çığlığımız oluyor bu yolda. O zaman bu ışık ve çığlığı daha çok yayalım, Cenga Heftenîn’i olduğumuz yerden his edip gerillanın zafer hamlesini büyütelim. Unutmayın gerilla Kürdistan’ın garantörüdür. 2021 yıllını zafer yıllı yapalım. Halklara 2021 zaferle taçlandıralım.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.