Görünürlük arzusu ve dijital medya yanılsaması

Forum Haberleri —

Dijitalizm/foto:freepik

Dijitalizm/foto:freepik

  • Fiziki olarak kendini sergileme, psiko-analitik bir perspektiften bakıldığında, bireyin çektiği uçsuz bucaksız yalnızlık ve anlam arayışındaki noksanlıklarını telafi etmek için kullandığı yavan bir çaba olarak görülebilir. Bu çabanın sonucunda açığa çıkan şey temel güdüsel tatmin arayışıdır.
  • Algoritmaların tüketim odaklı yapısından sıyrılarak, özgün diyaloglara, kolektif bilince ve evrensel bağlara odaklanan bir dijital medya anlayışı, bireyin özgürleşme arzusunu sahici bir şekilde ifade edebileceği yeni bir sahne haline gelebilir.

BERAT BİRTEK

Dijital medya, görünür olma arzusu için sahici bir yeni sahne mi, yoksa anlamın yok edildiği bir simülasyon mu?

Kendini görünür kılma -evrendeki varlığını ortaya koyma arzusu-, atomaltı parçacıklardan insanlara kadar tüm varlıkların temel bir özelliği olarak değerlendirilebilir. Elektronların öngörülemez devinimi, güneşin ısı ve ışığı, kuşların uçuşu ve gökte keskin dönüşleri… Bunların tamamı görünür olma isteğinin farklı formlardaki tezahürleri olup varoluşun temel bir dinamiği olarak da okunabilir.

İnsan ise görünür olma arzusunun belki de en bilinçli taşıyıcısı durumunda. Tarih boyunca sanat, edebiyat, düşünsel üretim ve toplumsal mücadeleler aracılığıyla kendini ifade etme çabası, görünürlük arzusunun farklı biçimlerde ortaya çıkmasını sağladı. Sanat, hemen her dönemde bireyin kendini kalıcı bir biçimde ifade etmesinin ve varlığını-görünürlüğünü gelecek kuşaklara aktarmasının en güçlü yollarından biri oldu.

Günümüzde bu ilke, özellikle dijital medya aracılığıyla yeni bir boyut kazanıyor. Dijital medya, görünür olma arzusunu daha erişilebilir kılıyor. Bireyler, bu mecralar aracılığıyla kendilerini kolaylıkla ifade ediyor ancak bu süreç, çoğu zaman derinlikten uzak, yüzeysel ve geçici bir görünürlük biçimine evriliyor. Dijital medya mecraları, görünürlük arzusunu ağırlıklı olarak temel güdülere dayalı etkileşim ve tüketim kültürü çerçevesinde de şekillendiriyor.

Sanallaştırılan yaşam, sosyalleşme iddiasının aksine, bireyciliği ve kısa süreli hazza dayalı etkileşimleri teşvik eden bir zemin yaratıyor. Yüzeyselleşen diyaloglar, kendini değerli hissetme arzusunun nicel ölçülere indirgenmesi ve bireyin kendi varlığını maddi unsurlar üzerinden vitrine çıkarma eğilimi, bu dönüşümün en belirgin göstergeleri!

Görünürlük ve varoluş

Görünürlük, varoluşun bir kanıtı olarak düşünülebilir. Martin Heidegger de ‘Varlık ve Zaman’ değerlendirmelerinde bu konuya değiniyor.

Heidegger’de insan, ‘Dasein (varolan)’ olarak, kendini dünyaya fırlatılmış bir varlık olarak tanımlar ve sürekli olarak bu dünyada varlığını anlamlandırma çabası içindedir. Bu anlamlandırma, aynı zamanda kendini görünür kılma arzusunu da içerir ve bu doğal olandır.

Jean-Paul Sartre ise 'Varlık ve Hiçlik’te, insanın başkalarının bakışları aracılığıyla kendini tanıdığını ve varoluşunu bu bakışlar üzerinden inşa ettiğini öne sürer. Yani bu düşünürler de görünür olma isteminin yalnızca fiziki olarak varlığını sergileme değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir bağlamda anlam kazanma süreci olduğunu vurguluyor.

Tarihsel görünürlük

İnsanlık tarihi, bireylerin ve toplulukların kendilerini görünür kılma çabalarının bir kronolojisi olarak da değerlendirilebilir.

Antik çağlardan ‘modern’ döneme kadar, insanlar bu arzuyu sanat eserleri, mimari yapılar, edebi eserler ve devrimci hareketler aracılığıyla ifade etmeye çalıştı. Örneğin, Hypatia’nın erkeğe teslim olmayışı, Che Guevara’nın devrimci mücadelesi, Nelson Mandela’nın 27 yıllık zindan sürecine rağmen halkına bağlılığı, Dostoyevski’nin toplumu hücresine kadar analiz etmesi ve Yaşar Kemal’in halkın gerçekliğini aktaran kalemi, Ahmed Arif’in toplum ile bütünleştirerek satırlara döktüğü sevdası, bireylerin kendilerini görünür kılma arzusunun toplumsal katkılara dönüştüğü örneklerdir. Halk olarak da Kürtlerin kendini görünür kılmak için verdiği kavga, kendinde açığa çıkardığı direniş kültürü de buna çok iyi bir örnek.

Bu birey ve toplumlar yalnızca kendi varlıklarını değil, aynı zamanda temsil ettikleri değerleri ve toplulukları görünür kılmayı başarmıştır. Ancak görünürlük arzusu, tarihte her zaman olumlu sonuçlar doğurmadı. Tarih, bu arayışın yıkıcı biçimlerine de şahitlik etti.

Adolf Hitler’in propaganda ve militarizm yoluyla kendini görünür kılma çabası, milyonların acı çekmesine yol açtı. Benzer şekilde, Kenan Evren ve günümüzde onun geleneğini sürdüren ‘lider’ figürler, otoriter yönetimleriyle kendilerini tarih sahnesinde görünür kılarken, büyük toplumsal zararlara neden oldu, oluyor. Bu örnekler, görünürlük arzusunun etik boyutlarının önemini ortaya koydu. Görünürlük, bireyin niyetine ve yöntemine bağlı olarak, yaratıcı ya da yıkıcı bir güç haline gelebiliyor. Yani esasen bu doğal yönelim manipülasyona bir hayli açık bir pozisyonda duruyor.

Görünür olmanın yeni sahnesi: Dijital medya

Günümüzde dijital medya, görünürlük arzusunun en yaygın ve erişilebilir platformu olarak öne çıkıyor. Milyarlarca insan, dijital medya aracılığıyla kendilerini ifade etme, görünür olma ve toplum zemininde varlığını doğrulama arayışı içinde. Ancak dijital medya, bu arzuyu tarihsel örneklerden farklı bir şekilde şekillendiriyor. Sanat, edebiyat veya devrimci mücadele gibi derin anlamlar üreten yöntemlerin aksine, dijital medya genellikle yüzeysel, anlık ve tüketim odaklı bir görünürlük sunuyor.

‘Maddenin amacı anlamlaşmak, anlamın amacı maddeyi aşmaktır’ belirlemesinde madde, kendisini görünür kılarak anlamlaşma arayışına giriyor. Kendini görünür kılması aynı zamanda özgürleşme eğilimini de ifade ediyor. Fakat burada maddenin evrensel olandan kopuk olmadığını fark ettiği de anlaşılıyor. Dijital medyanın mevcut hali, oluşun kendisine aykırı. Çünkü yaptığı paylaşımlarla insanlar ‘evrensel olandan kopuk olarak da kendimi görünür kılabilirim’ yanılgısına yoğunca düşüyor.

Instagram, X ve TikTok gibi platformlar, bireylerin kendilerini fotoğraflar, kısa videolar veya anlık paylaşımlar yoluyla ifade etmelerinin zemini durumunda. Ancak bu paylaşımlar, çoğunlukla yüzeysel, beğeni ve takipçi sayılarıyla ölçülen bir görünürlük arayışına dönüşmüş durumda.

Dijital medyanın bu yüzeysel doğası, bireylerin kendilerini ifade etme biçimlerini de dönüştürüyor. Örneğin, bireyin sürekli olarak kendi fotoğraflarını paylaşma, nerede olduğunu bildirme veya anlık duygusal durumlarını sergileme gibi davranışları, genellikle toplumsal yönlerindeki boşluklarla ilgili. Kendini görünür kılma, özgürleşme aracı devrim, sanat, edebiyat gibi toplumsal alanlar olmayınca insanın elinde ‘kendisi olmayan kendisi’ kalıyor ve dijital medyada sergilediği de derinlik, taşıdığı anlam değil de bu oluyor.

Fiziki olarak kendini sergileme, psiko-analitik bir perspektiften bakıldığında, bireyin çektiği uçsuz bucaksız yalnızlık ve anlam arayışındaki noksanlıklarını telafi etmek için kullandığı yavan bir çaba olarak görülebilir. Bu çabanın sonucunda açığa çıkan şey temel güdüsel tatmin arayışıdır.

Dijital medya, bireylerin temel güdülerini tatmin etmek üzere insanlarla haz merkezli etkileşimler kurmaya yönlendiriyor. Bu, bireylerin kendilerini görünür kılma çabasını, herhangi bir toplumsal katkıdan ziyade, anlık ilgi ve beğeni arayışına indirgeyerek, yeniyi yaratmadan uzak, her şeyi anda tüketen insan gerçekliğini açığa çıkarıyor.

Dijital medya ve sosyalleşme paradoksu

Yüzeysel anlamda bir ‘sosyalleşme’ platformu olarak sunulsa da dijital medyanın esasen sosyalleşmenin tam tersi bir etki yarattığı açık bir şekilde görülüyor. Dijital medya, bireyleri bir araya getirme iddiasına rağmen, çoğunlukla bireyciliği ve yüzeysel diyalog ve güdüsel arayışları teşvik ediyor.

Kullanıcıların paylaşım ve beğenileri genellikle “ben buradayım, beni gör” mesajını iletmekle sınırlı olup bireyciliği açığa çıkarmaktan öteye gidemiyor. Bu, gerçek bir toplumsal bağ kurmaktan ziyade, bireyin kendi zayıflamış benliğini ego yoluyla tatmin etme arayışına hizmet ediyor.

Bu bağlamda Dijital medya, bireylerin kendilerini var etme çabalarını bir ‘pazar’ mantığına dönüştürerek her paylaşımın bir tür ‘satış’ stratejisine indirgenmesine neden oluyor.

Toplumsal görünürlük özgürlüktür

Mevcut haliyle, evrendeki her varlığın kendini görünür kılma arzusunun yansıması olmaktan çok uzak bir konumda olan dijital medyanın sosyalleştirme iddiası, bireyciliği ve anlık tatmini teşvik eden algoritmaları nedeniyle bir paradoksa dönüştü. Bu nedenle, dijital medya, mevcut haliyle insan varoluşunun görünürlük arzusunu ifade etme potansiyeline sahip olsa da kapitalist sistemin elinde buna çok uzak şekillendiriliyor.

Bu yüzden varoluş ve evrensel görünürlüğün, algoritmaların ötesinde bir yerde durduğunu anlamak gerek!

Dijital medya, mevcut haliyle yüzeysel etkileşimleri ve bireyciliği körüklese de, doğru bir zihniyet dönüşümüyle insanlığın görünürlük arzusunu derinlikli ve toplumsal bir faydaya dönüştürme potansiyeline de sahip. Bilinçli bir kullanımla, dijital platformlar sanat, edebiyat, bilim ve toplumsal dayanışma gibi anlam üreten alanlara hizmet edebilir. Bireyleri an’a indirgenen haz arayışlarından ziyade kalıcı değerler yaratmaya teşvik edebilir.

Algoritmaların tüketim odaklı yapısından sıyrılarak, özgün diyaloglara, kolektif bilince ve evrensel bağlara odaklanan bir dijital medya anlayışı, bireyin özgürleşme arzusunu sahici bir şekilde ifade edebileceği yeni bir sahne haline gelebilir. Bu dönüşüm, dijital medyanın yalnızca bir vitrin olmaktan çıkıp, insanlığın ortak anlam arayışına katkı sunan bir kültürel köprüye evrilmesini sağlayabilir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.