Heftenîn ve Kürtlere sonu gelmeyen saldırılar
Forum Haberleri —

❏
- Türk devleti son kırk yıldır açık ve sürekli bir askeri saldırı yürütüyor. Türk ordusu yüz yıldır Kürtler dışında kimseyle savaşmadı. Kürtler birliğini kurar ve güçlerini doğru savaştırır, direnişlerini bütün alanlara yayarsa yüz yıl daha savaşsalar da Kürtleri tarihten silemeyecekler.
Türk devleti Heftenîn’e büyük bir hava saldırısı düzenledi. Ardından önemli tepelere indirmeler yaparak işgal alanını genişletmek ve sınır boylarını tamamen kontrolüne almak istedi. Aslında sınır boylarını çoktandır kalekollarla donatmış durumda. Güney Kürdistan’ın birçok yerinde yıllardır birçok askeri üs kurmuş. Güney ekonomik ve askeri olarak bir biçimde yeniden sömürgeleştirilmiş.
Türk devlet yetkilileri ve basını Heftenîn’e yapılan hava saldırılarını cumhuriyet tarihinin en büyük hava saldırısı diye sundu. Bu açıklama tabi ki, yetersiz. Doğrusu cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlere karşı durmayan saldırılara bir yenisi daha eklendi demek gerekirdi. 1920’den başlayarak Kürtlere karşı bir saldırı var. 1938 Dersim Soykırımına kadar açık askeri saldırılar ve işgali tamamlama sürdü. Askeri işgal eşliğinde başlayan kültürel soykırım hiç ara verilmeden günümüze kadar devam etti. Cumhuriyet tarihi aynı zamanda Kürt soykırım tarihidir. Asimilasyon ve kültürel soykırım hiç durmadı ve hiç sorgulanmadı. Tanrısal bir hükümmüş gibi karşılandı ve bütün hükümetler tarafından uygulandı.
Görüldüğü gibi Heftenîn’e karşı yapılan yoğun hava ve kara saldırıları öyle yeni bir şey değil. Zaten 1990’lardan beri Güney çok sayıda, on binlerce askerin ve hava gücünün katıldığı büyük saldırılara hedef oldu. Güney’i Türk uçakları günü birlik bombalıyor. Bütün dünya bunu seyrediyor. Bu topraklar resmi olarak Irak devletinin sınırları içinde. Ne Güney Kürt yönetiminden ne de Irak’ın başkentinden ses çıkmıyor. ABD gibi güçlerin onayı ve desteği olmadan Türkiye bunları yapamaz. ABD güçleri de şimdi Irak’ta ve hava savunması konusunda sorumluluk almış. NATO sekreteri her ağzını açtığında Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anlıyoruz vb diyor. Irak’ın toprakları işgal ediliyor, bombalanıyor. Sadece Türk tarafının mı güvenlik kaygısı var? Peki Kürtlerin var olma ve güvenlik hakları yok mu? Bu kadar zorbalığa ve gücü esas almaya NATO ortak oluyorsa Kürtler üzerindeki soykırıma da ortak oluyor demektir. NATO bu suç ortaklığından kendisini temize çıkaramaz. Türkiye Efrîn ve Serêkaniyê işgal edip Kürtlere soykırım uyguladığında da NATO genel sekreteri aynı sözleri söylemişti.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri Kürtlere saldırı halindedir. Bu saldırı hiçbir zaman durmadı. Bazen askeri boyut durmuş gibi görünse de Kürdistan hep şiddet ve olağanüstü yönetimler altında tutuldu. Açık askeri operasyonlara gerek kalmadığı zamanlarda da Kürt inkarı ve kültürel soykırımı sürdü. Erdoğan 2005 Diyarbakır konuşmasında “Kürt sorunu benimde sorunumdur” dediğinde de asimilasyonu sonlandırmak için hiçbir girişimde bulunmadı. İmralı’da sürdürdüğü görüşmeler sürecinde de asimilasyonu kaldırıp Kürtlerin ana dilleriyle eğitim göreceğine dair hiçbir cümle kurmadı. Şimdiye kadar Erdoğan dahil hiçbir Türk yöneticinin Kürt kimliğini tanıyacağına ve asimilasyonu kaldıracağına yönelik bir açıklaması olmamıştır. Bu devletin amentüsü haline gelmiş. Kürtlerin yok edilmesi ve tarihten silinmesi bir devlet politikasıdır. Gelen bütün yönetimler bu çizginin dışına çıkmadılar, öyle bir girişimleri olmadı.
ABD’de bir siyahinin polis tarafından öldürülmesinden sonra ırkçılığa karşı yaygın gösteriler yapıldı. Türkiye’de ise ırkçılık doğrudan devlet kaynaklıdır. Irkçılık açık bir devlet tercihi ve politikasıdır. Sırf Kürtçe konuştuğu ve müzik dinlediği için insanlar öldürüldü. Kürt işçiler linçlere maruz kaldılar. Bazı bölgelere valiler Kürt işçileri sokmak istemedi. Türk basını her zaman bu karanlık ve insanlık suçu sayılan ırkçılığı ve Kürt soykırımı desteklediler, halkı bu konuda yönlendirdiler.
Erdoğan DAİŞ ve El Nusra artıklarından devşirdiği paralı güçleri Suriye’de Kürtlere saldırtıyor. Sadece ve sadece Kürt kimliğinden ötürü Suriye’deki Kürtlere düşmanlık yapıyor. Kürtlerin DAİŞ’ten temizlediği ve kendisini yönettiği alanlara fetih seferleri düzenliyor. Rusya, ABD ve DAİŞ dahil dünyadaki bütün güçlerle Kürtlere karşı ittifaklar kuruyor, pazarlıklar yapıyor. Türkiye’de legal politika yapan Kürtleri bile açık düşman ilan etmiş. Türk yasalarına göre HDP’nin kazandığı belediyelere el koyuyor, milletvekillerini hapse atıyor. HDP’lilerin sokağa çıkmasına izin vermiyor. Çalışmalardan kopmayanları da baskı altında tutuyor, tutukluyor, ağır cezalarla yıldırmaya çalışıyor.
Türk devleti Kürtlere düşman ve her cepheden saldırıyor. Başûr referandumunda görüldü, sorun öyle PKK veya PKK’yle sınırlı değil. Erdoğan hemen İran ve Irak’la birleşip Kerkük gibi bölgeleri Kürtlerin elinden almak için saldırıyı başlattı. Başûr yöneticilerini ağır hakaretlere boğdu ve tehditler savurdu. Suriye’de, Türkiye ve Irak sınırları içindeki Kürtlere açıktan saldırıyor, işgal ve tehditlerini sürdürüyor. Heftenîn’de olanlarda bu imha ve tasfiye projesinin devamıdır. Ayrıca Erdoğan ve Bahçeli faşist yönetiminin bu saldırılarla sınırlı kalmayacağı açıktır. Bu imha, umut kırma ve Kürtlerin varlığına, kazanımlarına son verme planı aynı zamanda Ergenekon’un planıdır. İlker Başbuğ diğer emekli generaller gibi bir kenara çekilmiyor. Basına çıkıyor, ABD’ye gidiyor. Aslında bu planın fiili yürütücüsü durumundadır. Erdoğan zihniyet olarak onlardan farklı değil ama ipler daha çok Başbuğların elinde.
Türk devleti son kırk yıldır açık ve sürekli bir askeri saldırı yürütüyor. Türk ordusu yüz yıldır Kürtler dışında kimseyle savaşmadı. Kürtler birliğini kurar ve güçlerini doğru savaştırır, direnişlerini bütün alanlara yayarsa yüz yıl daha savaşsalar da Kürtleri tarihten silemeyecekler.







