HTŞ ile aynı devlet yapısı mümkün değil

Forum Haberleri —

HTŞ çeteleri / foto:AFP

HTŞ çeteleri / foto:AFP

  • Kürt hareketi sadece kendi kimliğini savunmakla yetinemez. Suriye’deki tüm etnik ve inanç topluluklarına aktif biçimde sahip çıkmalı, onların güvenliğini ve siyasal varlığını da kendi varlığı kadar önemsemelidir. Bu, ahlaki olduğu kadar siyasal olarak da zorunludur.

CELAL PEKÖZ 

Birçok yazımda açıkça ifade ettim, Suriye’de Kürtlerin Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ile aynı devlet yapısı içerisinde yer alması, sadece olanaksız değil, aynı zamanda tarihsel, siyasal ve ahlaki açıdan bir felakettir. HTŞ; Kürtlerin toplumsal, siyasal ve kültürel varlığını reddeden, farklı inançlara, halklara ve yaşam biçimlerine karşı düşmanlık besleyen bir yapı olarak, Kürtlerin savunduğu hiçbir değerle bağdaşmaz. Bu nedenle HTŞ ile aynı zemin üzerinde herhangi bir birliktelik düşüncesi tümüyle reddedilmelidir.

Suriye'de kalıcı ve onurlu bir barışın inşası için Kürtlerin öncülük ettiği Demokratik Suriye Güçleri (DSG), sadece askeri alanda değil, siyasal ve diplomatik düzlemde de daha etkili ve belirleyici bir rol üstlenmek zorundadır. DSG, kazanımlarını yalnızca savunma pozisyonunda korumaya değil, aynı zamanda kurucu bir siyasal aktöre dönüşmeye yönlendirmelidir. Sahadaki askeri başarı, ancak politik alandaki irade ile kalıcılaştırılabilir.

HTŞ’nin sahadaki etkinliğini sürdürmesinin başlıca nedeni, Erdoğan yönetiminin ona sağladığı doğrudan ve dolaylı destektir. Türkiye'nin HTŞ üzerindeki etkisi, sadece bir bölge politikası değil, aynı zamanda Suriye’nin iç barışını sabote eden bir istikrarsızlık stratejisidir. Erdoğan, HTŞ’yi sahada bir vekil güç olarak kullanmakta, böylece Suriye’nin demokratikleşmesinin, çoğulculaşmasının ve halkların eşit temsiline dayalı bir çözümün önünü tıkamaktadır.

HTŞ’nin yöneticileri ve militanları, geçmişte IŞİD’le aynı ideolojik çizgide hareket etmiş, kafa kesen, kadınları esir alan, insanları kimliğinden ve inancından dolayı hedef gösteren fanatik bir selefi barbarlıkla hareket etmektedir. Bu çete, önce Alevilere, ardından Dürzilere saldırdı. Bugün bu örgüt görece zayıfken bile böylesine vahşet üretebiliyorsa, yarın daha fazla güç kazandığında neler yapabileceği, nasıl bir etnik ve inanç soykırımına girişeceği açıktır. HTŞ, farklı halklara yaşam hakkı tanımayan, tekçi ve baskıcı bir İslam devleti kurma hayaliyle hareket etmektedir. Hedefinde sadece Dürziler, Aleviler, Hristiyanlar değil, aynı zamanda Kürtler de vardır.

İşte bu nedenle, Kürt hareketi sadece kendi kimliğini savunmakla yetinemez. Suriye’deki tüm etnik ve inanç topluluklarına- Dürziler, Aleviler, Hristiyanlar, Êzîdîler, Sünni Araplar- aktif biçimde sahip çıkmalı, onların güvenliğini ve siyasal varlığını da kendi varlığı kadar önemsemelidir. Bu, ahlaki olduğu kadar siyasal olarak da zorunludur. Suriye halkları arasında güven inşa etmek, ortak bir barış projesi yaratmak ve geleceği birlikte kurmak için Kürtlerin ön alması gerekmektedir.

Tam da bu bağlamda şu soruyu sormak gerekir: Bugün HTŞ’nin saldırılarına karşı Dürzileri koruyan güç neden İsrail olmalıydı? Neden bu rolü Kürtler üstlenmedi? Dürzileri korumak, sadece taktiksel bir hamle değil, aynı zamanda Kürtlerin toplumsal meşruiyetini güçlendirecek tarihsel bir adım olabilirdi. Eğer Kürt hareketi Dürzilere, Alevilere ve diğer tehdit altındaki topluluklara sahip çıksaydı, bu yalnızca insani bir sorumluluğu yerine getirmekle kalmaz, aynı zamanda Kürtleri Suriye halklarının gözünde gerçek bir koruyucu ve kurucu güç olarak konumlandırırdı. Bugün gösterilmeyen dayanışma, yarın Kürtlerin haklı mücadelesine yönelik dayanışma arayışında bir eksiklik olarak karşısına çıkabilir.

Sloganlarla, içi boş birlik çağrılarıyla bu güven duygusu inşa edilemez. Gerçek dayanışma somut politikalarla, sahadaki pratikle mümkündür. Kürtler, sadece kendi bölgelerini değil, tüm halkların yaşama hakkını savunan bir siyasal çizgiyle hareket etmek zorundadır. Bu yalnızca bir tercih değil, Kürt halkının tarihsel sorumluluğudur.

Sonuç olarak HTŞ ile aynı politik zemini paylaşmak, Suriye'nin geleceğini karanlığa teslim etmek demektir. Bu yapının meşrulaşması, sadece Kürtlerin değil, tüm halkların varlığının tehdit altına girmesi anlamına gelir. Barış, çoğulculuk ve ortak yaşam ancak HTŞ gibi radikal çetelerin etkisizleştirilmesi ve halkların eşitliği temelinde yeni bir siyasal yapılanmanın kurulmasıyla mümkün olabilir. Kürtler bu sürecin taşıyıcı gücü olmalı; sadece kendilerini değil, bütün halkları koruyacak bir siyasal irade inşa etmelidir.

HTŞ var oldukça, Suriye'de barış da, birlikte yaşam da sadece bir hayal olarak kalacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.