HTŞ ve MİT'in Alicengiz oyunları

Dosya Haberleri —

Hakan Fidan ve Colani

Hakan Fidan ve Colani

  • HTŞ ve MİT arasındaki iki yönlü ilişkinin ilki Türk devletinin hazırladığı DAİŞ dosyasını HTŞ’nin kurduğu geçici hükümet üzerinden Amerika ve Avrupa'ya sunmak ve bununla da QSD ve Koalisyon güçleri arasındaki ilişkileri baltalamak. Diğeri ise HTŞ eliyle Arap aşiretlerini Dêrazor, Tapka, Reqa ve Hesekê gibi bölgelerde QSD’ye karşı ayaklandırmak.

ZEYNEP BORAN

27 Kasım tarihi ile beraber Suriye özelinde Ortadoğu’da hızlı bir değişim süreci başladı. Devam eden bu değişim sürecinde bölgesel gelişmelere ve aktörlere değinecek olursak; hatırlanacağı üzere İsrail'in Gazze'ye yönelik başlayan saldırıları ile birlikte Netanyahu, Ortadoğu haritasının değişeceğine dair açıklamalarda bulundu. Kuşkusuz gelinen süreçte yaşananların bu açıklamalardan bağımsız olmadığını söyleyebiliriz. Bu sürecin öncesinde Suriye dosyasının hegemon güçlerce dondurulduğu, Cenevre ve Astana anlaşmalarının rafa kaldırılarak asıl hedefleri olan Suriye’yi yeniden şekillendirmeye odaklandıkları görülüyor. 27 Kasım tarihi ile startı verilen sürecin istihbarati hazırlıkları uzun süredir yapılıyordu. Bu hazırlık aşamasında İngiliz istihbaratı aktif rol oynadı. Bunu da, bölgeye yerleştirdiği sivil toplum kurum ve kuruluşlar aracılığıyla yaptı. Bu kurumlara dayanarak gittiği her yerde örgütlenme ağı kurdu. Colani ve kendisine bağlı çete gruplarını da böylesi uzun bir süreçte hazırladı.

İttifaklar!

Muhammed El-Colani gençliğinin ilk yıllarında Irak’a gitti ve Bilad El-Rafideyn’nin liderliğindeki El Kaide’ye (2003-2004) katıldı. Colani, 2006 yılında ABD güçleri tarafından sahte kimlik kullandığı gerekçesiyle Irak’ta gözaltına alınmıştı. Cezaevinden çıktıktan uzun bir süre sonra Ebubekir El-Bağdadi tarafından Nusra Cephesi adı altında rejime karşı mücadeleye katılmak üzere bir grupla birlikte Suriye’ye gönderildi. Çete grubuna bağlı ana grup o dönemde Irak’ta zayıf olmasına rağmen Suriye’de önemli bir lojistik ağına sahipti. Çünkü ABD’nin Irak’a müdahale ettiği süreçte bunun zemini hazırlanmıştı. Tarihe dönüp baktığımızda cezaevine atılan El Kaide’nin önemli isimlerinden biri olan Colani’nin 5 yıl sonra serbest bırakılması ve ardından Suriye’ye geçerek faaliyetlere başlaması aslında birçok durumu açıklar niteliktedir. Yıllara varan hazırlıkların olduğu; Amerika, Rusya, Fransa ve Türklerin yer aldığı çeşitli ittifakların yapıldığı anlaşılıyor.

 

HTŞ / foto:AFP

 

Suriye'de kaybedenler

Suriye sahasındaki bu güçleri kategorize ettiğimizde asıl kaybeden devlet İran oldu. 40 yıllık emeğinin tamamını 11 günde kaybetti. İran Suriye’ye dair yapılan plan ve projelerin dışında tutuldu. Önce Libya, Lübnan’daki kollarını kestiler şimdi de Suriye ve Irak’takini kesmeye çalışıyorlar. İran'ın, Irak üzerinde de etkili olduğu biliniyor. Ülkeyi İran yanlısı "Koalisyon Çerçevesi Siyasi Hareketi" yönetiyor. Ayrıca İran yanlısı Haşdi Şabi paramiliter unsurları ve onun uzantılarından Kataibi Hizbullah İsrail'e saldırıda aktif rol aldılar. ABD'nin bu konuda Irak'a ikazı var. Ancak, Irak'ta İran'ın geriletilip, geriletilemeyeceği belli değil. Fakat edindiğim bilgilere göre Irak sahasında Şiilere karşı bir Sünni darbesinin hazırlıkları yapılıyor. Bununla İran’ın Irak sahasında da tasfiyesi hedefleniyor.

Suriye’de diğer bir kaybeden devlet ise Rusya oldu. Rusya kıyı şeridinin kendi denetimine verilmesini şart koşmuştu fakat mevcut durumda eskiden Suriye’nin her yerine konumlanan Rusya şu anda Tartus ile sınırlı kaldı. Ki geçtiğimiz günlerde HTŞ güçlerinin Ruslara ait askeri teçhizatların olduğu askeri konvoyun geçişine izin vermediği basına yansıdı. Bu durumun Rusya'yı ya Sudan'ın Kızıldeniz kıyısında ya da Afrika kıyısındaki askeri varlığına ikmal hatları sağlamak için Libya'nın Akdeniz kıyısında bir askeri üs kurarak Ortadoğu'da bir deniz varlığı edinme çabalarını yoğunlaştırmaya itecektir.

Oyunun yöneticileri...

Uzun vadede kimin Suriye sahasına hükmedeceği belirsizliğini koruyor. Türkiye kendini bu sürecin en çok kazananı olarak görüyor fakat büyük bir yanılgı içerisinde. Bu süreçte Türkiye’ye sadece taşeronluk görevi verildiği anlaşılıyor çünkü farzı misal Türk devleti sürecin yürütücüsü olsaydı Colani’yi değil SMO çetelerini Şam’a yerleştirirdi. Bu da asıl oyun yürütücülerin İngiltere, İsrail ve Amerika’nın olduğunu gösteriyor. İsrail bölgede kritik gelişmeler yaşanırken Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeyi geçerek 1973'ten sonra ilk kez Suriye topraklarına girdi ve kimse niye giriyorsun dahi demedi ya da diyemedi. Bu da İsrail’in kendilerini düşman gören Arap ülkeleri ile de belli düzeyde anlaşmalar yaptığını gösteriyor. İsrail için Suriye birçok kapıyı açan temel kilit gibidir. Bunların başında enerji koridoru geliyor.

Ekonomik Koridoru

Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru, Hindistan’ın Ortadoğu üzerinden Avrupa’ya bağlanmasını sağlayacak bir koridor. 9-10 Eylül 2023 tarihlerinde gerçekleştirilen G20 Zirvesi’nde Küresel Altyapı ve Yatırım Ortaklığı’nın bünyesinde hayata geçirilmesi kararlaştırılan “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru” (IMEC) için mutabakat metni imzalandı. Koridorun geçeceği Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Avrupa Birliği (AB), Fransa, İtalya, Almanya’nın yanı sıra, koridor güzergâhında olmayan ABD de metni imzalayanlar arasındaydı. Koridorun güzergahı, Ürdün ve İsrail üzerinden de geçecek. Daha sonra Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaşacak. Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Eylül 2023 tarihinde Hindistan’da gerçekleştirilen G20 zirvesi dönüşü kurulacak koridora karşı çıkarak Türkiyesiz bir koridorun kurulamayacağını ifade etmişti.

Şu anda ne Amerika’nın ne Almanya’nın ne de Fransa’nın Suriye'ye yönelik politikası henüz netleşmiş değil. İlk günden itibaren tüm taraflar terör listesinde yer alan El Kaide uzantısı HTŞ ile görüşmeler gerçekleştirmiş olsalar da asıl gündemleri HTŞ’ye şartlarını kabul ettirmekti.

 

 

MİT ve HTŞ ilişkileri

HTŞ iktidarını her yönüyle kendisine bağlamak isteyen devletlerin başında ise Suudi Arabistan geliyor. Kendisini HTŞ’nin hamisi olarak gören Suudi Arabistan ekonomik ve siyasi olarak destek sunacağını dillendirdi. Bu konuda Türk devleti ile yarışan Suudi Arabistan’ın şimdiye kadar HTŞ’yi bazı yönleriyle kendine çektiğini söylemek mümkün. Colani’nin ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a yapması da bunun göstergesiydi. Türk devleti ise ilk günden bu yana açıktan ve gizliden HTŞ ile görüşmelerini devam ettirdi. Daha önceki yazımızda MİT’in Suriye’de konumladığı bölgeleri ve geçici Suriye hükümetinde konumlandığı bakanlıkları ortaya koymuştuk. Edindiğim bilgilere göre MİT’in HTŞ lideri Colani ile ilişkilerini direk sağlayan kişinin ismi Şam merkezinde bulunan Ebu Sêîd (Ebu Musa adını da kullanıyor) kod adlı MİT üyesidir. Ebu Hatim Şakra ile ortak çalışan Ebu Sêîd aynı zamanda MİT’in Dêrazor hattındaki planlarını sahada pratiğe koyan kişilerden biri. Bunun üzerine Hevrin Xelef’in katili Ebu Şakra’yı Dêrazor’a gönderdiği ve QSD'ye karşı çete ve aşiretleri örgütlemekle görevlendirdiği öğrenildi. Geçtiğimiz gün de Dêrazor’un Baxoz kabasında QSD güçlerine ait karargah saldırıya uğradı. Önümüzdeki süreçte de Dêrazor başta olmak üzere Reqa ve Tapka’da QSD güçlerine yönelik saldırıların gelişeceğini söylemek mümkün. Bu saldırılar herkesin izlediği HTŞ iktidarının da işine geliyor. Suriye gündemi QSD’nin Tişrîn, Qerekozak, Dêrazor ve Reqa’daki çatışmalarına odaklanırken HTŞ’nin bünyesinde topladığı DAİŞ çete liderleriyle kurmak istedikleri cihadist hükümetin işini kolaylaştırmış olacak.

İşbirlikçiler

Ayrıca HTŞ ve MİT arasında iki yönlü gelişen bir ilişki de söz konusu. İlki Türk devletinin hazırladığı DAİŞ dosyasını HTŞ’nin kurduğu geçici hükümet üzerinden Amerika ve Avrupa ülkelerine sunmak ve bununla da QSD ve Koalisyon güçleri arasındaki ilişkileri baltalamak. Diğeri ise HTŞ eliyle Arap aşiretlerini örgütlemek ve Dêrazor, Tapka, Reqa ve Hesekê gibi bölgelerde QSD’ye karşı ayaklandırmak. Bunun alt zeminini hazırlamak için yukarda belirttiğim gibi MİT tarafından HTŞ içerisindeki DAİŞ çeteleri Dêrazor hattına gönderildi.

QSD ve Rojava Demokratik Özerk Yönetimi'ne karşı HTŞ iktidarının yürüttüğü siyaset de Türkiye’nin yürüttüğü siyasetten pek farksız değil. Kürtlere karşı olmadıklarını ve Kürtlere seslenirken Kürtçe dilinde seslenirken söz konusu QSD’nin askeri varlığı olduğunda radikal bir tavır takındıklarını, Türkiye’nin kullandığı sözleri tekrar ettiklerini görüyoruz. Ayrıca HTŞ’nin Dışişleri Bakanı Asad El Şeybani başkanlığındaki heyetin, Almanya'da düzenlenen Münih Güvenlik Konferansında Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani ile bir araya gelmesi HTŞ’nin Türk devleti gibi "işbirlikçi Kürt'e evet ama Özgür Kürt'e hayır" politikasını yürüttüğü anlaşılıyor.

 

 

Sünni Hilali Planı

QSD ve Rojava Özerk Yönetimi'ni tümden tasfiye etmek için havadan destek vererek karadan SMO çeteleri eliyle saldırılarına devam eden Türk devleti MİT eliyle de HTŞ üzerinden sonuç almaya çalışmaktadır. Tüm Suriye’yi kendi denetimine almaya çalışan Türk devleti HTŞ içerisindeki radikal cihadist çetelerin Alevi katliamlarına karşı ses çıkarmazken bu soykırım politikalarını desteklemektedir. Hatta bu minvalde HTŞ ile ortaklaşa Tilbis ve Humus şehirlerinin Alevilerden temizlenmesi ve sahil şeridini göç ettirilmesi için sahada destek vermektedir. Buradaki temel amaç da Türkiye’den Halep-Humus-Şam-Trablus-Lübnan ve denize ulaşan hat boyunca Sünni Hilali’ni oluşturmak. HTŞ mevcut durumda iktidardaki varlığını kalıcılaştırma adına MİT ile ortaklaşa birçok faaliyet yürütürken diğer yandan farklı din ve inançları göz ardı eden merkezi-şeriatçı bir yönetim kurmak için çalışmalara devam ediyor. 29 Ocak’ta Şam’da düzenlenen "Zafer Konferansı"ndan sonra Suriye'deki tüm silahlı grupları yeni Suriye Ordusu bünyesinde birleştirme kararının alınmasıyla beraber HTŞ iktidarı ilk hamleyi Türk devletinin işgali altındaki Efrîn’e yönelik yaptı. Birileri HTŞ’nin ilk defa Efrîn’e girdiğini sanabilir fakat HTŞ uzun yıllardır Efrîn başta olmak üzere Türk devletinin işgal ettiği bölgelerde zaten vardı.

24 Eylül 2022 tarihinde İdlib’e bağlı Atme köyünde El Hemzat çete grubu ile HTŞ ve kendi kanadı Ehrar El Şam çete grubu arasında gizli bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantıda HTŞ lideri Ebu Muhemmed El Colani ve HTŞ komutanlarından Ebu El Fetif kod adlı El Ferxelî hazır bulundu. Yine Ehrar El Şam çete grubundan Şêx Haşim El Şêx, El Hemzat çete grubundan da Hemzat Seyf Ebû Bekir toplantıya katılanlar arasındaydı.

Alınan iki esas karar şuydu;

-HTŞ’nin Efrîn başta olmak üzere Ezaz ve Bab bölgelerindeki hakimiyetinin artırılması

-Yine sınır kapılarının Cephe El Şamiye çete grubunun elinden alınıp HTŞ güdümünde hareket eden diğer çete gruplarına teslim edilmesi

Ekim 2022’de başlattığı saldırılarla beraber, Şerewa’ya bağlı birçok köyü Feylaq El Şam çetelerinden aldı. O süreçte Türk devleti Efrîn’deki bazı noktalarından çekilerek Kefer Cene’ye doğru kaydırdı. HTŞ çeteleri Efrîn sınırında bulunan Qurzelê köyüne kadar gelmişlerdi. HTŞ’ye bağlı Hurras El din çeteleri Kıbbêşîne ve Basutê köylerine yerleşti. 300’den fazla HTŞ çetesi Fafirtinê, Basufan ve Kibbêşîn köylerine yerleşti. Yine Şex Aqîl bölgesine de çok sayıda çeteyi konumlandırdılar. Bu süreçte Türk devletinin işgali altındaki bölgeler çeteler arası iç çatışmalar yaşanırken HTŞ ve bünyesindeki çete grupları; işgal bölgelerinde hakimiyeti güçlü olan çete gruplarının maskesi altında alana yerleşmeye devam etti.

HTŞ iktidarı şimdi de resmi olarak Türk devletinin işgal ettiği bölgelere konumlanırken, HTŞ’yi bölgelerine yaklaştırmayan ve kurulması planlanan Suriye ordusuna entegre olmayı kabul etmeyen güçler de var.

 

 

Dera bölgesindeki güçler

Dera, Suriye’nin güneybatısında, Ürdün sınırında yer alan ve stratejik önemiyle iç savaşın kaderini etkileyen kilit bir bölge olarak öne çıkıyor. 2011 yılında Suriye iç savaşının başladığı yer olarak bilinen bu şehir, hem coğrafi konumu hem de barındırdığı toplumsal dinamiklerle Esad rejimine karşı direnişin sembollerinden biri haline geldi.

2018'de Rusya, ABD ve Ürdün arasındaki bir anlaşma, özellikle Dera'da olmak üzere güney Suriye'deki muhalif isyanın sona ermesine yol açtı. Ancak oradaki muhalif gruplar silahlarını ve güçlerini korudu. En önemlisi, Rus kontrolündeki Beşinci Kolordu'nun bir parçası olan Ahmed el-Avda liderliğindeki Sekizinci Tugay'dı. Daha sonra Ahmed el-Avde liderliğinde 6 Aralık 2024 tarihinde Suriye muhalif koalisyonu kuruldu.

Şu anda Busra el-Şam (Şam'ın 120 kilometre güneyinde Ürdün sınırına yakın), El-Harak (Dera’nın doğu kırsalında) ve Xirbet Ghazaleh'te (Dera’nın kuzey doğusunda) ve ayrıca Süveyda sınırındaki doğu Dera Eyaleti'nin bazı bölgelerinde konuşlandırılmış durumda. Yaklaşık 800 savaşçısı olduğu tahmin ediliyor. El-Avda, Savunma Bakanlığı'na katılacağını veya silahlarını teslim edeceğini söylemedi ve pozisyonu belirsizliğini koruyor. Batı Dera'da, eskiden Ehrar El-Şam'ın bir parçası olan ve Ebu Hayan Heit tarafından yönetilen Merkez Komiteleri, Nawa'dan Tafas, Yaduda, Mzayrib ve Heit'e kadar uzanan geniş bir alanı kontrol ediyor. Tafas'ta, Ebu Murşid Bardan liderliğindeki Ceyş al-Mu'taz, daha küçük bağlı gruplarla birlikte faaliyet gösteriyor. Dera El-Balad'da, gruplar sayıca daha az ancak ağır silahlara, güçlü bir birliğe ve etkili bir koordinasyona sahipler ve bu da güney Suriye'yi, özellikle Golan Tepeleri yakınlarındaki İsrail birliklerinin yeni kara varlığı göz önüne alındığında, ülkenin en istikrarsız bölgelerinden biri haline getiriyor. Çoğu grup Şam'daki yeni yetkililerle doğrudan çatışmaya girmiyor, bu yüzden Sekizinci Tugay'ın Savunma Bakanlığı'na entegre olma konusundaki isteksizliği, daha iyi şartlar elde etmek için bir müzakere stratejisi olabilir.

Süveyda’daki güçler

Dürzilerin egemen olduğu güneydeki Süveyda bölgesindeki en önemli gruplar arasında Şeyh Buhassan Yahya el-Haccar liderliğindeki Rijal el-Karama (Onurlu Adamlar); Laith el-Balous liderliğindeki Şeyh el-Karama Kuvvetleri; Şeyh Süleyman Abdul Baqi liderliğindeki Ahrar el-Jabal (Dağ Özgür Savaşçıları); ve Terörle Mücadele Kuvvetleri (önceden Malik Ebu Hayr'ın Tugay Partisi'ne bağlıydı) yer alıyor.

Suveyda’da ayrıca eski komutanı Merhac el-Ceramani’nin bir suikasta kurban gitmesinin ardından yerine yeni bir komutan atanmayan Liva El Cebel ile Salhad bölgesi ve Suveyda’nın batı kırsalında Liva El Cebel’e bağlı El-Aliya Gücü de konuşlu. Bu grupların kaç kişiden oluştukları bilinmiyor. Çünkü bu gruplar özellikle Dürzilerin çoğunlukta olduğu bölgeleri korumak, DAIŞ’ın saldırılarını püskürtmek ve Suriye rejimine bağlı güçlerle çatışmak amacıyla Suveyda'da ve Şam kırsalındaki Cermana ve Sahnaya beldeleri gibi bölgelerde konuşlu.

Tüm bu gruplar Suriye devriminin bayrağını taşıyor ve Şeyh Hikmet el-Hicri'nin manevi otoritesini takip ediyor. Yeni bir anayasa Dürzi haklarını garanti altına alana ve tamamen ulusal ve tarafsız Suriye silahlı kuvvetlerine sahip sivil, mezhepsel olmayan bir devletin kurulmasını sağlayana kadar Savunma Bakanlığı'na herhangi bir entegrasyonu açıkça reddetti.

Süleyman Abdul Baki gibi bazı hizip liderleri Şam'ı ziyaret edip yeni liderlikle görüşmüş olsa da Şeyh el-Hicri, Süveyda topluluklarının haklarını garanti altına alan ve sivil, mezhepsel olmayan bir devletin kurulmasını sağlayan yeni bir anayasa taslağı hazırlanana kadar Savunma Bakanlığı'na herhangi bir entegrasyonu açıkça reddetti. Şam'da HTŞ liderliğindeki şeriat yönetiminin, Suriye’deki tüm silahlı grupları birleşik bir askeri savunma sistemi içinde bir araya getirmek ve birleşik bir milli ordu sistemine geçmek için birçok zorlukla karşılaşacağı kesin. Dolayısıyla bu geçiş süreci, özellikle Demokratik sistemi benimseyen QSD ile ve yukarıda belirttiğimiz gruplarla kolay olmayacak.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.