Hukuken komik Kürtlere trajik


Kürdistan'a Barış Kampanyası, Haldane Sosyalist Avukatlar Birliği, Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Avrupalı Avukatlar Birliği ve CAMPACC'ın ortak düzenlediği toplantıda Türkiye'de Kürt halkının haklarını dile getiren siyasetçi, aydın, hukukçu ve aktivistlerin, devlet tarafından 'terörist' iddiasıyla itibarsızlaştırıldığı belirtildi. Lord Roy Kennedy'nin ev sahipliğinde yapılan paneli Londra Barosu avukatlarından Ali Has yönetti.
Toplantıda Haldane Sosyalist Avukatlar Birliği Başkanı Michael Mansfield, Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Avrupalı Avukatlar Birliği Başkanı Prof. Bill Bowring ve Londra Barosu İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Margaret Owen konuştu. Açılış konuşmasını yapan Ali Has, Türkiye'de 'KCK davası'ndan tutuklu avukatların durumunu üç yıldan bu yana takip ettiklerini ifade ederek, bu davanın bir hukuk garabeti olduğunu söyledi.
Tam bir tiyatro
Davanın İstanbul'daki duruşmalarına bir heyet olarak katıldıklarını, duruşma boyunca tanık oldukları hukuki sürecin tam bir tiyatro oyununu andırdığını dile getiren Has, tutuklu avukatların müvekkileri Öcalan ile yaptıkları en temel hukuki konulardaki görüşmelerin davada suç delili olarak kullanıldığını dile getirdi. Öcalan'ın halen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde devam eden birkaç davası olduğunu hatırlatan Has, Öcalan'ın bu davalarla ilgili avukatlarına verdiği ve müvekille avukatı arasında kalması gereken bilgilerin, savcılık tarafından 'örgüte gönderilen mesajlar' şeklinde yorumlanıp işlem gördüğüne dikkat çekti. Has, bu davanın bütünüyle politik bir dava olduğuna vurgu yaptı. İddianemenin hukuk dilinden uzak, subjektif politik değerlendirmeler üzerine kurulu olduğunu kaydeden Has, davayla Kürt sivil siyasi hareketinin yargılandığını belirtti. ÇHD avukatlarına yönelik son tutuklama dalgasına da değinen Has, Türkiye'de muhalifleri hukuki zeminde savunmanın mevcut hükümet tarafından bir suç gibi gösterildiğine dikkat çekti. Has, konuşmasının ardından sözü Haldane Sosyalist Avukatlar Birliği Başkanı Michael Mansfield'e verdi.
Hükümetler ihlallere ilgisiz
Michael Mansfield, Türkiye'de genel olarak insan hakları ihlalerinin ve avukatlara yönelik tutuklama dalgasının sadece ulusal düzeyde değerlendirilmeyeceğini vurguladı. Dünya ölçeğinde yaşanan ekonomik krizin insan hakları mücadelesine de olumsuz yansıdığını kaydeden Mansfield, insan hakları savunucularının ekonomik kriz ortamında daha fazla baskı ile karşı karşıya kaldıklarını kaydetti. Batılı hükümetlerin kriz bahanesiyle insan hak ve özgürlüklerine yönelik ihlalere ilgisinin azaldığını dile getiren Mansfield, Afrika'dan Avrupa ülkelerine, Ortadoğu'dan Kafkaslar'a insan hakları mücadelesi veren aktivistlerin artık sorun yaratan kişiler olarak damgalandıklarını ifade etti.
Türkiye'de Kürt halkının haklarını dile getiren siyasetçi, aydın, hukukçu ve aktivistlerin devlet tarafından 'terörizim' iddiasıyla itibarsızlaştırılmaya çalışıldığına dikkat çeken Mansfield, buna benzer bir sürecin İrlanda sorunu bağlamında İngiltere'de de yaşanmış olduğuna vurgu yaptı.
Son yıllarda çok uluslu şirketlerin dünyanın geri kalmış ya da gelişmekte olan ülkelerinde çevreyi tahrip edecek büyük yatırımlara giriştiğini, çevre tahribatına karşı mücadele veren kişi ve kuruluşların bu şirketlerin baskılarına maruz kaldıklarını ifade eden Mansfield, ulusal hükümetlerin bu şireketlerle işbirliği yaparak insan hakları ihlaleri gerçekleştirdiklerini kaydetti. Latin Amerika ve Afrika ülkelerinde çevre tahribatına neden olan şirketlerin başında Britanya şirketlerinin geldiğini dile getiren Mansfield, yerli halkın ve çevre savunucuların bu şirketlerle işbirliği yapan ulusal hükümetlerin karanlık odakları tarafından şiddete maruz kaldıklarına, hatta kimi zaman öldürüldüklerine dikkat çekti.
Hukukçular gidecek
Michael Mansfield'den sonra söz alan Prof. Bill Bowring, gerek 'KCK'den tutuklu avukatlar gerekse de ÇHD'li avukatların durumu ile ilgili olarak Avrupa'nın farklı ülkelerinden kuruluşlarla ortak çalışmalar yaptıklarını söyledi. Giderek yaygınlaşan hak ihlallerine karşı uluslararası dayanışmanın önemine işaret eden Bowring, buna insan hakları aktivistlerinin öncülük etmesi gerektiğini söyledi. Bowring, Mart ayının 6, 7 ve 8'i arasında farklı ülkelerden avukatlardan oluşan bir hukukçu heyetinin Türkiye'ye incelemelerde bulunmak için gideceklerini açıkladı.
Komik ve trajik
Bowring'in ardından konuşan Margaret Owen da konuşmasının büyük bölümünü KCK adı altında yürütülen siyasi soykırım davasına ayırdı. Bu dava kapsamında 8 bine yakın Kürt siyasi aktivist, avukat, gazeteci, insan hakları savunucusu ve belediye başkanının tutuklu olduğunu hatırlatan Owen, bu davanın hukuken komik ama Kürt halkı açısından çok trajik olduğunu söyledi. İnsan haklarının Avrupa'daki hükümetler tarafından da sık sık ihlal edildiğini dile getiren Owen, Britanya'da yaşayan Kürtlerin Türkiye ile işbirliği yapan devlet tarfından terörizm adı altında kıskaca alındığını ve kriminalize edilmek istendiğini dile getirdi. Kürt kadın siyasetçiler Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez'in Paris'in ortasında karanlık güçler tarafından canice katledildiğini anımsatan Owen, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesini savunan Batılı siyasetçilerin aymazlığına değindi. Batılı devletlerin Kürt halkının mücadelesi söz konusu olunca çıkarlarından dolayı Türkiye'nin yanında yer aldığına dikkat çeken Owen, Kürt sorununun adil ve demokratik çözümü için Öcalan'ın büyük bir şans olduğunu vurguladı.
Owen'ın konuşmasından sonra Kürdistan'a Barış Kampanyası ve CAMPACC temsilcileri de birer kısa konuşma yaparak uluslararası dayanışmanın önemini vurguladı. Panel dinleyicilerden gelen soruların cevaplanmasıyla son buldu.
SUNA ALAN / LONDRA
