Hukuki gereklerin sorumluluğu ortaktır

Gülistan Kılıç Koçyiğit
Kalıcı barışın, güçlü demokrasinin, ortak ve eşit yaşamın hukuki güvenceye bağlanması bir zaruriyettir
- DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, sürecin hukuki gerekliliklerini oluşturmanın, Meclis, tüm siyaset kurumu, iktidar ve devletin ortak sorumluluğunda olduğunu söyledi.
- Koçyiğit, "Sürece karşı çıkanların, çözümsüzlükten nemalananların siyasetleri sürdürülemez haldedir. Süreç ilerledikçe onların zeminleri tamamen ortadan kalkacaktır. Yol yakınken dönmeliler" dedi.
Bütçe üzerine Genel Kurul'da konuşan DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, "Devlet aklı, siyaset ve hukuk aklıyla buluşmalıdır. Barış ve çözüm aklının devlette de siyasette de bir dönüşüm süreci olarak kendisine yaşam alanı bulması gerekir. Artık sözden, pratiğe geçilmesinin vakti gelmiştir" dedi.
Meclis Genel Kurulu'nda 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'nin tümü üzerindeki görüşmeler sırasında söz alan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Meclis Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, 24 yıldır iktidarda olan AKP'nin hazırladığı bütçelerle sorunları çözemediğini hatırattı. Gülistan Kılıç Koçyiğit, "Asgari ücretlinin, emeklinin, kadının, çiftçinin, küçük esnafın, atanamayan öğretmenin, kademeli emeklilik bekleyenin, engellinin, mültecinin, gencin ve çocuğun sorunlarını çözmek için daha kaç bütçe daha kaç yıl istiyorsunuz?" diye sordu.
Yandaşların kasasına yol
Bütçenin vergilerle yapıldığını, ancak halkın değil, sermayenin ve yandaşların sorunlarının çözüldüğünü belirten Gülistan Kılıç Koçyiğit, şunları söyledi: "Faize ayrılan milyarlarda, savunma harcamalarında, yandaşlara köprü, otoyol ve şehir hastanelerine yapılan ödemelerinde büyük bir istikrar olduğunu biz de söylüyoruz. Halkın cebinden yandaş müteahhitlerin kasasına otoyol-köprü kurdunuz. İstikrarınız budur. 16 bin 881 liraya mahkûm edilen emekliye, açlık sınırının altında yaşayan asgari ücretliye, siftahsız kepenk kapatan esnafa, tarlasını ekemeyen çiftçiye, okula aç giden çocuklara, eve hapsedilen engellilere, emeği yok sayılan kadınlara, barınma ve eğitim hakkı elinden alınan gençlere bütçeden pay ayırmamakta da gayet istikrarlısınız."
Halka değil, savaşa
Yıl boyunca 16 trilyon lira vergi toplanacağını paylaşan Gülistan Kılıç Koçyiğit, şöyle devam etti: "Yurttaşlar, günde yaklaşık 43 milyar lira, saatte 1 milyar 800 milyon lira, dakikada 30 milyon lira, saniyede 500 bin lira vergi ödeyecek. Bitmeyen kasa misali, her bir yurttaşa baktığınızda vergi görüyorsunuz, KDV görüyorsunuz, ÖTV görüyorsunuz. Halkın sepetinde yoksulluk var; TÜİK'in sepetinde ise büyük bir çarpıtma var. Gerçek enflasyon mutfakta, pazarda ve ay sonunda gelen faturadadır. Türkiye, Avrupa'da gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu ülkedir. Her 10 kişiden 6'sı borçla yaşamaktadır. OECD'de gıda enflasyonunda zirvedeyiz, çiftçi ise borç batağında. Çiftçi borcu 1 trilyon lirayı aşmış ve artık üretim yapamaz hale gelmiştir. Bir dönemler buğday üreten çiftçi, bugün halk ekmek kuyruğundadır. Bütçedeki pay çiftçiye, traktörün mazotuna, gübreye değil; silahlanma yarışındaki uçaklarınıza gidiyor." ifadelerini kullandı.
Kadına günde 51 kuruş
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesine dikkat çeken Gülistan Kılıç Koçyiğit, "Kadının güçlendirilmesi için bir kadına günde sadece 51 kuruş düşmektedir. Bu, bir utanç tablosudur. Ülkenin geleceği; kadınların öldürüldüğü, emeklerinin yok sayıldığı bu düzenden değil, kadınların özgürleştiği yeni bir toplumsal sözleşmeden geçmektedir. Yeni toplumsal sözleşmenin temel ayaklarından birisi olan toplumsal cinsiyete duyarlı, kadın özgürlükçü bir bütçedir. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmenin yarattığı hukuki boşluk sürerken, sığınaklara ayrılan bütçe, yok denecek düzeye gelmiştir. Bu tablo, kadın cinayetlerine açık bir davetiyedir" diye konuştu.
Eşitsizlik ve adaletsizlik
Bütçenin eşitsizlik ve adaletsizlik üzerine kurulduğunu belirten Gülistan Kılıç Koçyiğit, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Temel yurttaş haklarına, farklı inançlara, kültürlere ve kimliklere yönelik ayrımcı yaklaşım yatmaktadır. Vergi toplanırken kimse ayrıştırılmıyor; ancak konu eşit yurttaşlık ve temel haklar olunca iktidar dışlayıcı ve yok sayan bir tutum sergiliyor. Aleviler, tıpkı Kürtler gibi, yıllardır tekçi sistemin mağduru olmuş; eşit yurttaşlar olarak kabul edilmemiştir. Alevilik ikrar edilmemiş, inkâr edilmiştir. Alevi çocuklarına zorunlu din dersleri ile Sünni-İslam eğitimi dayatılmakta; AİHM kararları yıllardır uygulanmamaktadır. Alevi köylerine camiler yapılmakta, cemevleri ise hâlâ ibadethane olarak tanınmamaktadır."
Adalet yaşanır halde değil
Uygulanmayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına ve bu kararlara rağmen serbest bırakılmayan siyasetçilere işaret eden Gülistan Kılıç Koçyiğit, şunları dile getirdi: "Cezaevlerinde binlerce insan haksız ve hukuksuz biçimde tutulmaktadır. Ağır hasta mahpuslar ölüme terk edilmekte; hukuk, pişmanlık dayatmalarıyla itaat rejimine dönüştürülmektedir. Artık bu adaletsiz rejim ile bir adım dahi yol yürünemez. Adaletsizlik bir kanser uru gibi toplumun tüm hücrelerinde kol gezmektedir. Martin Luther King'in sözleriyle söyleyelim: 'Bir yerdeki adaletsizlik, her yerdeki adalete tehdittir.' Diyarbakır'daki adaletsizlik, Ankara'da hukuku yaralar. Kars'taki güvensizlik, İzmir'de özgürlüğü engeller. İstanbul'daki, İzmir'deki bir hukuksuzluk, Van'daki güveni zedeler. Ve en önemlisi, bu ülkenin halkları olan Azerilen, Terekemelerin, Kürtlerin, Çerkeslerin, Türklerin, Boşnakların ve adını sayamadığım bütün halkların bir arada yaşama iradesini baltalamaya dönüktür. Biz, üstünlerin değil, adaletin bütçesini savunuyoruz. Adalet bütçede, siyasette, hapishanelerde, sokakta, yaşamın her alanında tesis edilmelidir. Adalet, aranır olmaktan çıkarılıp, yaşanır hale getirilmelidir."
Barış aktörleri yok sayılamaz
Barış ve Demokratik Toplum Süreci'ne, Kürt sorununa, eşitlik ve adalet talebine işaret eden Gülistan Kılıç Koçyiğit, "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, yıllardır dile getirilen ama ertelenen bir gerçeğin kabulüdür. Yıllardır dile getirdiğimiz gibi; bu meselenin çözüm adresi Meclis'tir. Komisyondan oluşan bir heyetin İmralı'da Sayın Öcalan'ı ziyaret ederek görüşmesi tarihi bir adımdır. Burada emeği geçen bütün parti ve siyasetçileri bu anlamlı, olumlu, barışa katkı sunan cesur adımlarından dolayı bir kez daha tebrik etmek istiyorum. Emeğinize yüreğinize sağlık. Çünkü barış süreçleri, barışın aktörlerini yok sayarak değil; hakikatin kabulüyle ilerler" dedi.
Birlikte çözmek zorundayız
"Birlikte yaşamak istiyorsak birlikte çözmek zorundayız" diyen Koçyiğit, şunları ifade etti: "Devlet aklı ile siyasal-toplumsal aklın buluşacağı yer, tam da burasıdır: Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir, yani toplumun iradesini temsil eden kurucu siyasetin çatısıdır. Bugün artık şu soruyu erteleyemeyiz: Sonlandırmaya çalıştığımız çatışmalı sürecin yerini nasıl bir dönem alacak? Kürt sorununun siyasal çözümü, Türkiye'nin demokratikleşme eşiğidir. Bu eşik aşılmadan, bu ülke gerçek anlamda özgürleşemez, demokratikleşemez ve zenginleşemez.
Toplumsal sözleşme ihtiyacı
Demokratikleşme için hak temelli yeni bir toplumsal sözleşmenin oluşturulması; demokratik siyaset zemininin güçlendirilmesi, tüm kimliklerin, inançların, kültürlerin eşit yurttaşlık temelinde güvence altına alınması; demokrasiyi geriye çeken, özgürlüklerin önünü tıkayan anti demokratik yasal mevzuatın baştan sona demokrasi ve özgürlük eksenli olarak yeniden düzenlenmesi; ana dilinde eğitim, öğrenim ve kültürel özgürlüklerin güvence altına alınması; güçlü yerel demokrasi ve demokratik yerel yönetimlerin önünün açılması; kayyum rejiminin sonlandırılması; cinsiyet eşitlikçi ve cinsiyet özgürlükçü bir toplumsal yaşamın güvenceye bağlanması; bağımsız, tarafsız yargı ve gerçek adalet sisteminin kurulması; düşünce, ifade, örgütlenme ve basın özgür özgürlüğünün güvence altına alınması; ekonomik refahın, adil paylaşımın, insanca yaşamın, sosyal adaletin ve sosyal devletin öncelikli politika haline getirilmesi gerekmektedir.
Hukuki güvence olmalı
En nihayetinde kalıcı barışın, güçlü demokrasinin, ortak ve eşit yaşamın hukuki güvenceye bağlanması bir zaruriyet olarak önümüzde durmaktadır. Kürtler, Aleviler başta olmak üzere kimlik ve inançlar hukuksal çerçevenin dışında tutulmaya devam edilmektedir. Kürt'ü, Aleviyi hukuk kapısının dışında tutan sistemin; yani Kürt'süz hukuk, Alevisiz hukuk sisteminin değişmesi gerekir. Bu nedenle hukuksal kapsayıcılık, demokrasiyi güçlendirecek ve toplumsal sözleşmenin güçlü zeminini oluşturacaktır.
İktidar ve devlet
Şimdi ikinci aşama için yeni bir eşikteyiz. Komisyon önümüzdeki günlerde raporunu tamamlayacaktır. 1 Ekim'le 2024'le başlayıp, 27 Şubat 2025'te Sayın Öcalan'ın çağrısıyla tarihi bir aşamaya taşınan, 24 Kasım'da Komisyon'un İmralı ziyaretiyle önemli bir ivme kazanan bu sürecin şimdi hukuki gerekliliklerini oluşturmak Meclis'in, tüm siyaset kurumunun, iktidarın ve devletin ortak sorumluluğundadır. Devlet aklı, siyaset ve hukuk aklıyla buluşmalıdır. Siyaset kurumunun dilindeki kardeşlik hukukunu, şimdi eşitlik hukukuyla taçlandırma ve bunun için gerekli adımları atma zamanıdır.
86 milyonun ihtiyaçları
Gündelik siyasetin öncelikleriyle değil, 86 milyonun önceliklerine ve ihtiyaçlarına göre hareket edilmelidir. Siyasi partiler ve iktidarlar gelir geçer ama bu ülkeye armağan edeceğimiz barış ve demokratik yaşam kalıcı olacaktır. Sürece karşı çıkanların, çözümsüzlükten nemalananların siyasetleri sürdürülemez haldedir. Süreç ilerledikçe onların zeminleri tamamen ortadan kalkacaktır. Yol yakınken bu yanlıştan dönmelerini kendilerine tavsiye ediyoruz. Barış öyle güçlüdür ki, kimse karşısında duramaz! Sürecin kıyısında, köşesinde duranlara, suya sabuna dokunmayanlara da bu sürecin içinde, merkezinde bizzat öznesi, paydaşı olma çağrısında bulunuyoruz. El ucuyla değil, tüm benliğimizle bu sürece sarılmamız gerekiyor, çünkü halkın siyaset kurumundan en temel beklentisi budur.
Statükoyla ilerleme olamaz
Silahlı çatışma iklimi bir daha geri dönülmemek üzere geride bırakılacağına göre, çatışmalı dönemin siyasette, yargıda, bürokraside, idari sistemde, ekonomide yarattığı 40-50 yıllık statükoyla bu ülke daha fazla ilerleyemez. Her alanda değişimin, dönüşümün önünün açılması gerekir. Bu süreç aynı zamanda 'bir devlet politikası' olarak tarif edildi. O zaman, geleneksel yaklaşımların, ezberlerin artık terk edilmesi, topyekûn bir demokratikleşme hamlesinin başlatılması gerekir. Dilde barış varsa elde de barış olmalıdır. Barış hukukun içine oturmalıdır. Önümüzdeki dönemin temel anahtarı 'barış aklıdır', 'çözüm aklıdır'. Barış ve çözüm aklının devlette de siyasette de bir dönüşüm süreci olarak kendisine yaşam alanı bulması gerekir. Artık sözden, pratiğe geçilmesinin vakti gelmiştir. İnanın ki bu adımlar yalnızca Kürtlere değil; kadınlara, gençlere, emekçilere, Alevilere, göçmenlere bu ülkede eşit ve özgür yaşamak isteyen herkese, 86 milyona nefes aldıracaktır.
Bölgeye de kazandıracaktır
Barışı kalıcı hale getiren demokratik bir Türkiye, sadece iç politikada değil, dış politikada da güçlü bir mirasın temellerini atacak, bölgenin parlayan yıldızı olacaktır. Ortadoğu'yla kurulacak barış köprüsü, Kuzey ve Doğu Suriye'yle, Rojava'yla kurulacak barış köprüsü, halklar arası köprüyü ve ortak yaşamı daha da güçlendirecektir. Farklıları eritmeye çalışan politikalarda ısrar yerine, o farklılıklarla doğru temelde kurulacak güçlü demokratik ilişki hem Türkiye'ye kazandıracak hem de Suriye'ye kazandıracaktır. Aynı zamanda bütün bölgeye kazandıracaktır. En nihayetinde tüm halklar bu anlamlı barışın ortağı olacaktır. Barışın, huzurun, refahın, demokrasi ve özgürlüğün hem kültürel olarak hem de kurumsal olarak yerleşik hale geldiği demokratik cumhuriyeti hedefliyoruz. Bu hedef doğrultusunda sistemin demokratik dönüşüm-değişimi için varımızı yoğumuzu ortaya koyuyoruz." ANKARA













