Hükümet ve devlet güçleri Suruç Katliamı’ndan sorumludur!


20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç’ta kanlı bir katliam yaşandı. Aralarında bomba patlatılanların hemen hemen hepsi gençti. Günler öncesinden kamuoyuna duyurarak, basın eşliğinde Suruç’a geldiler. Devletin güvenlik birimleri her aşamada onları gözetim altında tutuyordu. Buna rağmen toplandıkları yerde hiçbir önlem alınmadı ve imhaya açık hale getirildiler.
AKP yetkilileri ve hükümet yine sorumluluklarını üstlenmediler. Kendi emrindeki basınları aracılığıyla hedef saptırmaya ve katliamcıların izlerini silmeye çalıştılar. Her şeyleriyle iktidara bağlanmış ve iktidarda kalmayı tüm değerlerin üzerine çıkarmış bir parti ve yandaş medyası her türlü suça ve katliama zemin hazırlamaya devam ediyor. Olanlar birdenbire ve aniden olmuş değildir. İlk karşılaştıkları bir olay da değildir. IŞİD yabancısı oldukları ve tanımadıkları bir güç hiç değildir. Birlikte iş tutmuşlar ve sınırlarını, olanaklarını onlara açmışlardır.
Seçimlerde hükümet ve Erdoğan muhalefeti, özellikle HDP’yi hedefleyerek saldırıların işaretlerini verdiler, kapıları açtılar. Erzurum’a binlerce polis yığmışlardı. Gündüz vakti, cadde ortasında ve polislerin gözü önünde bir HDP’liyi aracına koyup ateşe verdiler. Polis bu olaya bile seyirci kaldı ve kimseyi orada gözaltına almadı. Adana ve Mersin’de HDP’nin parti binalarına bombalar yerleştirildi ve patlatıldı. Büyük bir tesadüf ve şans eseri bir katliam olmadı. Ancak hedef kitlesel yok etmeydi. Ardında Diyarbakır’da yüzbinlerce insanın toplandığı alanda bombalar patlatıldı. Hedef kitlesel ölümlerdi. Kısmen de bu gerçekleşti.
AKP hükümeti ve Türk istihbaratı bu olaylar olmamış gibi davranmaya devam ettiler. Davutoğlu ya kara bir yürekle ya da çocuk yerine konularak, işletilerek Mersin ve Adana’ki olayı yapanın eski bir DHKP-C’li olduğunu açıkladı. Nerede bu şahıs? Suriye’ye kaçmış. Bir DHKP-C’linin bu katliamda ne işi olabillir? Ayrıca Suriye’de ne gezer? Bunu tespit eden istihbarat ne işe yarar, devlet güçleri Suriye’ye geçişine niye izin verir? Bunları yan yana getirdiğimizde bile hükümetin vurdum duymaz, ölenler muhalefetten veya Kürtlerden iseler fazla değerleri yok anlayışıyla hareket ettiğini gösteriyor. Irkçı ve otoriter bir yönetim anlayışına sahip olduklarını biliyoruz. Kürtleri küçük ve hayatlarını ucuz görmelerine alışkınız zaten. Ancak iş bununla kalsa iyi. İstihbarat ve devletin, hükümetin etkili güçleri bu karanlık oyun ve tertiplerin bizzat içindeler. En vahimi de budur.
Sonradan görme, demokrasi kültüründen nasibini almamış, varsa yoksa iktidarda kalmaya odaklanmış bir parti ve yandaşları, medyası tüm bu katliamların ve suçların ortağıdırlar. Ortada güvenlik zaafiyeti veya ihmaliyle açıklanacak bir durum yok. Bu eksiklikler vb. çoktan aşıldı. Her şey bilerek ve ön açıarak yapılıyor. Sözde bazı güçler Türkiye’yi karıştırmak istiyorlarmış! O zaman niye önlem almıyorsunuz? 13 yıldır iktidardasınız. Bu güçler kimse şimdiye kadar çoktan öğrenmeniz ve önlem almanız gerekiyordu. Niye Türkiye’nin karıştırılmasına vb. seyirci kalıyorsunuz? O kadar cahil ve aciz mısınız?
Sorunun böyle olmadığı açıktır. Kırk yıldır bu ülkenin siyaset dünyası içindeyiz. 1 Mayıs 1977 katliamını yapanlar açığa çıkarılmadi. Çorum, Maraş katliamlarını yapanlar yine öyle. Devletin yaptığı ve içinde olduğu olaylar açığa çıkarılamıyor. Diyarbakır’daki katilamı yapanlar açığa çıkarılmadı. Güya bir kişi yakalanmış ama bağlantıları vb hakkında halk birşey bilmiyor.
Suriye’deki ateşi veya bataklığı kimse Türkiye’ye taşıramaz diyorlar. Çok ilginç! IŞİD’in Türkiye’de cirit attığı, sınırların onlara açıldığı, dış ülkelerden gelenlerin güvenlikli olarak Suriye’ye girip çıktıkları herkesin malumu. Birçok şehirde örgütlendikleri, savaşçı devşirdikleri ve Suriye’ye gittikleri, Türkiye’de birçok hastahanede tedavi edildikleri herkesçe biliniyor. PYD’den kaçanlar için Türkiye güvenlikli bir ülke, çok rahat sığınıyorlar.
Türkiye’den binlerce TIR dolusu malzeme Suriye’ye sokuldu. Bu artık deşifre oldu. Görüntüleri bile yayınlandı. Hükümet yasaları tersyüz ederek komşu bir ülkeyi kanlı bir iç savaşın içine sokan, bir kesimi silahlandıranları değil, onları açığa çıkaran savcıları ve subayları tutuklattı.
Bu TIR’lar, silahlar Suriye’de kime gitti? Esad güçlerine mi? Hayır. Türkiye, Esad’a karşı olduğunu her fırsatta açıklıyor. Etkili bir güç olan Kürtlere, PYD’ye mi gitti silah ve malzemeler? Hayır. Erdoğan ve hükümet “Ne pahasına olursa olsun Kürtlerin bir statü sahibi olmasını önleyeceğiz, onlar düşman” diyorlar. O zaman bu silahlar, destekler kime gitti? Açık ki IŞİD ve El Nusra gibi güçlere gitti. Başka da etkili, dişe dokunur bir güç, muhalefet yok.
Durum bu kadar açık ve net. Demogoji ve yalanlarlarla, Türkiye halklarını ve dünyayı aptal yerine koyarak bu ağır suçlarını Erdoğan ve hükümeti başkasına yükleyemez. Matematiksel olarak bu kadar net olan bir durumu şark kurnazlığıyla kim vurduya götüremezler. Suruç’ta halklarımızın yüzakı, gülen yüzleri olan gençleri katledenler hükümet ve devlet güçleri dışında aranamaz. Türkiye’yi IŞİD’in rahat hareket ettiği ve eylem alanı olarak kullandığı bir coğrafyaya bu devlet ve hükümet güçleri getirdi. Suçludurlar ve bu suçluların yakası bırakılamaz.
Halklarımızın birliğini, geleceğini hedefleyen bu karanlık güçlere karşı daha fazla örgütlenerek ve güvenliğimizi kendi ellerimizle sağlamaya çalışarak yola devam etmeliyiz. Kararlılığımız ve güçlü irademizle, direnişlerimizle bu oyunları ve kanlı tezgahları aşacağız. Kanlı katillere güvenliğimizi terkedemeyiz. Kendimizi savunmak en meşru hakkımızdır.
