İktidarın yeni Kürt açılımı: Yüksek güvenlikli cezaevleri!

Forum Haberleri —

Cezaevleri

Cezaevleri

  • Bir iktidar tekniği olarak tecrit ya da izolasyon, özü itibariyle mekanı yüzsüzleştirme, insansızlaştırma stratejisinin ta kendisidir. Gerçek manada insan varlığına ve onun kişi olma hakkına yöneltilmiş en büyük saldırıdır.

İSMAİL GÜL

Başkasının göstergesi yüzdür... Sözü ve bakışı, konuşmayı ve görmeyi bir araya getirir. Düşünce sözde, söz yüzde yaşanır; konuşma daima bir yüze hitap eder. C. Douzinas

İnsanın insanla ilişkisi yüz yüze bir ilişkidir. Bu ilişkiyi ortadan kaldırdığınızda insanın insanla insan olma özelliğine son vermiş olursunuz. Bu da toplumsallığın sonu, insani varoluşa kast etmenin ve onu ne ise o yapan kök özelliklerin ortadan kaldırılması anlamına gelir.

Beyinleri ve bedenleri yaşama duygusundan ve yaşatma arzusundan yoksun bırakmanın en etkili ve en kestirme yoludur mekanı yüzsüzleştirme stratejisi. Bir iktidar tekniği olarak tecrit ya da izolasyon, özü itibariyle mekanı yüzsüzleştirme, insansızlaştırma stratejisinin ta kendisidir. Gerçek manada insan varlığına ve onun kişi olma hakkına yöneltilmiş en büyük saldırıdır. Çünkü ne iseniz, o olarak ölme hakkınızı dahi elinizden alır. Yaşayan bir varlık olarak kişi, toplumsallığından koparıldığında yaşam bağlarını yitirmiş bir kuru dala, odun parçasına dönüşür. Çünkü benzerleri ile bağ ve bağlamı koparılmış, yalnızlığın dilsizliğine, suretsizliğine ve zamansızlığına terk edilmiştir. Yalnızlığın zamanı yoktur, o terk edilmişlik duygusu olarak zaten her tarafa yayılmıştır.

Faşizmin en piçleşmiş iktidar yapılarından biri, dönemin tutsak alınmış direniş liderlerine ilişkin uygulanan tecridi yorumlarken şu cümleyi kuruyordu; “Beyinlerde temizlenmesi gerekir; çünkü burası hastanın doğduğu yerdir." Kuşkusuz bu boş bir söylem değil, insana dair gerçekleştirilen derin gözlem ve deneylerin açığa çıkardığı bir sonuçtur. Örneğin Mc.Gill Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkanı Donald Hebb, yoğun tecridin çok açık bir şekilde düşünme yeteneğine engel olduğunu ve insanları telkinlere açık hale getirdiğini belirtirken; Alain Supiot, benzerleriyle tüm bağlarından koparılan insanın, kelimenin etimolojik anlamıyla aptallığa mahkum edildiğini vurgular. Yakın zamanlarda Harbin Tıp Üniversitesi Dr. Wu Lien Bilim Vakfı, bu konudaki 20 yıllık araştırmasının sonucunu açıkladı. Araştırma, insan bireyinin toplumdan izole edilme ve yalnızlaştırılma düzeyinin yoğunluğuna göre genel sağlığının da bundan etkilendiğini ortaya koyuyor. Buna göre, sosyal izolasyonun erken ölüm riskini %32; kalp damar hastalıklarına bağlı ölüm oranını %34; kansere bağlı ölüm riskini ise %24 artırdığı saptanmıştır. Bu doneleri bütünlüklü değerlendirdiğimizde tecridin idamdan da beter bir uygulama olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır herhalde.

Tecrit, bu topraklarda önce Önder Apo’yla özdeşleştirilen bir olgu haline getirildi, aşama aşama normalleştirilip toplum buna alışır hale getirildikten sonra da "Ağırlaştırılmış Müebbet" tarifiyle belirli bir tutsak kesimine uygulanmaya başlandı. Siyasi ve hukuki çevrelerin zamanında gerekli direnci göstermeyip bu uygulamayı objektif olarak benimsemesi ile de, günümüzde açılan "Yüksek Güvenlikli Cezaevleri" devreye konulmuş bulunuyor. Yeni açılan "Yüksek Güvenlikli Cezaevleri", tamamen tek kişilik hücrelerden oluşturulmuş durumda ve yoğunlaştırılmış tecride dayanıyor. Tecrit, belirli yasalarla sadece "Ağırlaştırılmış Müebbet hapis cezası" alanlara uygulanan bir yöntem iken, "Yüksek Güvenlikli Cezaevleri" ile bu uygulama fiilen genel bir rejime dönüştürüldü. Artık "Ağırlaştırılmış Müebbet" alanlar dışında, yöneticilik, üyelik vb. ceza alanlar ve bunlarla birlikte henüz yargılanması süren tutukları da bu cezaevlerine alınmaya, hücrelere konulmaya başlandılar.

Bu tutum, mutlak kötülüğün simgesi haline gelen AKP-MHP-Ergenekon iktidar üçlüsünün Kürt varlığına yönelik soykırım politikasını her alanda devrede tutma kararlarının en açık göstergesidir. Gerillaya karşı "kontrol savaşı" stratejisi ile uygulanan imha konsepti, bugün zindanlarda tek kişilik hücrelerle "Yüksek Güvenlikli Cezaevleri” konsepti ile daha da genişletilerek devam edilmektedir.

Kuşkusuz özgürlük davasına gönül vermiş Kürt tutsakları, Önder Apo somutunda ifadesini bulan manevi direniş kültürünü esas alacak ve o cevherde yaşamlarını sürdürmeye çaba göstereceklerdir. Ancak, gerillayla paralel Kürt tutsaklara yöneltilmiş bu katliam politikalarına karşı, Kurdistani kimlik sahibi her kesimden her kurum ve kişinin sesini yükseltmesinin ve gerçek manada tutum sahibi olmasının zamanıdır. Geçmişten bugüne uzanan "mış” tarzındaki ciddiyetten ve sorumluluktan uzak tutumları sürdürmenin kendini ve toplumunu aldatmaktan, dolayısıyla düşmana zaman ve güç kazandırmaktan öte bir anlam ifade etmeyeceği yeterince açığa çıkmıştır.

Birleşmiş Milletler üyesi devletlerin kabul ettiği "1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi"nin 6. maddesi, “Herkesin nerede olursa olsun bir kişi olarak tanınma hakkı vardır" der ve devamında "kişiliğin özgür ve serbest gelişimi"ne, ruhsal ve bedensel bütünlüğüne dair tespitler de bulunur. Bildiğimiz kadarıyla TC, bu bildirgeyi imzalamış ve anayasasına uyarlamıştır. O halde başta Önder Apo olmak üzere her Kürt varlığı kişi olarak tanınma ve kişiliğinin özgür ve serbestçe gelişimine olanak sunması hakkına sahiptir. Merdan Yanardağ operasyonuyla Türk devlet aygıtının bunu sıfırlamaya dönük yönelimine karşı, bu temel hak temelinde dünyayı ayağa kaldırmak çok zor olmasa gerek.

Tabi eğer Nietzsche'nin "tanrı öldü" demesinde olduğu gibi birilerinin de "insanlık öldü" demesini bekleyecek kadar özgürlük ruhundan ve bilincinden hala uzak düşmemişsek!..

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.