İşgalcilik dayanışma ve direnişle boşa çıkarılır

Forum Haberleri —

.

.

  • İşgalci Tayyip Erdoğan yine Rojava’yı tehdit etmiş bulunuyor. Neye ve kime dayanarak bu tehditleri savuruyor anlamak güç. Tabii ki doğru tutum direniştir. Ezilenlerin, halkların, kadınların ve gençlerin birlik olup sömürücü ve işgalci güçlere karşı koymasıdır.

ROHAT BARAN

İnsanlığın başına gelmiş en kötü şey işgalcilik ve onun kültürü olmakta. Düşünebiliyor musunuz bir coğrafyada doğup büyüyorsunuz, siz, anneniz ve babanız; onların anası ve babası ve bir bütün olarak atalarınız. Bir yaşam alanı oluşturuyorsunuz. Toprak ekip biçiyorsunuz. İşlerken, sürerken ter dökmüş atalarınız ve o terle susuzluğunu gidermiş toprak. Kendisi ve sizin için en güzel sebze ve meyveyi yetiştirmiş. Yaşadığı, kışın soğuktan korunduğu, yazın serinlendiği, sevdikleriyle bir çatı altında yaşadığı barınacak yerler yapmış. Komşularınız olmuş, acısı-tatlısıyla paylaşımlarınız, ortak değerler yaratmışsınız. Siz yaşamışsınız orada ve çocuklarınızın orada nasıl yaşayacağı konusunda hayaller kurmuşsunuz.

Her şeyin ilkini yaşadığınız yer. Doğduğunuz, ilk anne ve baba dediğiniz, ilk havasını soluduğunuz, ilk emeklediğiniz, ilk gözünüzün gördüğü, kokusunu aldığınız, dokunduğunuz yer. Sosyolojik olarak şekillenmenizi sağlayan ve yaşamınızın her döneminde sizinle olacak özellikleri kazandırmış coğrafya. Yurdunuz! Yani kısaca her şeyiniz ve o her şeyinizi bir gün birileri gelip zorla, şiddet ve baskı kullanarak elinizden almak istiyor. ‘Artık ben burada olacağım, burası benim olacak’ diyor. Bir taşı üst üste koyup yapıya dönüştürürken verdiğiniz emeği, kürek kullanırken elinizin nasır nasıl nasır tuttuğunu ve tüm vücudunuzun, belinizin sancısından geceleri uyumayışını bilmeden…

Ne yapmak gerek bunun karşısında? Güç olsun-olmasın ya her türlü bedeli göze alarak onurluca bir direniş ortaya konup toprak savunulacak ya da baskılara boyun eğilip ataların mirasını bir çırpıda bırakıp gidilecek. Bunlardan hangisi doğru? Bence yurdunda kalmak, onu savunmak, bedel vermeyi göze almak ve ne olursa olsun direnmek! Yoksa yaşanmış ne, yaşanmamış ne!

Kuşkusuz ekonomik nedenler ya da biçarelikten yaşadığı toprakları bırakma durumu da olabiliyor, bunlar bir yere kadar anlaşılırdır. Ancak insan yaşadığı yerle, o kült ve kültürle var olur, bir diyorsak ve bir çiçeğin rengini, kokusunu en iyi biçimde üzerinde yeşerdiği toprakta verir diyorsak o zaman yurdu savunmak için her şeyi de yapmak gerekir.

Kapitalizm toplum ve değer düşmanıdır. Toplumun en temel öğelerini parçalamak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Onun için de bazılarında önemli olan yaşamaktır, onun için her şeyi terk etmek daha mantıklıdır gibi anlayışların ortaya çıkmasına neden oluyor. Kendi pragmatist ruhunu toplumlarda yeşertmek istiyor. Halbuki anlamlı yaşam, kültürüyle yaşam, toprakları üzerinde yaşam olmadı mı, sadece yaşamanın ne anlamı olabilir ki!

Kuşkusuz savaşın ortaya çıkışının nedeni gasp ve işgal zihniyetidir. Dünyanın sadece kendisi için yaratıldığını sanan ruhsal hastalık. Bu nedenle bazen de iki, belki de daha fazla güç işgal alanlarında hakimiyetin kendi elinde olmasını sağlamak için karşılıklı insan kıyımı, toplum kıyımı, kültür kıyımı, ekonomik kıyım yapmayı göze alır. Neden? Çünkü aslında her şey hesaplanmıştır ne kadar masraf yapacak ne kadar kar ne kadar zarar edecek! Bu işler dönerken ortalıkta gidecek canlar ise hiç önemli değil. Çünkü sonuçta kâr elde edilecek. Kar dediğin de elit bir kesimin eline geçmekte. Yedi buçuk milyarlık dünya nüfusunun milyonda biri bile olmayan bir kesimin. Ezilen, gariban bir ailenin çocuğu bu kar sağlama savaşında ölmüş-ölmemiş önemli mi ki! Varsa yoksa, kardır, yeni sömürü alanlarıdır ve sonuçta sayısal olarak kazanılacak para miktarlarıdır ya da sadece sayılar…

Herkesin bildiği bir hikaye var! Osmanlı daha fazla vergi almak için hakim olduğu toprakları genişletmek ve yeni yerler işgal etmek istediğinde askerlik için erkek çocuklarını toplarmış. Altı çocuğu olan yoksul aileden savaş için bir tanesi istenir. Adam da vermek zorunda kalır. Başka çaresi mi var? Aradan bir yıl geçmeden yeni savaş nedeniyle ikincisi istenir ve alınır. Giden dönmez. Bu durum tekrar eder, beş çocuğu giden anne ve baba çaresizlik içinde dizlerini dövmekten başka bir şey yapamaz. Altıncı çocuğu almak için kapıya dayanıldığında zavallı adam yüreği yanar halde şunları söyler: gidin o padişaha deyin bizim çocuk yapmamıza güvenip sağa sola savaş açmasın!

Padişahlar, savaş baronları lüks yaşamlarını sürdürür. Tabiri caizse bir eli yağda bir eli balda olurlar. Ama işgal için savaşa sürülenler ise ezilenler…

Bir de direniş yolu var tabii ki. işgalciliğe karşı direnilir, direnilmelidir. Başka çare yok.

Günümüzde işgalciliği normalleştiren en temel güç AKP-MHP faşist iktidarı! Tayyip Erdoğan karakteri. Kürdistan’ın dört parçasında bu işgalci karakterini her gün ortaya koyuyor. Bu yetmiyor Ortadoğu’da ve Afrika’da birçok ülkenin iç işlerine karışıyor, yerler işgal etmek istiyor. Azerbaycan’ın Ermenistan’a saldırılarını kışkırtan, teşvik eden temel güç durumunda. Zaten onun için Azerbaycan’la tek devlet ve tek hükümetiz diyor. Geçmiş süreçte Esad için de bunları demişti, ama işi bitince kardeş Esad teröriste dönüştü ve Esed oldu. Azerbaycan’da nelerin olacağı ise belli değil. En tuhaf yan ise dünya da buna sessiz kalmakta.

İşgalci Tayyip Erdoğan yine Rojava’yı tehdit etmiş bulunuyor. Neye ve kime dayanarak bu tehditleri savuruyor anlamak güç. Devletler bu saldırılara göz yumacak gibi görünüyor. Kim bilir belki de aralarında anlaşmışlardır. Devlet ve iktidarların karakteri çıkardır sonuçta. Yeni pazarlıklar yapmışlar mı ya da hangi konularda pazarlıklar yapılmış, bunları yakın süreçte göreceğiz.

Tabii ki doğru tutum direniştir. Ezilenlerin, halkların, kadınların ve gençlerin birlik olup sömürücü ve işgalci güçlere karşı koymasıdır. Böyle davranılırsa tüm hesaplar bozulur. Böyle olursa ata toprakları korunur. Toplumcu zihniyet için zamanın ruhu dayanışma ve direniş biçiminde işlemektedir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.