JİTEM'e iktidar kıyağı

JİTEM
- JİTEM Ana Davası, zaman aşımı gerekçe gösterilerek düşürüldü. İHD Amed Şube Yönetim Kurulu Üyesi ve Kayıp Komisyonu Sözcüsü Berfin Elçi, verilen bu kararların hem hukuki hem de vicdani açıdan kabul edilemez olduğunu belirtti.
MEDİNE MAMEDOĞLU / AMED
JİTEM üyeleri tarafından 1990'lı yıllarda gözaltına kaybedilen ya da katledilen kişilerin ölümlerine dair açılan davalar, tek tek cezasızlıkla sonuçlanıyor. JİTEM Ana Davası olarak bilinen davada da 30 yıllık süre gerekçe gösterilerek zaman aşımı kararı verildi. 1999'da hazırlanan 11 sanıklı iddianame ile 2005'te hazırlanan 5 sanıklı iddianame, 2010'da birleştirilmişti ve "JİTEM Ana Davası" olarak anılmaya başlanmıştı. Söz konusu dava, gazeteci yazar Musa Anter’in öldürülmesine ilişkin 2013'te başlatılan dava ve Ayten Öztürk’ün işkence edilerek katledilmesine dair 2019’da başlatılan davayla birleştirilmişti.
'JİTEM, Musa Anter ve Ayten Öztürk Davası'nın dün Ankara'da görülen duruşmasında, kaybedilme tarihlerinin üzerinden 30 yıl geçmesi gerekçesiyle zaman aşımından düşme kararı verildi.
Dosyalar tozlu raflara
Son iki yıl içinde Derik, Cizre, Görümlü, Dargeçit, Kızıltepe, Yüksekova, Vartinis, Sivas ve Musa Anter davaları gibi önemli davalar da beraatle sonuçlandı. İHD Amed Şube Yönetim Kurulu Üyesi ve Kayıp Komisyonu Sözcüsü Berfin Elçi, verilen bu kararların hem hukuki hem de vicdani açıdan kabul edilemez olduğunu belirtti. Cezasızlık politikalarının toplumda derin travmalar yarattığını ve adalet beklentisini boşa çıkardığını vurgulayan Elçi, “90’lı yıllarda Kürt meselesi çerçevesinde işlenen insanlık suçlarının üzeri örtülüyor. Bu dönemde işlenen suçların, devletin ve onun temsilcilerinin sorumluluğu göz ardı edilmiştir. Birçok insan, kayıplar, işkenceler ve insan hakları nedeniyle adalet bekliyor” dedi.
Politik bir tercihtir
“Beraat kararları, yalnızca hukuki bir mesele değil, toplumsal yüzleşmeyi engelleyen politik bir tercih. Faillerin hesap vermediği her dava, geçmiş travmaları daha da derinleştiriyor” diyen Elçi, yüzleşmenin önemine dikkat çekerek şu değerlendirmede bulundu: “Cezasızlık politikasıyla bu zihniyet yeniden üretiliyor. Toplumsal barış, geçmişle yüzleşmeden sağlanamaz. Adalet sadece mağdurlar için değil, toplumun bütünü için gereklidir. 90’lı yıllarda zorla kaybetmeler, köy yakmalar ve faili meçhul cinayetler gibi ihlallerle yüzleşilmediği sürece, benzer olayların farklı biçimlerde tekrarlandığını görüyoruz. Eğer o dönemde hakikat komisyonları kurulmuş, mağdurların sesi duyulmuş ve sorumlular yargılanmış olsaydı, bugün bu tür ihlallerin önüne geçilmiş olabilirdi.”
Yüzleşmeyle mümkün
Elçi, geçmişle yüzleşmenin toplumsal barış için bir zorunluluk olduğuna vurgu yaparak şöyle konuştu: “Adı konulmasa da bir çözüm süreci içerisindeyiz. Ancak, Türk halkının bu sürece desteği yok denecek kadar az. Eğer geçmişle yüzleşme yaşanmış olsaydı, toplumda bu denli derin bir kutuplaşma olmazdı. Devlet, ancak hukukun üstünlüğü ve demokratik mekanizmaların güçlendirilmesiyle halkın güvenini kazanabilir. Kürt halkının taleplerine kulak veren bir diyalog ve müzakere politikası, kalıcı barışın temel taşı olacaktır.”