Kirlenmiş adalet: Ankara JİTEM davası
Dosya Haberleri —
- Ankara JİTEM Davası, 1993 ile 1996 yılları arasında zorla kaybettirilen ve infaz edilen 19 kişiye ilişkin açılan soruşturmayı kapsıyor. Davaya ilişkin ilk soruşturma 2011 yılında başlatıldı. 7. duruşması 26 Mayıs’ta Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü ve sonuç diğer JİTEM davalarıyla aynı oldu. Ankara JİTEM Davası'nda da yargılananların hepsi beraat etti.
- JİTEM tarafından katledilen Avukat Medet Serhat'in oğlu Rumet Serhat: "Aslında çocukluğumda babam çok yer kaplamıyor maalesef. Yani bir baba figürü vardı, ama okul arkadaşlarımın babalarına benzemiyordu. Daha ortaokuldayken bir konuşmamızda babamın bana söylediği “Daima haksızlığa uğrayandan yana ol" bu sözü hep yol göstericim oldu"
- Katledilen Av. Yusuf Ekinci’nin Ankara JİTEM davasının avukatlarından olan oğlu Sertaç Ekinci, davanın beraatla sonuçlanmasının sürpriz olmadığını dile getirdi. Ekinci, "İktidar döneminde başlatılan ve politik bir göz boyamadan ibaret olduğu anlaşılan soruşturmalar ve kovuşturmalar neticesinde devletin direk sorumluluğunun tescil edildiği tek bir karar dahi çıkmadı."
MAHİR FIRAT FİDAN/AMED
Ankara JİTEM Davası, 1993 ile 1996 yılları arasında zorla kaybettirilen ve infaz edilen 19 kişiye ilişkin açılan soruşturmayı kapsıyor. Davaya ilişkin ilk soruşturma 2011 yılında başlatıldı. Zamanaşımı riskinden dolayı 20 Eylül 2013 tarihinde Abdülmecit Baskın cinayetiyle ilgili iddianame düzenlenirken; 19 Aralık 2013 tarihinde düzenlenen yeni iddianameyle Namık Erdoğan, Metin Vural, Recep Kuzucu, Behçet Cantürk, Savaş Buldan, Haci Karay, Adnan Yıldırım, İsmail Karaalioğlu, Yusuf Ekinci, Ömer Lutfi Topal, Hikmet Babataş, Medet Serhat, Feyzi Aslan, Lazem Esmaeılı, Asker Smıtko, Tarık Ümit, Salih Aslan ve Faik Candan cinayetleri de yargılamaya dahil edildi.
Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken, Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Ziya Bandırmalıoğlu, Ercan Ersoy, Ahmet Demirel, Ayhan Özkan, Seyfettin Lap, Enver Ulu, Uğur Şahin, Alper Tekdemir, Yusuf Yüksel, Abbas Semih Sueri, Lokman Külünk, Mahmut Yıldırım, Nurettin Güven, Muhsin Korman’ın “cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında insan öldürmek” suçlarından yargılandığı davanın 7. duruşması 26 Mayıs’ta Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. 90’lı yıllarda yaşanan karanlığın faili JİTEM faaliyetlerine ilişkin sonuç “Ankara JİTEM Davası”nda da alınamadı ve bu davadan yargılananların hepsi beraat etti.
Babamın sesi hala kulaklarımda
İstanbul Erenköy'deki evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden Avukat Medet Serhat'in oğlu Rumet Serhat, davayı düzenli olan takip eden mağdur yakınlarından biri. Kendisiyle o süreci konuşuyoruz. 1994 yılının Kasım ayına dönüyor… Babasının katledildiği güne… “Lise son sınıftaydım. Üniversite giriş sınavı için sabah erkenden dershaneye gitmem gereken bir Cuma gecesiydi. Babamla en son o akşamüzeri konuşmuş, şakalaşıp gülüşmüştük. Annemle düğüne giderken keyfi yerindeydi ve bugün bile yılların sert tütün içicisi olarak davudi sesiyle attığı o son gülüşü kulağımda” diyor ve anlatmaya devam ediyor: “O gece kapı çalındı ve kapıyı açmaya gittiğimde ayak ve telsiz seslerinden kapıyı açmadan durduğumu ve gözetleme deliğinden bakıp ‘kim o’ dediğimi, pejmürde giyimli kişilerden birinin polis kimliğini çıkartıp deliğe yaklaştırdığını ve ‘Biz polisiz, kapıyı açar mısınız?’ diye sorduğunu hatırlıyorum. Kapıyı açtığımda babamın öldürüldüğü haberini alacaktım."
İnfazlar için Cuma gecesi seçiliyordu
“Kapı komşumuz Behçet Cantürk’ten de bir Cuma akşamı haber alınamamıştı ve ertesi akşam katledildiğini öğrenmiştik. Biri bana Cuma akşamlarının tercih edilmesinin nedeninin gelecek görevlinin nöbetçi savcı olacağı için doğru dürüst ilgilenmeyeceği ihtimalinden olduğunu söylemişti” diyen Serhat, babasının katledildiği o anı annesinden dinlediği kadarıyla aktarıyor: “Şoförümüz tam Caddebostan’da arabayı sert kullanıyordu. Tabi İstanbul’da bugünkü gibi trafik problemi yok o zaman ve Caddebostan Erenköy arası 2 sokak. Her zaman araç park edilmiş sokakta annemin ifadesine göre o gece araç yoktu ve katilleri taşıyan araç bizim arabamızın solundan geçip önünü çapraz keserek bizim aracımızın durmasına sebep oluyor. Bu olaylar sırasında babam, annemin kucağında uyumakta. Bir albay kızı ve bir polis müdürü kız kardeşi olan annem yapılan bu hareket üzerine ‘Kim bu serseriler?’ diye arabadan inip öbür araca gitmek için kapıyı açmak isterken önce şoförümüzün öldürüldüğünü görüyor, kendisini toparlayamadan da babama, dolayısıyla anneme de ateş açılıyor.”
Babama mı üzülecektim anneme mi?
Olay gecesi anne Yurdanur Serhat’a 14 kurşun isabet ediyor. “Bir ara verildiğinde annem nefes alıyor mu diye bakmak için babamın üzerine eğildiğinde katillerin kaçan aracı bu sefer annemi hedef alıyor, ama babama olan sevgisi sayesinde hayatta kalıyor” diyen Serhat, sonrasının çok zorlu bir süreç olduğunu belirtiyor: “Babam öldürülmüş, annemin midesi, dalağı, safra kesesi, kalın ve ince bağırsaklarının bir kısmının alındığı bir ameliyattan sağ çıkıp çıkmayacağı, çıkarsa nasıl çıkacağını beklemekle geçti. Babama mı üzülecektim, annem için mi endişe edecektim? O zamanlar Türkiye’de travma nedir bilinmiyordu tabi. Tüm bunlar sonucunda ne bizden talep oldu ne birileri bize önerdi, estek köstek kendimizi tedavi ettik diyebilirim.”