Kadın bedeni üzerinden ırkçılık
Kadın Haberleri —
- Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ‘Doğum kontrolü vatana ihanettir’, ‘Kürtaj cinayettir’, ’En az üç çocuk istiyorum’ sözü ve doğum kontrol ile kürtaj savunucularını ‘soyumuzu kurutmak’ ile suçlaması, Kürt nüfusunu azaltmanın bir çabası olduğu kadar kadın bedeni üzerinden ırkçılık yapmaktır.
Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gittiği düğünlerde ve yaptığı konuşmalarda sık sık “üç çocuk” vurgusunda bulunması kadının üreme haklarına, bedenine, ruhuna bir saldırıdır. Kadının temel haklarına yapılan bu saldırı aslında çok yönlü bir nüfus planlamasının yanısıra gizli ve derin bir soykırım politikasını da içermektedir.
Gazeteci ve romancı Kaya Genç, The Dial’a yazdığı ve Dünyadan Çeviri’de türkçesi yayınlanan “Erdoğan’ın büyük değiştirme teorisi” ya da “Büyük ikame teorisi” yazısında Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın her kadından “en az üç çocuk” doğurmasını istemesi, doğum oranını arttırma çabası ve buna paralel getirdiği gizli kürtaj yasağını, kadın bedenini hedef alan uygulamalar ve politikaları irdeliyor.
“‘Doğum kontrolü vatana ihanettir’ dedi ve doğum kontrolü savunucularını “soyumuzu kurutmaya” çalışmakla suçladı.
Erdoğan ve muhafazakâr AKP, son beş yıldır Türkiye’yi aşırı sağcı partilerle koalisyon halinde kararnamelerle yönetiyor ve iktidarı giderek daha kısıtlayıcı, natalist siyasalara doğru kayıyor” tespitinde bulunan Kaya Genç, kürtaj olmaya çalışan kadınların rastladıkları zorlukları, iktidarın korkusundan doktorların kürtaj yapmamasını ve kadınların kürtaj yaparken üstlendiği risklere dikkat çekti.
Kadınlar GEBLİZ sistemiyle denetime alındı
Türk devletinin 2008 yılından bu yana, doğum servislerine gelen tüm hamile kadınları kaydetmek ve izlemek üzere Gebelik, Yenidoğan ve Doğum Sonrası İzleme Sistemi’nin (GEBLİZ) kullanıldığını hatırlatan Genç şunları belirtiyor: “GEBLİZ sistemi kapsamında sağlık personeli hamile kadınların evlerini ziyaret ederek bebeklerinin gelişimini takip ediyor. Bazı vakalarda, aileler, söz konusu kadın aile mensubunun hamile olduğunu GEBLİZ personelinin kapıyı çalıp “evdeki hamile kadının durumunu takip etmek için geldiklerini” bildirdikleri resmi ziyaretler sonucunda öğrenmiş. Radikal Gazetesi’nin İstanbul’da görüştüğü bir sağlık çalışanı 19 yaşındaki bir gencin öyküsünü anlatıyor. Sağlık çalışanı, [genç kadının] “beş haftalık hamile” olduğunu ve “üç hafta sonra kürtaj olmaya karar verdi”ğini söylüyor. “Sistem onu gözetim altında tuttuğu için, bir ebe ve bir doktor kadının İstanbul’un Gaziosmanpaşa Semti’ndeki evine gitti. Sağlık çalışanları kapıyı açan babaya evinde takip edilmesi gereken hamile bir kadın olduğunu söyledi. Ne anne ne de baba kızlarının hamileliğinden haberdardı.”
Çarpıcı örneklerler GEBLİZ sistemi aracılığıyla otoriter rejimlerin kadınların bedenini, yaşamını, mahrumiyetini nasıl denetime aldığını yazan Genç, verilerle AKP-MHP iktidarının kadın bedeni üzerinden yürüttüğü kontrolcü politikaları daha net ortaya koyuyor.
Kürtaj yapan hastane yok
Genç şunları aktarıyor: “Devlet, kadınların hamileliklerini takip etmek için yeni teknolojiler geliştirdikçe kürtaj yaptırmak da zorlaştı. Aile içi şiddetle mücadele grubu Mor Çatı tarafından 2016 yılında yapılan bir araştırma, 184 devlet hastanesinden sadece dokuzunda kürtaj yapıldığını ortaya koydu. Aynı yıl yapılan bir araştırma, Türkiye’de doğum hizmeti veren 431 devlet hastanesinden sadece 34’ünün bu işlemi gerçekleştirdiğini ortaya koyuyor. Aynı çalışma 2020 yılında bu sayının 10’a düştüğünü gösteriyor. Türkiye’nin Doğu Karadeniz ve Batı Marmara bölgelerinde yaşayan 1,5 milyon kadın için kürtaj hizmeti veren hiçbir hastane yok. Aynı 2020 araştırmasına göre, Türkiye nüfusunun dörtte birinin yaşadığı İstanbul’da, yasal sınır olan on hafta içinde bile kürtaj hizmeti veren devlet hastanesi bulunmuyor. Türkiye’deki kürtajların dörtte üçü özel kliniklerde yapılıyor; böyle bir klinikte işlemin maliyeti 4500 TL (240 dolar), yani asgari ücretin yarısından fazla. Sigorta, özel kliniklerde yapılan işlemleri karşılamıyor.
Türk hükümeti erişimi daha da zor hale getirmeye çalışıyor. Hükümet 2010 yılında, kadınları kadın bakımı için uzman kliniklerden önce yerel kliniklere gitmeye zorlayan Aile Hekimi sistemini uygulamaya koydu. Daha sonra bir dizi Anne ve Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi kapandı ve kadınların kürtaj yapabilecek cerrahlara doğrudan ulaşması zorlaştı. Sistem ayrıca kürtaj hizmetlerini birinci basamak sağlık hizmetlerinden çıkardı.
Gözdağı için ağır cezalar verildi
Mevcut kürtaj yasaları katı bir şekilde uygulanıyor. Türkiye’de 1983 yılında yürürlüğe giren Ceza Kanunu’nun 100. maddesine göre, 10. haftadan sonra hamileliklerini sonlandıran kadınlar bir yıla kadar hapis cezasına çarptırılabiliyor; bu işlemleri gerçekleştiren cerrahlar ise iki ila dört yıl arasında hapis cezasına çarptırılabiliyor. 2013 yılında, bir sağlık merkezinin doğum servislerini yöneten bir profesör ve özel bir hastanenin baş cerrahı, hamilelikleri 10 haftalık sınırı aşan kadınlara yasadışı kürtaj yapmakla suçlandı. Bu kişiler sırasıyla 15 ve 13 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Doktor intihar etti
Bazı vakalarda, yetkililer 10. haftadan sonra kürtaj yapan kişileri ibret olsun diye cezalandırmaya çalışmış ve daha önce görülmemiş ağırlıkta cezalar vermiş. Örneğin Nisan 2007’de polis, Bursa’da kürtaj yapan bir kliniğe baskın düzenledi. Hastaları kliniğe yönlendiren doktorların isimlerini listeleyen belgelere el koydular. Ayrıca doktorun telefonunu dinlediler ve meslektaşlarıyla yaptığı konuşmaları kaydettiler. Baskından sekiz gün sonra, 57 yaşındaki doktor muayenehanesinde intihar etti. O yıl, kliniğine hasta gönderen sekiz doktor hakkında dava açıldı. Doktorun sekreteri ve iki anestezi uzmanının her biri “suç örgütü üyesi olmak” ile suçlandı ve 20 ay hapis cezasının yanı sıra 10 haftalık sınırın ötesinde kürtaj yaptıkları için 30 ay hapis cezası aldı. Yargıç her bir cezayı, ofislerinde gerçekleştirdikleri kürtaj sayısıyla çarptı. Anestezi uzmanları 2017 yılında hapis cezalarını temyiz ettiler. Yargıtay cezaları onadı ve kürtaja yardımcı olanların aynı ağır cezaları almaya devam edeceklerine dair açık bir mesaj gönderdi.
Erdoğan’ın kürtaj karşıtlığı
İstanbul’da yaşayan jinekolog Irmak Saraç, 1990’larda Ankara’da Hacettepe Üniversitesi’nde okurken kürtaj hizmeti vermek bir sorun değildi. Saraç, “Bir kadın istenmeyen bir hamilelik yaşadığında, devlet hastanesinde ücretsiz kürtaj yaptırabiliyordu,” diye hatırlıyor. Erdoğan kürtaj karşıtlığını siyasi kampanya gündeminin bir parçası haline getirdikten sonra, kürtaj için kendisine gelen çiftler bunu korku içinde yapmaya başlamış: “Kürtajın yasadışı hale geldiğine dair bir algı var.” Hem hastanelerin hem de özel kliniklerin kadınları görmeyi bıraktığını söylüyor: “Bazıları hasta kabul etmiyor; kabul edenler de fazladan para istiyor.”
Kürtaj sitesi yasaklandı
Kürtaj hapları dağıtan Hollandalı bir kuruluş olan Women on Waves’in web sitesinde kendi kendine kürtaj için talimatlar yer alıyor. Site Türkiye’de yasaklanmış durumda. Hükümet yanlısı bir gazete olan Akşam, 2013 yılında grubu yasadışı bir örgüt olarak nitelendirerek uyarıda bulundu. Saraç, “Herkes kulaktan kulağa aktarılan bilgilerle hareket etmeli ve tanıdığı ya da güvendiği birine sormalı,” diyor. “Bazen kadın örgütleri bir yol öneriyor ama eyaletler arası seyahat öneren Amerikan dayanışma örgütlerinin Türkiye’de bir karşılığı yok.”
1983-2008 arasında kadın ölümleri düştü
“İslam, üreme hakları konusunda en liberal teolojilerden birine sahipti” diye yazan Kaya Genç hem İslam hukukunda hem de Osmalı’dan Türkiye devlet yapısına kadar devam eden süreçte kürtajın yerine değerlendirdi.
Türkiye’de 1983 yılında 10 haftaya kadar olan gebeliklerde kürtajın yasallaştığını kaydeden Kaya Genç şunları belirtti: “Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan bir rapor, 1983-2008 yılları arasında Türkiye’de kürtaja bağlı ölümlerin altı kat azaldığını ve tüm kadın ölümleri içinde %2’ye düştüğünü göstermiştir. 2014’ten bu yana Türkiye’yi cumhurbaşkanı olarak yöneten Erdoğan 2002’de iktidara geldiğinde, hatalı kürtajlardan kaynaklanan ölümler Türkiye’nin kamusal yaşamından büyük ölçüde kaybolmuştu.
Erdoğan’ın partisi AKP ilk yıllarında AB değerlerini savundu. Tony Blair, Gerhard Schröder ve diğer sosyal demokrat liderlerin desteğini aldı ve kürtaj karşıtı çok az gayret gösterdi. Yine de partinin bazı üyeleri kendilerine has aile değerlerine sahipti.
Yüksek doğum talebi bir devlet planıdır
AKP ideologu ve siyasetçi Yalçın Akdoğan, 2003 yılında yayınladığı Muhafazakâr Demokrasi adlı manifestosunda “Muhafazakârlık, geleneği ve aileyi koruması gerektiğine inanır” diye yazmıştı. Akdoğan’a göre muhafazakâr demokrat hareketin temelindeki 10 ilkeden biri, “bebeklerin anne karnındayken bile haklarının korunması gerektiğiydi”.
Daha yüksek doğum oranları talebi aynı zamanda Türk devletinin merkezi planlama çabalarının da bir sonucuydu.
Türk hükümeti 1963 yılından bu yana temel ilkelerini belirlemek için beş yıllık kalkınma planlarını kullanmaktadır. 2007 tarihli Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı yaşlanan nüfusla ilgili endişeleri ortaya koymuştur: Raporda, Türkiye’nin nüfus artış hızının 2000 yılında %1,41’den 2005 yılında %1,26’ya düştüğü uyarısında bulunulmuştur. Rapor, doğum oranlarındaki düşüş nedeniyle toplam nüfus içinde çocukların oranının azalmaya devam edeceğini, yaşlıların oranının ise artacağını öngörüyordu.
Bulgular hükümetin söylemini hemen etkiledi.
Irkçılık üzerinden nüfus çoğaltma politikası devrede
Erdoğan, 8 Mart 2008 Dünya Kadınlar Günü’nde Uşak’taki kadın destekçilerinden üç çocuk yapmalarını istedi. “Bunlar Türklerin kökünü kazımak istiyorlar” diyerek doğum kontrolü ve küçük aile savunucularını azarladı. “En az üç çocuk yapın ki genç nüfusumuz azalmasın.” Çok geçmeden bu Erdoğan için bir mantra haline geldi. 2012’de söylemi daha da sertleşti. Erdoğan Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı’nda “Kürtajı cinayet olarak görüyorum” dedi.
‘En az üç çocuk’ ve Kürt nüfusunu azaltma çabası
Erdoğan’ın kürtajı kriminalize etme girişiminin başka bir amacı daha olabilir: azınlıkları baskı altına almak. Jinekolog Saraç, Türk devletinin gözünde doğum kontrolünün genellikle “ayrıcalıklı sınıfların sayısını artırmakla” ilgili olduğunu söylüyor. 1996 yılında Türkiye’nin Milli Güvenlik Kurulu tarafından yayınlanan sızdırılmış bir rapor, Türk devletinin Kürt nüfusunun 2010 yılında Türkiye’nin genel nüfusunun %40’ına, 2015 yılında ise %50’sine ulaşmasından endişe duyduğunu gösteriyordu. Rapor, hükümeti “acil önlem” almaya çağırıyordu. Önerilerden biri, üçten fazla çocuk sahibi olan Kürt ailelerin cezalandırılması ve daha az çocuk sahibi olanların desteklenmesiydi. Milli Güvenlik Kurulu, aksi takdirde Kürt nüfusunun 2025 yılında Türk nüfusunu geçeceği ve anayasayı değiştirmek için gerekli parlamento çoğunluğuna ulaşacağı uyarısında bulunuyordu.
Kurdistan’da bebek ölüm oranı yüksek
Bugünlerde, Türkiye’de kürtajın tarihi üzerine Türkiye’de Kürtaj: AKP ve Biyopolitika adlı bir kitap yazan siyaset bilimci Sedef Erkmen’e göre, “siyasetçiler Kürt nüfusunun arttığından bahsediyor ama doğu illerine baktığımızda bebek ölüm oranları diğer bölgelere kıyasla iki kat daha fazla.”
Yakın zamanda yapılan bir AKP toplantısında Erdoğan bir milletvekilinin eşine kaç çocuğu olduğunu sormuş ve aldığı cevapla sarsılmıştı: sadece bir tane, çünkü doktora yapıyordu. “Bu kabul edilemez” dedi. “Bu işin kariyeri çocuk doğurmak, sayıları artırmak lazım. Bak PKK’nın 5 tane, 10 tane, 15 tane var.”
Erdoğan, Kürtlere kötü muameleyi inkar ediyor
Türkiye’deki Kürtlerin ezici çoğunluğu Sünni ve zaman zaman Erdoğan’a ezici bir çoğunlukla oy verdi. (…) Özellikle aşırı sağcı koalisyon ortaklarının siyasi söylemine sızan Kürt karşıtı kinayelere rağmen Erdoğan, ülkenin Kürt yurttaşlarına yönelik kötü muamelesini inkar ediyor. Aşırı milliyetçi pozisyonlara başvurdukça, Erdoğan’ın küresel popülist mecazları benimsemesi daha belirgin hale geldi.
Muhtemelen 14 Mayıs’ta gerçekleşecek olan bu yılki seçimler öncesinde Erdoğan toplumsal konulara daha fazla yönelebilir. Yeni bir aşırı sağcı parti olan Zafer Partisi’nin yükselişi Erdoğan’ı Türk olmayanlara karşı ayrımcı söylemlere itti. Oportünist ve usta bir seçim siyasetçisi olan Erdoğan, iktidara tutunmak için çaresiz durumda ve seçim kampanyası sırasında taktiksel olarak Suriyelilere karşı olumsuz söylemlere dönebileceğine dair işaretler var. Kasım ayında, Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönmeleri umuduyla Beşar Esad ile barış yapma arzusunu dile getirdi.
Erdoğan’ın LGBTQ karşıtlığı ve aile politikası
Ayrıca LGBTQ gruplarına da karşı çıktı. Erdoğan geçen yıl, kadına yönelik şiddeti önleyen ve bununla mücadele eden bir insan hakları anlaşması olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi. “Küresel bir diktatörlüğün aracı haline gelen LGBT dayatmasından” bahsetti, “güçlü bir ailede LGBT’ye yer olup olamayacağını” sordu ve bununla mücadele etmek için “ne gerekiyorsa yapacağına” söz verdi.
Patriyarkanın en nefret ettiği şey: İslam feministliği
Şimdiye kadar hiçbir muhalefet partisi, belki de çok hassas bir konu olarak görüldüğü için, kürtajı ana kampanya konusu haline getirmedi. Muhalefetin öncelikleri başka yerlerde yatıyor: Türkiye’nin yönetimsel sistemini başkanlık sisteminden parlamenter demokrasiye geri döndürmek, hükümetin üniversiteler üzerindeki denetimini kaldırmak ve hükümetin bir barış dilekçesini imzaladıktan sonra işten çıkardığı binlerce akademisyeni görevlerine iade etmek istiyorlar.
Jinekolog Saraç, muhalefet liderlerinin üreme hakları konusunda açık sözlü olmalarını istiyor. İslamcı feministlerin, tıpkı 2012’de Erdoğan kürtaj karşıtı tutumunu İslami terimlerle çerçevelemeye çalıştığında yaptıkları gibi seslerini yükseltmelerini bekliyor. “İslam’ın aslında feminist bir din olduğunu göstermek,” diyor Saraç, “patriyarkanın hiç hoşlanmadığı bir şey.”
HABER MERKEZİ
Kaynak 1: https://www.thedial.world/issue-1/turkey-erdogan-far-right-abortion-surveillance-technology
Kaynak 2: https://dunyadanceviri.wordpress.com/2023/01/28/kaya-genc-erdoganin-buyuk-ikame-teorisi/