Karartma ile fetih seferi mi?

AKP rejiminin, karekterini dünya öğrendi. Karektersizlikleri, artık dünya basınında karikatür, televizyon ekranlarında gülünçlüğün enstantaneleridir.
Bizler ise yalan, riya, inkar, mugalata ve gerçeklere takla attıran takkiyeci niyetlerini, Şorolo’nun yalpa vuran magandacılığından günü, gününe okuyoruz.
Mesela, Şorolo tiyatral darbe sabahında, "bu bize, Allah’ın bir lütfüdür" diye şorladığında, o sisli-puslu havada, olacakları şıp, kırp görmüştük. "Hoca ile imam"ın kayıkçı çekişmesi olan, "sen kalk, su başlarına ben oturam" dalaşından, Kürtlere darbenin dayanılmaz zulmü fışkıracağı da anında fark edilmişti.
İmamın ırkçı imanı, DAİŞ ruhuyla tazelenmiş, dolmuştu. Fırsat şahane idi.
Nitekim öyle oldu.
İmamın adamları, o gece darbe girişimini bahane edip, adı konulmuşuyla Sakarya ve başka yerlerde (Sakarya olayını bir MHP’li açıkladı) subay eşlerinin ırzına geçmek için kapılara dayanıyor, Türk ırkçılığı afyonu fazla gelenler de, aranan fırsat budur dercesine ganimet avında Kürtlere saldırıyorlardı.
Ertesi gün, İmam ile hocanın iktidar kavgası öteleniyor, çok önceden fişlenmiş Kürtler işten, memuriyetten atılıyor, kıyım toplu tutuklamalar, belediyelere el koymalarla sürüyordu. Kürt kıyımı, Maganda’nın birinci sınıf Türk görünme rozetiydi.
"Irkçılığı ayak altına alma" takkiyesi ise bir anda ters parende ile yere düşmüş, tuz kristalleri gibi dağılmıştı. Alıcısı bolken, Türke Türk ırkçılığı satma zamanıydı.
Kürt sürek avı bütün hızıyla sürüyordu.
Ve Maganda başı, utanıp sıkılmadan Kürde zulmü, geride duran yakınları, soydaşlarına "Kürde iyilik" olarak sunuyor, sunumu nedeniyle alkış bekliyordu. Utanmazlığın öteki taklasında, hısım-akraba, soydaş Rojava Kürtlerinin hayatına kasti de, yine kuzeyli Kürtlere iyilik olarak gösteriyor, ırkçılık dolu dizgin gidiyordu.
Dün sabah uyandığımızda, "Kürtçe yayına izin verdik, televizyon açtık" takkiyesini de yerde bulduk. Büyükler için müzik, çocuklara da çizgi film yayınları yapanlar dahil, Kürtlerle ilgi ve ilintili oniki televizyon kanalı bir vuruşta kapatılmış, onbir tane radyo istasyonu da üstüne eklenmişti.
Haberlerinde, Kürtlerin başına gelenleri de yayımlayan, yere düşenlere diş gıcırtıları arasında tekme atmayan, insanca bir titreşimle "yazık" diyen, zaman zaman Kürdistan davasını tartışmaya açan Hayatın Sesi TV de, düşman kalesi diye kilitlenmiş, Kürdistan’ın dünyaya açılan tüm pencereleri karartılmıştı.
Bu karartmanın ne anlama geldiği açıktır. Biliyoruz ki, Kürdistan’da kırıma, yangın ve yıkıma çıkmadan önce, ön vuruş olarak, yasaklarla insani sesleri boğuyor karartma yapıyorlardı. Bu sayede katil, kan ve yangın nehirlerinde yüzerken, dünya insan çığlıklarına sağır, yerde can çekişen, diri diri yakılan çocuklara kör bakıyordu.
Bu karartma ve ses boğmanın ardından ne gelecek göreceğiz. Katilin nerede ve nasıl mazlumların gırtlağına sarılacağını da…
Ancak, karartmanın gölgesindeki seferin istikametin ışığı, bu kez Maganda Şorolo’nun kendini emperyalist güç olarak görme büyüklüğünde çakıyor.
İttihatçılar, geçmişte Türk ırkçılığı ateşiyle Osmanlı imparatorluğunu batıran olarak geçmişti, tarihe. Almanlar, Anadolu’yu İttihatçıların başkomutanı Enver Paşa’yla anıyor ve "Enverland" diyorlardı. Enver Orta Asya’yı ele geçirip Turan Türk imparatorluğunu kurma adına Ruslar’a savaş açıyor, Osmanlı ordularına Sarıkamış’ta, bitlere yem ediyor, kalanı donarak saf dışı kalıyordu. Bu dönemde, Erzincan’dan Erzurum’a giden istikamet boyunca, "bu yol Turan’a gider" levhaları asılıydı.
Ve yüz yıl sonra yine Enver hastalığı. Ancak bunlar, şimdilik herhangi bir yere, "bu yol Katar ve Suudi Arabistan’la bütünleşmeye gider" yazısı koymadılar. Rüya görmekle yetiniyorlar.
Bu amaçla, bir ilk olarak IŞİD’le anlaşmalı, Rusya’dan davetli olarak Suriye’ye girdiler. Rejimin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip, "yerli ordu kuracaklarını" söyleyerek, orada kalıcı olduklarını açıklıyordu.
Yayılmacılık hoşuna gitmiş olamlı ki, sınırları çizen Lozan anlaşmasını yerden kaldırıp taşlara vuruyordu.
Ancak, bu emperyal amaçlı açılımda, ilk ganimet ışığı değildi. Parlamento Başkanı İsmail Kahraman da, geçenlerde kendini tutamamış, rejimin hayallerini açığa vurup "ganimetçileri ilk sevindiren" bir coşkuyla, söz kesesinin ağzını açmış, "Meriç Nehri ile Ağrı Dağı arasında sıkıştık, kaldık" iç çekişiyle dışa vurmuş, anlayana bunun kabul edilmezliğini açıklamıştı.
Samsun valisi İbrahim Şahin’in sesi, onu takip etmişti.
Ancak, Şahin de kader ve kısmetinde tepelere yükseliş bulunan, bir talihli memur değildi. O, rejimin eski propaganda baş personeli, TRT Genel müdürüdür. Sırlara, plan, projelere vakıf "iç oğlanlardan" biridir.
Vali Şahin, düzenlenen bir toplantıda, Güney Kürdistan’ı kuzeyden saran Kandil dağlarında, çok ciddi miktarda gaz ve petrol bulunduğunu söylüyor, ardından ganimet avcılarını keyiflendiren müjdeyi veriyor, devam ediyordu:
"Silahlı kuvvetlerimiz önümüzdeki dönemde, nasıl Suriye’ye girmişse, belli bir derinliğe kadar Kandil’e de girerek, belki de oranın fırsatlarını ülkemize fırsatlar sunacaktır."
Katar ve Suudilerin savaş taşeronluğunu da üstlenmiş Maganda Şorolo’nun ne zaman ne yapacağı belli değildir. Ancak, her karartma ve susturmanın bir katliam, genel kırım ve yangınlara örtü yapıldığı da gerçektir.
Bilin, bu karartma da boşuna değildir.
