Karayılan: Gerilla yeniden inşa edildi

Dosya Haberleri —

PKK - Murat Karayilan

PKK - Murat Karayilan

  • Kurdistan Özgürlük Gerillası artık hem yer üstünde hem yer altında ve hem de imkanlarına göre havada soykırımcı-işgalci güçlere karşı savaşı geliştirebilecek kapasiteye gelmiştir. Bizim savaşımız sadece bir gerilla savaşı değil, bir halkın varlık ve özgürlük savaşıdır.

Kürdistan İşçi Partisi (PKK) 46. yılına giriyor. Hem Kurdistan hem Türkiye hem de Ortadoğu'da tarihin akışını değiştiren PKK'nin etkisi birçok açıdan değerlendiriliyor. PKK için en kritik dönüm noktası ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın 15 Şubat 1999’da Uluslararası Komplo'ya maruz kalması oldu. 24 yılı aşkın süredir tek kişilik hücrede direnen Öcalan'ın felsefesi, paradigması tüm dünyaya yayıldı. Öcalan'ın fiziki özgürlüğü için dünyanın pek çok ülkesinde aydınlar, siyasetçiler, yazarlar, sanatçılar, akademisyenlerin de aralarından bulunduğu çok sayıda önemli isim "Freedom for Öcalan Now” (Öcalan’a Özgürlük Hemen Şimdi) kampanyası başlattı. PKK Yürütme Komitesi Üyesi ve Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan ile söyleşinin son bölümünde Uluslararası Komplo'yu, tecridi ve gerillanın yeni dönemini konuştuk.

 

 

Uluslararası Komplodan sonra gerillanın durumunu anlatabilir misiniz? Gerillada ne gibi yenilenmeler sağlandı? 

Önder Apo’nun Uluslararası Komplo ile esir düşmesi ve İmralı’da geliştirdiği derin yoğunlaşma sürecinin başlamasıyla gerillada da belli bir değişim süreci başlamıştır. Özellikle yaşanan Kandil Savaşı ardından hem düşman güçlerin amaçlarının hem de gücümüzün durumunun da açığa çıkması vesilesiyle gerillanın kendini daha fazla toparlama ve yenileme gerçeği gündeme girdi. Bu temelde 2001 yılında gerçekleşen Birinci HPG Konferansı ve hemen sonrasında da ulaşan Önder Apo’nun AİHM Savunmaları, gerillada kararlaştırılan yeniden yapılanmayı derinleştirdiği gibi, güçlü bir ideolojik formasyonun kazanılmasına da yol açtı.

2001 ile 2013 yılları arası HPG üç kez yeniden yapılanma projesi kararı aldı ve o projeler çerçevesinde kendini yenilemeye çalıştı. Ama bu yeniden yapılanmalar daha çok günün ihtiyaçlarına cevap olacak düzeyde restorasyonlar biçiminde pratikleşti. Köklü bir değişimi yaratan yeniden yapılanmalar olduğu belirtilemez. Silaha daha iyi hakimiyet, belli düzeyde branşlaşma, sabotaj, suikast, vb. taktiklerde ustalaşma gibi şeyleri geliştirdiyse de köklü bir değişimi yaratmadı. Kuşkusuz geliştirilen bu şeyler de pratikte belli düzeyde cevap olmayı sağladı. Nitekim 2012 yılına gelindiğinde Türk ordusu gerilla karşısında tıkandı. Aslında teorik olarak yenildi. Çünkü artık birçok alana giremez oldu. Örneğin Oramar’da alay düzeyinde büyük bir askeri güç vardı ama Türk İçişleri Bakanı oraya helikopterle bile gelemedi, zor bela kurtuldu. Çünkü orası kuşatma altındaydı. Yani Türk devleti kolay gelip gidemiyordu. Daha başka birçok yere artık giremez olmuştu. Özcesi Kuzey Kurdistan’da kurtarılmış alan benzeri, gerilla denetiminde olan alanlar oluştu. Belki bu resmen ilan edilmedi ama böyle alanlar oluştu. Bu aslında ordunun çaresizliği, tıkanması ve yenilgisinin bir sonucudur. 

Tam da böyle bir süreçte AKP hükümeti Önder Apo’nun iyi niyetle yazdığı bir mektuba olumlu cevap verdi. Dolayısıyla Önder Apo’nun, ‘bakın siz tıkanıyorsunuz; imhayı gerçekleştiremezsiniz, demokratik çözüm herkesin yararınadır’ çerçevesindeki mektubu temelinde bir ateşkes süreci başladı. Ancak Türk devleti ve AKP hükümeti bu süreci tamamıyla oyalama, zaman kazanma, hazırlık çalışmalarını yürütme olarak değerlendirdi. O Çözüm Süreci dedikleri şey aslında özel savaşın bir projesi olarak kullanıldı. 

En önemlisi de Kobanê’de gelişen savaşta AKP’nin taraf olması durumu vardı. MİT, Rojava Devrimi’nin bastırılması için DAİŞ’ten El Nusra’ya kadar çeşitli Suriyeli grupların hepsiyle ilişkilenerek bütün bunları Rojava Devrim güçlerinin üzerine sürdü. 2013’ün ortalarında Serêkaniyê’ye saldırılarak bu saldırı dalgası başlatıldı. 6 aylık süren çatışma sonucunda bunların hepsi YPG-YPJ güçleri karşısında başarısız oldular. Ardından DAİŞ’i devreye koydular. Onlar çekilip, yerlerini DAİŞ’e bıraktılar. DAİŞ’in Kobanê’ye saldırısı sürecinde de başarısız olacakları anlaşılınca tam o tarihlerde Kurdistan halkına ve özgürlük hareketine dönük Çöktürme Planı hazırlanmıştır. Bu Çöktürme Planı’nın hem de İmralı diyaloglarını yürüten heyetin başı olan kişi tarafından kaleme alındığı sonradan açığa çıktı. Yani tamamen ikiyüzlü, tıpkı tarihte olduğu gibi Kürt halkını oyalama ve kandırmaya dönük bir girişimdi o diyalog süreci. Nitekim diyaloglar artık sonuçlandı ve belli bir mutabakatta heyetler uzlaştı; bunun resmi açıklaması 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Sarayı’nda yapıldı. Tayyip Erdoğan bu açıklamayı yapan heyetlerin oturma şekline bile karışacak kadar işin içinde olmasına rağmen daha sonrasında ‘böyle bir mutabakattan haberim yok’ diyerek masayı devirdi ve son tahlilde 24 Temmuz 2015’te resmen hareketimize karşı topyekun kapsamlı bir imha savaşını ilan ettiler. 

 

 

Yeni savaş doktrininin gelişmesi süreci kendisiyle birlikte neleri değiştirdi? Sistemsel olarak gerillada ne gibi değişimler oldu? Bu değişimi gerekli kılan dönemin karakteri neydi?

Bir devrim hareketi için çağı doğru okumak en önemli halkadır. Bu konuda bizim avantajımız vardı. Çünkü Önder Apo, çok kapsamlı bir biçimde geliştirdiği yeni paradigmasında çağı en detaylı bir biçimde yorumlamış, analiz ederek önümüze koymuştu. Bu bir projektör gibi önümüzü aydınlatan bir çerçeveydi. Bu temelde gerilla komutanlığı da çağımızda gelişen bilim-teknik devriminin toplumun ekonomik, sosyal, kültürel yaşam tarzı üzerinde yarattığı etki ve değişimin yanında savaş strateji ve taktikleri üzerinde yarattığı kaçınılmaz değişim ve etkiyi daha derinliğine ele almaya çalıştı. Yani gelişen uzay biliminin, telekomünikasyonun, elektroteknik ve bilgisayar biliminin yapay zekayı geliştirmesi ve bu çerçevede hedefe güdümlenen silahların yetkinleştirilmesi, vb. teknolojinin devasa bir biçimde gelişen gerçeği ile birlikte savaşın strateji ve taktiğinde köklü değişimler yaşanmıştır. İşte bu köklü değişimlerin doğru tahlili temelinde Önder Apo tarafından çerçevesi sunulan Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’nin taktik sorunlarının nasıl çözülebileceği, uygulamasının nasıl olacağı; hegemonik-düşman güçlerin elinde bulunan bu savaş teknolojisinin yarattığı sonuçların özellikle bir gerilla hareketi açısından nasıl ele alınması gerektiği konusunda derinleşme gelişti. Kısaca ‘buna karşı nasıl bir savunma sistemi geliştirebilir ve başarı elde edilebilinir’ noktaları üzerinde ciddi tartışma ve yoğunlaşmalar gelişti. Bu temelde Kurdistan Özgürlük Gerillası’nda köklü bir değişimin artık kaçınılmaz olduğu sonucuna varıldı. “Bu sadece Kurdistan değil, çağımızda tüm gerilla güçlerinde, hatta tüm askeri güçlerde olması gereken bir değişimdir. Çağı doğru okuyan her güç mutlaka bu değişimi de görmeli ve ordusunda buna göre yenilenme yapmalıdır; yoksa savaşta başarılı olamaz” tespiti yapıldı. 

Bu çerçevede yeniden yapılanma bir reform tarzında değil de bir yeniden inşa biçiminde ele alındı. “Kurdistan gerillası olarak kuşkusuz Çin, Vietnam, vb. devrimlerden aldığı tecrübeden ve tabii ki bizim kendi tecrübemizden (o zamana kadar 30 yılı aşkın bir tecrübeydi) sonuna kadar yararlanmalıyız ama klasik gerilla dediğimiz bu klasik tarzları mutlaka terk etmeliyiz” sonucuna varıldı. ‘Klasik gerilla çağı aşılmıştır’ denilerek klasik gerilla ve ondan kaynaklı değişik alışkanlık ve hareket tarzına karşı ciddi bir mücadele başlatıldı. 

Klasik gerillanın alışkanlıkları kolay aşılamıyor. Bunun için çok yoğun bir mücadele verildi. Kısacası hareket tarzında, üslupta, üslenme anlayışında, eylem tarzında ve gerilla sisteminde köklü bir değişimin, deyim yerindeyse devrimsel bir değişimin yapılması süreci böyle gelişti.

Bunun yanı sıra yalnızca kullandığı ferdi silahına hakim olan gerilla dönemi aşılmıştır. Çağımızda gelişen teknoloji insan kalitesinin önemini daha da arttırmıştır. Önder Apo daha önce ‘en büyük teknik, insanın kendisidir’ demiştir. Bu belirlemenin de ne kadar doğru olduğu günümüzde bir kez daha anlaşılmıştır. Bu yüzden insan tekniğini daha fazla geliştirmemiz, derinleştirmemiz gerekiyor. Bunun için iki temel eğitim tarzına önem verme zorunluluğu var: Birincisi, ideolojik eğitimdir. Önder Apo’nun ideolojik-felsefi çizgisi temelinde kararlaşma; Apocu yoldaşlık ekseninde ve kadın özgürlük çizgisi temelinde gelişen partilileşme ile yoldaşlık çizgisi temel güç kaynağı olmak durumundadır. Özellikle, Kadın Özgürlüğüne Dayalı Demokratik Ekolojik Toplum Paradigması ekseninde yeniden kendini inşa eden Kurdistan Özgürlük Gerillası gibi kadın ve erkeklerden oluşan askeri bir yapıda kadın özgürlük çizgisine dayalı bir biçimde gelişen güçlü yoldaşlığın yarattığı sinerjiyi biz son yılların tünel savaşlarında ve tim savaşlarında çok çarpıcı bir biçimde gördük. İkinci olarak ise uzmanlaşmanın daha fazla geliştirilmesi eğitimlerini verme zorunluluğu doğmuştur. Her savaş tekniğinde ve taktiğinde uzmanlaşma olmazsa olmazdır. Her bir gerilla ideolojik kararlılığa, Apocu fedai ruha sahip olacak, uzmanlaşmış profesyonel bir asker olarak rolünü oynayabilecek düzeye gelmeli. Böyle bir yoğunlaşma, beraberinde ideolojik-politik-askeri niteliği açığa çıkaracak ve bu pratikte çok güçlü bir performansın şekillenmesini getirmektedir. Kısaca Kurdistan’da bizim geliştirdiğimiz yeniden yapılanma, gerillanın yeniden inşasıdır. Klasik gerillanın tümüyle aşılmasını öngören bir yapılanmadır. 

 

 

Bu yeniden yapılanma süreçlerinde gerillanın bilim-teknik alanında yaşadığı gelişmeleri ve bu gelişmelerin gerillanın savaş, taktik, hareket tarzı gibi noktalarda olan etkisi üzerine neler belirtilebilir?

Teknik konusunu biraz açmakta fayda vardır. Artık düşmanın bildiği bazı şeyleri halkımızın da kamuoyunun da bilmesinde sakınca yoktur: Biz daha 2001 yılında gizli bir biçimde gerillanın bir özel birliğinde bilim-teknik bölümünü geliştirdik. Bu bölüm 22 yıldır bilim ve teknolojik çalışmalarla ilgilenen bir bölümdür. Bu bilim ve teknik çalışmaların bir sonucu olarak çeşitli teknik üretimler yapıldı. Zagros, Hawar, Reşit, Şervan, Kamil silahları gibi savaşta kendini kanıtlamış bir takım üretimleri kendi kendimize yapabilen teknik faaliyetlerin geliştirilmesi söz konusudur. Yine kuşkusuz hava sahasıyla da ilgilenilmektedir. Kısaca fizik, kimya, matematik, elektroteknik gibi dallarda belli bir gelişme ve yoğunlaşmayı hedefleyen bu bölüm çalışması, bugün önemli bir düzeye gelmiş bulunmaktadır. Şehit Delal Amed Hava Savunma Güçleri, bu bölümün yürüttüğü çalışmalar sonucu kurulmuş olan bir örgütlenmedir. Bu bölümün şimdiye kadar savaşa belli düzeyde katkıları olmuştur. Birçok alanda düşmanı engellemiş, onun faaliyetlerini boşa çıkartmıştır. Bu konuda yaşanan gelişmelerin etkisini aslında Türk devleti sıcağı sıcağına yaşıyor ama bunu kamuoyundan ısrarla gizlemeye çalışıyor.

Hiç kuşku yok ki bu çalışmaların gelişmesiyle birlikte taktik alanda da açılım geliştirilmiştir. Taktik konusu bizim için önemli bir konudur.  Önder Apo’nun tarihi çıkışı strateji konusundaki tarihsel boşluğu doldurmuştur ama bu kez de taktik sorunlar gündemimize gelmiştir. Yani stratejiyi tamamlayacak, onu yaşamsallaştıracak, onun gereklerini uygulayacak taktisyen ve taktiğin geliştirilmesi sorunu hep gündemimizde oldu. Bu geçmişte de gündemimizdeydi, bugün de gündemimizdedir ve bizim için çok önemli bir konudur. 

Gerilla Önder Apo’nun stratejik açılım birikimine, taktik alandaki perspektiflerine ve kahraman şehitlerimizin mücadeleleriyle yarattığı tecrübelere dayanarak taktik açılımı bu dönemde yoğunlaştırarak geliştirmeyi belli bir düzeyde başarmış bulunuyor.

Peki son yıllarda öne çıkmış olan yer altı savaş tarzının da aynı fikir ile geliştiği belirtilebilir mi?

Elbette. Madem ki egemen güçler yer yüzünü uydularla, sihalarla, değişik kameralarla gözetleyebiliyorsa ve yine bunları güdümlü füzelerle hedefleme imkanı varsa o zaman savaşın sadece yer yüzeyinde olmaması, yer altında da olması gerekmektedir. Çağımızda yer altı savaşı çok daha büyük önem kazanmıştır. Geçmişte bu konuda yaşadığımız boşluklardan dolayı bu yer altına dayalı savaş taktiğini başarılı bir biçimde uygulamada geciktiğimizi belirtebiliriz. Bu bir özeleştiri konusudur ve gerekirse daha uzun da açılabilir. En son 2021 yılında o çokça bilinen Türk faşist-soykırımcı devletinin Garê saldırısında Siyanê Tüneli’nde Şoreş Beytüşşebap yoldaşın öncülüğünde geliştirilen tünel savaşının düşmanı kırması ve başarı sağlaması, yer altı savaş taktiğinin önünü açtı. Ondan sonra Avaşîn’de, Zap’ta ve Metîna’da gelişen saldırılar karşısında tünel ve tim savaşı biçiminde bir taktik çerçeve oturtuldu. Yani bu taktik esas çerçevesine kavuşmuş oldu. Üç yıldan bu yana Türk ordusunun Zap, Avaşin ve Metina alanlarını işgal etme girişimlerine karşı Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın direnişinin dayandığı temel savaş doktrini budur. 

 

 

Bu savaş doktrininin amacı ve taktik yaklaşımı bağlamında neler belirtirsiniz?

Bu savaş doktrininin amacı uzun vadede işgal güçlerini yenmektir. Kurdistan Özgürlük Gerillası artık hem yer üstünde hem yer altında ve hem de imkanlarına göre havada soykırımcı-işgalci güçlere karşı savaşı geliştirebilecek kapasiteye gelmiştir. Belki siber savaş boyutunun henüz yetersiz olduğunu belirtebiliriz ama bu da geliştirilebilecek bir çalışmadır. Biz yeni dönemde hem hava sahasını hem siber savaş tarzını daha fazla geliştirerek artık gerillayı salt dağa dayalı, dağda savaş yürüten bir konumdan çıkarmak istiyoruz. Bizim savaşımız sadece bir gerilla savaşı değil, bir halkın varlık ve özgürlük savaşıdır. Yani tamamen toplumsal bir sorunu çözme çabasında olan bir direniştir. Mevcut AKP-MHP-Ergenekon iktidarı beyhude bir çabanın peşinde koşmaktadır. İflas etmiş bir stratejiye yeniden can vermek istemektedirler. Bunu da sözüm ona, ihalara, sihalara dayandırarak yapmak istemektedirler. Amaçları tıpkı Şark Islahat Planı’nda ifade edildiği gibi Kürt halkını soykırımdan geçirmektir. Soykırım illa fiziki öldürme biçiminde olmayabilir. Beyaz soykırım biçiminde de bir halkı yok etmek pekala mümkündür. 

 

 

Partiniz PKK 46. yılına giriyor. Bir çağrınız var mı?

Biz her biçimde savaşarak ve direnerek halkımızı imha etmelerinin imkansız olduğunu, bu gerici-ırkçı-katliamcı zihniyete göstereceğiz. Göstermek zorundayız. Başka yolumuz yok. Bunun için başta kadınlar ve gençler olmak üzere bütün Kürt halkı ve halkımızın dostları -ki günümüzde Kurdistan devrimi artık Kurdistan sınırlarını aşmış, bir Ortadoğu devrimine dönüşmüştür-, yani tüm bölge halklarının Türk devletinin bu soykırımcı politikasına karşı mücadeleyi yükselterek bunun imkansızlığını ortaya koyması temelinde çözümü mutlak geliştirmeliyiz. Bizim savaşımız bu temelde haklı bir savaştır. Bir var olma ve gelecek yaratma savaşıdır. Özgür-demokratik geleceği bölge halklarıyla birlikte, eşit, özgür ve kardeşçesine yaratma savaşıdır. Türkiye’yi de demokratikleştirecek olan mücadele budur. Bölgede yeni bir dönemin kapısını açacak olan mücadele budur. Çünkü bu mücadele Önder Apo’nun yeni paradigmasında genişçe izah ettiği Demokratik Ulus ve Demokratik Konfederalizm perspektifine dayanan bir mücadeledir. 

Bu açıdan Kurdistan Özgürlük Gerillası üzerine düşen görevlerin üstesinden gelebilmek için gerekli taktik açılımı, derinliği, daha da yoğunlaştıracak ve mutlaka çağa uygun geliştirilen Devrimci Halk Savaşı tarzıyla düşmanın tüm yönelimlerini boşa çıkaracak ve son tahlilde yenmeyi başaracak; başarmak için gerekli tüm çabayı, fedakarlığı ve yeteneği mutlaka gösterecektir. Bunun için gerekli tecrübe, birikim ve perspektif mevcuttur. Her şeyden önce Önder Apo’nun ve Partimiz PKK’nin resmi olarak 45 yıllık bir birikimi söz konusudur.  Demokratik Modernite Gerillası Partimizin 46’ncı yılında da bu birikimi kendisine mihver alacak, 46’ncı yılı bir başarılar yılı haline getirme azminde olacaktır. Bu temelde 46’ncı mücadele yılında bu mücadeleyi yürüten tüm yoldaşlara ve halkımıza üstün başarılar diliyorum. HABER MERKEZİ

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.