Katı olan her şey yeniden buharlaşırken

Forum Haberleri —

Marks ve Engels

Marks ve Engels

  • Bugünkü büyük buharlaşma yalnızca imparatorlukların değil, halkların da tarih sahnesine yeniden ve daha güçlü çıkabileceğinin işaretidir. Yapay zekâ çağının buharı içinde sermaye kendi yollarını arıyor olabilir ve fakat aynı zamanda halkların özgürlük mücadelesi için de yeni tarihi fırsatlar doğuyor.
  • Belki de ilk kez insanlık, Karl Marx’ın neredeyse iki yüzyıl önce işaret ettiği o buharın içinde yalnızca yıkımı değil, özgür bir şimdinin inşası ve geleceğin tasavvurunu da gerçekleştirebilir.

SİNAN ÖNAL

Karl Marx ve Friedrich Engels, 1848’de yayımladıkları Komünist Manifesto’da modern çağın temel dinamiğini olağanüstü bir berraklıkla tanımlamıştı. Marx, burjuva sınıfının tarihte daha önce hiçbir sınıfın üstlenemediği bir dönüşüm gücüne sahip olduğunu söylerken şu meşhur cümleyi kuruyordu: “Katı olan her şey buharlaşıyor.” Bununla kastettiği şuydu: Sanayi kapitalizmi, feodalitenin kadim bağlarını, geleneksel otoriteyi, dinin ve ailenin değişmez görünen kalıplarını sarsıyor; bütün yerleşik ilişkileri çözüyor; toplumun binyıllar içinde gelişen dokularını radikal ve süreğen bir tarzda yeniden şekillendiriyordu. Kapitalizm, durağan hiçbir şeyi yerinde bırakmadığı gibi her şeyi devinime sokuyordu. İnsanları kadim köylerinden koparıp fabrikalara sürüyor, küçük dünyalarını devasa üretim zincirlerine bağlıyordu. Marx’ın okurlarına sunduğu tablo, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda tarihsel-toplumsal, kültürel ve siyasal bir devrimdi: Dünyayı değiştiren, ama aynı zamanda dünyayı sürekli krize sürükleyen bir devrim, ve bundan dolayı zaten bu ontolojik koşullara göre bir özgürlük manifestosu ortaya çıkarmıştı.

Bugün, 21. yüzyılın üçüncü on yılında, bağlamlarının özgünlüklerine saygılı olarak, benzer bir eşiğin tam da ortasında olduğumuzu belirtmemize bir mani yoktur kanımca. Ama bu kez, kapitalizmin motoru sanayi değil, yapay zekâ çağının devrimi. Yapay zekâ, üretimden iletişime, savaş teknolojilerinden gündelik yaşama kadar her şeyi öylesine radikal bir şekilde dönüştürüyor ki, yol açtığı şaşkınlığın bile görünür olmasına izin vermiyor paradoksal olarak. Kapitalizm, bu büyük sıçramayı hızla kendi lehine yeniden tanımlamak ve yeniden inşa etmek istiyor. Sermaye sınıfları, bu geçiş sürecine hâkim olmak için bütün güçlerini seferber ediyor. Ancak buharlaşan yalnızca kapitalizmin eski biçimleri değil; aynı zamanda halklar için yeni imkânların da doğduğu bir dönem başlıyor.

Diplomatik temastan ötesi

Alaska’da ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in üç saat süren görüşmesi, üç buçuk yıl süren savaşın ardından verilen en çarpıcı fotoğraf oldu. Dostoyevski romanlarını bile yasaklamayı tartışan, Ruslarla ilgili hemen her şeyin üzerine sansür koyan, ve yol açtığı milyonlarca Ukraynalı göçüne, ve onbinlerce insanın ölümüne kayıtsız kalırcasına bir derin sessizlik yaşayan özelde Avrupa ve tüm Atlantik bloku devletleri ve resmi basınları, bu radikal ve engellenemez yeni çağın açık itirafı oluyor. Bu yalnızca bir diplomatik temas değildi elbette. Bir önceki dönem ABD Başkanı olan Biden ve yönetiminin provoke ettiği bu savaşın, NATO’nun Avrupa’yla birlikte Rusya’ya karşı seferber ettiği sözüm ona İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük ittifakın bir anda çözülebileceğini de gösteriyordu. Başkent Washington’da verilen fotoğraf kareleri, Avrupa liderlerinin Zelensky ile birlikte Trump’ın yanında yer alışlarıyla bu tabloyu tamamen pekiştirdi. 21. yüzyılın katı bloklarının, gözümüzün önünde ve canlı olarak, popülist kültür ve basın aracılığıyla yeniden ve çarpıcı olarak nasıl buharlaştığını gösteriyor. Eli cebinde olmak dışında hiç bir itirazı olmayan Fransa’nın Macron’u, ve ‘nihai barıştan önce bir ateşkes de olmalı’ diyen Almanya’nın Merz’i, yeni çağın önceliklerinin eski dönemin kadim geleneklerine nasıl baskın çıktığını alenen ifşa etmeye yetiyor.

Reagan-Gorbaçov, Trump-Putin…

Tarih bu sahneleri, elbette ki, daha önce de yazmıştı. 1980’lerde ABD Başkanı Ronald Reagan ile Sovyet lideri Mihail Gorbaçov’un buluşmaları, Soğuk Savaş’ın taşlaşmış kalıplarını öyle bir sarsmıştı ki, bir dönemin sonunu açıktan haber vermişti. Bir hafta önceki Alaska kareleri, ve ardısıra gelişen Washington DC’deki görüşmeler, benzer bir dönemeçtir. O dönem nasıl ki Doğu ile Batı arasında yeni bir denge arayışını başlattıysa, bugünkü buluşmalar da Batı kapitalizminin karşısında yükselen Çin öncülüğündeki yeni güçlerle diplomatik olarak yüzleşmenin kaçınılmaz zorunluluğunun işaretini veriyor.

Batı için büyük korku: Çin

Buradaki en büyük etken, ismi nadiren de anılsa, hiç kuşkusuz, Çin kapitalizminin engellenemeyen yükselişi. Çin, üretim zincirlerini küresel ölçekte genişleterek ve asla askeri çatışmaya girmeden Batı kapitalizmini kuşatıyor. Bu, Batı için belki de en büyük korku: Çatışmasız bir el değiştirme ihtimalinin giderek yakınlaşan zamanı, kapitalizmin Asya merkezli olarak yeniden ve yapay zeka ile kuruluşu… Bugün Trump ile Putin’in yan yana gelmesi, yalnızca yaşadığımız yüzyılın en büyük savaşının ortasında bir barış arayışı değil; aynı zamanda Batı’nın Çin’e karşı yeni stratejiler geliştirme zorunluluğunun da bir parçası. Bu nedenle Alaska’daki üç saatlik zirvenin devamı gelecektir. Bu toplantılar yinelenecek, yeni dengeler tartışılacaktır.

Halkların yeni baharı zamanı olabilir

Ama bütün bu sahnelerin ötesinde, asıl sormamız gereken konu şudur kanımca: Halklar bu ‘buharlaşmadan’ nasıl bir mevcut zaman müdahalesi ve gelecek programı çıkaracak? Sermaye ve devletler, yapay zekâ çağını kendi çıkarları doğrultusunda inşa etmeye çalışırken, ezilenler için de yeni bir zeminin doğduğunu ve bunun özgürlük ontolojisi bağlamında çok canlı bir performans dizilimine aday olduğunu belirtmek, avangard bir geçmiş çağ söylemi olmayacaktır. Zira, Latin Amerika’nın yerli halkları, bir bütün Afrika, Filistinliler, Kürtler, Dürziler ve daha niceleri -milliyetçiliğin, dinci fanatizmin ya da aşırı sağın tehdidi altında varlığı silinmek istenen tüm halklar- bu dönemde yeni bir özgürlük baharını kendi elleriyle inşa edebilirler.

Kürtler bunun en somut örneğini Rojava’da, yani son on, on beş yılını kanlı bir iç savaşla geçiren Suriye’nin kuzeyindeki en küçük Kürdistan parçasını, demokratik konfederalizm adını verdikleri, özgürlükçü toplumcu ve kadınların liderliğindeki pratiklerinde gösterdiler. Devletsiz demokrasi, kadın özgürlüğü ve ekolojik toplum anlayışı üzerine kurulan bu model, halkların sadece hayatta kalabilme olanaklarını değil, aynı zamanda yeni bir alternatif uygarlığın öncülüğünü yapabileceklerini de kanıtladılar.

Özgür bir şimdinin inşası yapılabilir

İşte bu nedenle, bugünkü büyük buharlaşma yalnızca imparatorlukların değil, halkların da tarih sahnesine yeniden ve daha güçlü çıkabileceğinin işaretidir. Yapay zekâ çağının buharı içinde sermaye kendi yollarını arıyor olabilir ve fakat aynı zamanda halkların özgürlük mücadelesi için de yeni bir tarihi fırsatlar doğuyor. Eğer ezilenler bu dönemi kendi sözleriyle, kendi örgütlenmeleriyle ve kendi direniş tarihlerinin eleştirel hafızalarıyla şekillendirebilirlerse, yeni yüzyıl sadece kapitalizmin kendini beyhude onarma girişimleriyle değil, halkların özgürlük çağının başlangıcı anlamında yeni bir tarihi imleyebilir.

Ve belki de ilk kez insanlık, Karl Marx’ın neredeyse iki yüzyıl önce işaret ettiği o buharın içinde yalnızca yıkımı değil, özgür bir şimdinin inşası ve geleceğin tasavvurunu da gerçekleştirebilir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.