Katilliğe methiye dizmek

Forum Haberleri —

Türk askerleri

Türk askerleri

  • "Yoksul Anadolu çocukları"nın nasıl da birer canavara dönüştüğünü bilmek değil de katilliğe methiye dizmenin sıradanlığıdır karşı karşıya olduğumuz dehşet.

MORDEM ALİŞER

Miladi yeni bir yıla girerken her şey yeni başlıyormuş gibi bir düşünceye neden kapılınır ki! Sıradan bir gün olarak kabul edilmediğini de biliyorum ama farklı olanı arayınca bulamamanın can sıkıntısı daha fazla olmalı. Bilineni tekrar etmenin bir zevk olduğunu iddia edenleri belki bulabilirsiniz ama bu da sanki aptallık sınırlarında dolaşmak gibi bir şey. Böylelerinin çeşitlilik içinde monotonlaşmanın farkında olduğunu hiç sanmıyorum.

Yeni bir yılı başlatırken çılgınlık derecesinde seyreden yıkım ve dehşet makinasının durabileceğini umut etmek hayal bile değildir. Sırt üstü uzanırken yıldızlara bakıp kendini Mars’ın tanrısı ilan etmek gibi bir şey bu. Çok derinlerden esinlenen veya henüz tılsımını kaybetmemiş bir özgürlük istemi ile bağı kurulabilir belki böyle bir umudun ama Oblomov’un hareket kabiliyetinden daha pasif bir kabiliyetle -hatta kabiliyetsizlik diyelim buna- dağları yerinden oynatabileceğini beklemek kendini kandırmanın da ötesinde bir durum. Başı sonu belli olmayan hayaller kurmak- gerçekliğin mekânla ilişkisini yok sayarsak tabii- ya da hiçbir şey olmayacakmış gibi kendini varlık olmanın gerçekliğine aykırı düzlemde tutmak- kölenin gerçeklikle ilişkisini göz önünde tutarsak- tam da post-garabete sayabiliriz. Bildiğin her şeyin bugüne dair olduğunu iddia etmek ile kurucu atanın anlamsızlaşmış heykel bile sayılamayacak görüntüsü arasında tarihin upuzun yolundan haberdar olmasını beklemek nafile. Ne çok şey bilen bireylerin arasında olduğunuzu sanıyorsunuz ki, baştan belirtmek gerekir, böyle bir şey yok. Özgürlüğe dair özgürce düşünmenin vaat ettiği acı ve zevki yaşayamayanların anlayacağı hal değil. Tanrıyı düşünmek ile kendini özene bezene yaratılan varlık olarak addetmek aynı şey değil çünkü. Devlet-ulusun bireyi olmanın sınırlarında dolanıldığında miladi zamanlara ayrılan anlam, bir kırıntı bile olamaz. Tanrıyı yeryüzünün bu en lanetli yapısına hapsettiğinde kendini de tanrıyla birlikte düşünmenin farkındalığından sıyırırsın ki, geriye orada burada kurbağa misali hoplayıp zıplamaktan kurtaramazsın.

İyi de bir savaş var. Görünen görünmeyen halleriyle, kapında ya da kapından uzak bir yerlerde, çığlıklarının duyulmadığı ama yediğin lokmada bile ahı olan çocukların, kirletilmiş suyuyla, koparılmış dallarıyla, kimyasal kokan çiçekleriyle bizlere bakanın dünyasında süren bir savaş. "Yoksul Anadolu çocukları"nın nasıl da birer canavara dönüştüğünü bilmek değil de katilliğe methiye dizmenin sıradanlığıdır karşı karşıya olduğumuz dehşet. Katillikle yoksulluğu bağlayan o gizemli bağın tam da iktidar ve devlet denilen canavarın labirentlerinde şekil bulduğunu anlatmaya başlanalı çok oldu elbette. Bundandır ki savaşı kendi içimizde biliyor ve yapıyoruz. Yani savaşı kendi içinde olan insan dünyası… Peki ya her haliyle kendi içinde yaşayan, savaşın bedenine, ruhuna, kişiliğine sirayet eden, ta kendisi olan ama bunun farkında olmadan ekmek savaşını, hayat savaşını, erkeklik-kadınlık savaşını sürdürdüklerini söyleyenlere ne diyeceğiz? Her gün “Allah-u ekber” diye bağıran birine savaşın en büyüğü şimdi sende, senin ayyuka çıkan lanetinde bir katliama dönüştüğünü nasıl anlatacağız? Sınıf teorilerinin metalik seslerine karışan bir bezginliğin olduğunu kabul edebilirim. Tarih yoruldu artık, diye bir cümleyi de ardısıra işleyebilirim. Ama birazdan sokaklarda bağırtıyla yeni bir yılın başladığını ilan edecek milyonların varlığını inkâr edemem. Tanrı tepiniyor. Hem yukarıda hem de aşağıda. Metalik bir bağırtı ile tepinen ayak, kol ve bacakların arasında yere upuzun serilmiş haliyle bizi gözetlediğini bilen bir başka tanrı var şimdi. Bir tek göze dönüşen milyonlarca göz! Kurgulanmış, yapılanmış. Dehşetli. Tanrı bağırıyor. Suskun olsan ne yazar! Rojava yanmış yakılmış, yürek mi ağlar! Çocuğunun kemik parçasını karla karışık toprağın içinde arayan ana ağlarmış, Roboskî imiş, kim bakar! Tecrit, açlık grevi!.. Yıldönümleri, ay döngüleri, gün bitimleri!..

Bir tek kişinin sahip olduğu milyon dolarlar ile bir çocuğun ekmek hülyası arasındaki çelişkiyi anlatabilecek sözün hikmetine sığınmak gerekecek yine. Akıl dünyasına sığan yanımızla açıklayabileceğimiz kadar açıklayacağız elbette. Ama ya hissetmek! Hissedildiğinde ya yürek milyonlara parçalanarak un ufak olacak ya da kelâmın emri diyerek kendini eylemli kılacaksın. Milyon milyon soysuzun dehşet saçan dünyasında zevk adına hiçbir şey olmadığını bilerek hem de. O zaman milat, insanın kendini yeniden hakikat kıldığı, eyleme kalkmış halinden başka bir şey olamaz diyebiliriz. Kar boranın içinde, zemherinin donduran gerçeği içinde insan, halk ve tarih olmanın ak alnıyla yürüyenlerin bize ‘işte yeni bir yıl’ dediklerinde birazcık hürmetimiz varsa kutlayalım yeni yılı. Kendimiz olarak tabii. Yeni yılınız kutlu olsun.    

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.