Kaybedilecek tek saniye yok!

Fehim IŞIK yazdı —

  • Her şey gönlümüzce olmayabilir. Tartışmalar yaşanabilir, ki yaşandı da. Bu doğal. Bu tartışmalara ya da gönlümüzce olmayana takılıp enerjimizi boşa harcamanın artık bir âlemi yok. Bunlarla epey zaman ve güç de kaybettik. Şimdi esas olan en güçlü temsiliyeti sağlayacak bir çalışmaya yönelmek ve nihayetinde başarmak olmalıdır.

Kürtlerin özgürlük mücadelesinde her dönem kritik. Ancak 14 Mayıs seçimlerine gidilen bu dönem daha da kritik. Bunun bir nedeni Erdoğan’ın 2015’in hemen ardından başlattığı son savaş döneminin kaderinin, 14 Mayıs’ta bir kez daha oylanacak olmasıdır. Bu anlamıyla seçime biçilen değeri de belirtip asıl meseleye geçmek istiyorum.

Elbet seçim her şeyin sonu değil. Yani 14 Mayıs’ta her şey lehimize olsa bile Türkiye ve Kuzey Kurdistan bir anda güllük gülistanlık olmayacak. Ama 14 Mayıs, Kürt’ün dağdan ovaya sürdürdüğü direnişi bir türlü kıramayan soykırım plancılarının, diğer yanıyla ‘çöktürme planı’nı hazırlayanların da oylanması olacak. Yani Kürt’ünden Türk’üne, Laz’ından Çerkez’ine, Arap’ından Ermeni ve Süryani’sine herkes AKP ve MHP iktidarının yürüttüğü soykırım siyasetini de değerlendirecek.

Bu seçimde elbet AKP ve MHP’ye oy verenler, diğer yandan Millet İttifakı içinde yer alıp AKP ve MHP’den farklı düşünmeyen ırkçı ve milliyetçi kesimlere oy verenler de çıkacak. Bu kesimlere hem de azımsanmayacak bir oy çıkacak. Bu ırkçı ve milliyetçi zihniyete oy verenlerin sayısı belki de yüzde 50’leri, 60’ları bulacak. Ancak mesele bu değil. Mesele, esasen tüm saldırılara rağmen ayakta duranların, direnenlerin sandığa yansıyacak gücü ve belirleyiciliği olacak.

Açıkça ifade edelim ki direnenleri temsil edenler, yani Kürt halkının ve Türkiye demokrasi güçlerinin özgürlük mücadelesinde ödenen bedeller üzerinden direnişi sürdürenler, Yeşil Sol Parti listesinden seçime katılanlardır. Bu yanıyla baktığımızda hem Emek ve Özgürlük İttifakı, hem de Kürt Demokrasi ve Özgürlük İttifakı üzerinden safını direnenlerin cephesinden yana koyanlar, tercihlerini Yeşil ve Sol Parti’den yana koydular. Geleceğin siyasi hattını belirleyecek olan da yüzde 50-60’lara varacak karşıt oylar değil, bu direniş cephesinde yer alanların gücüdür. Bu güç azımsanamaz, göz ardı edilemez.

Şimdi gelelim asıl meramımıza. 14 Mayıs seçiminin belirgin iki boyutu var. Bunlardan birincisi Erdoğan’ın tekçi diktatoryal sistemine son vermek, ikincisi ise Yeşil Sol Parti’yi ve bileşenlerini en güçlü şekilde Meclis’e göndermektir.

Artık adını çok daha rahat verebiliriz. Erdoğan faşizmine son vermeyi hedefleyen 3. Yol siyasetinin savunucuları bir cumhurbaşkanı adayı çıkarmadılar. Belli ki bir aday çıkarmış olsaydılar bu dolaylı olarak Erdoğan’ın ve onun zihniyetini savunanların işine yarardı. Bunun yerine Erdoğan karşısındaki en güçlü, tabii aynı zamanda mesajları itibariyle mevcutlar içinde kendilerine en yakın olanı tercih etmeyi yeğlediler. Bu ismin 13. Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu olduğu sır değil. Elbet Kemal Kılıçdaroğlu’nu tercih etmenin artıları da, eksileri de var ve bunlar biliniyor. Ancak kısa vadede kazanıma dönüşecek en büyük artının, Erdoğan diktatoryasına son vermek olacağı çok açık.

Erdoğan diktatoryasına son vermek için Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemek, onu her yanıyla onaylamak anlamına gelmiyor. Kemal Kılıçdaroğlu ile nasıl yürüneceği en çok da seçimden sonra anlaşılacak. Şimdilik öngörüler, Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi halinde birçok şeyin değişeceği yönünde. Bu öngörüler tutar ve Kürt sorununun Meclis’te çözümünün önü açılır ise bundan sadece Türkiye ve Kuzey Kurdistan değil, tüm bölge olumlu etkilenir. Bu sıradan ya da göz ardı edilecek bir durum değil. Basit hesaplara indirgenerek değerlendirilecek bir durum hiç değil.

Eğer ‘çöktürme planı’ yaşama geçirildikten sonra soykırım siyaseti başarılı olsaydı, direniş kırılsaydı bugün bunların hiçbirini konuşacak, yazacak durumda olamazdık. Yenemediler, boyun eğdiremediler. Şimdi ise bu kirli planları yaşama geçirenleri yenmeyi, onlara boyun eğdirmeyi, bu yönlü belirleyici adımları atmayı direnenler gerçekleştiriyor. Tam da bu noktada Meclis temsiliyeti öne çıkıyor. Tüm sorunlarda olduğu gibi Kürt sorununun çözümünde de Meclis bir rol oynayacak ise o Meclis’e en güçlü biçimde gitmenin yolu mutlaka zorlanmalıdır.

Her şey gönlümüzce olmayabilir. Tartışmalar yaşanabilir, ki yaşandı da. Bu doğal. Bu tartışmalara ya da gönlümüzce olmayana takılıp enerjimizi boşa harcamanın artık bir âlemi yok. Bunlarla epey zaman ve güç de kaybettik. Şimdi esas olan en güçlü temsiliyeti sağlayacak bir çalışmaya yönelmek ve nihayetinde başarmak olmalıdır.

İşte bu esaslarla seçimin son bir ayında değişim ve dönüşümden yana olan her kes ve her kesim daha güçlü bir çalışmaya yönelmeli, zaman kaybetmemelidir. Bu bağlamda herkesin bir oyunu Kemal Kılıçdaroğlu’na, bir oyunu ise Yeşil Sol Parti’ye vermesinin çalışması en güçlü bir biçimde yürütülmelidir. Öyle ki kaybedilecek tek bir saniye bile yoktur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.